12 Eylül, yakın tarihimizin iki yıldönümü: 1980 askeri darbesi ve 2010 anayasa referandumu...
Her ikisinin de Türkiye’yi sarsan, demokrasi birikimini erozyona uğratan sonuçları oldu.
Askeri darbenin 40. yılındayız. Ve Türkiye hâlâ 12 Eylül Anayasası ile yönetiliyor. 177 maddelik 12 Eylül Anayasası’nın üçte ikisi değişti, ruhu duruyor.
12 Eylül, Türkiye’nin ekonomisinden siyasetine her şeyini etkiledi. En çok da gençlerin üzerinden silindir gibi geçti.
11 Eylül 1980’deki terör, ertesi gün bıçak gibi kesildikten sonra darbeciler 13 Eylül’den itibaren terörle mücadelenin önüne Türkiye’yi yeniden şekillendirmeyi koydular. Bu şekillendirmede ilk hedef tüm siyasi partileri bitirip iki yeni partinin yaratılmasıydı.
Bu tutmamış gibi görünse de 6 Kasım 1983’te tek başına iktidara gelen ANAP, özellikle ekonomi politikalarının sürdürücüsü oldu. Turgut Özal, 12 Eylül öncesinin başbakanlık müsteşarı olarak 24 Ocak Kararları’nın mimarlığını üstlendi. Aynı Özal 12 Eylül hükümetinin başbakan yardımcısı oldu. 1983’ten itibaren de Başbakan’dı. Avrupa’da Thatcherizm, ABD’de Reaganizm diye servis edilen, sosyal devlet kavramına son veren sistemin Türkiye’deki temsilcisi Özal oldu. Ancak Özal, küresel yapının “tam istediği” biçimde hareket edemedi. Özelleştirmeler çokuluslu şirketlerin (ÇUŞ) istediği hızda gitmedi.
ANAP’ın çeyrek bıraktığını AKP tamamladı. ANAP 8 milyar dolarlık özelleştirme yaptı, AKP 72 milyar dolar. Genel toplamda AKP döneminde Türkiye’ye 1 trilyon dolar girdi, 3 trilyon dolar çıktı.
Böyle bir iktidarı hangi ÇUŞ istemez!
***
İkinci 12 Eylül’e gelirsek...
AKP, 2009’a dek Türkiye’nin tüm temel kurumlarını kendine bağladıktan sonra sıra devleti ele geçirmeye geldi. Yasama ve yürütme elindeydi ama yargı, yargı kurumları hâlâ tam kontrolde değildi. O dönem “Hocaefendi”, “hizmet hareketi” gibi yüksek hitaplarla anılan “Gülen hareketi”nin arkasına düşen AKP, anayasa değişikliğine girişti. Anayasa Mahkemesi, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay, Danıştay ne varsa bütün yargı kurumlarının üyelik ve işlev yapısını başkalaştıran bu değişiklerle FETÖ, AKP’den güçlü hale geldi.
12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği referandumuna CHP ve o günün MHP’si hayır dedi. 26 maddelik pakete yüzde 57.88 evet, yüzde 42.12 hayır çıktı.
Gülen, Amerika’dan haber salıp, bu referandumdan evet çıkması için “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırıp oy kullandırmak lazım” demişti.
Kamuoyunun “ikinci cumhuriyetçiler” diye tanımladığı kesimler “yetmez ama evet”le kampanyaya katıldılar.
Referandumdan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı harekete geçen FETÖ artık iktidarı AKP ile paylaşmak istemiyordu. Erdoğan bunu anladığında biraz geç olmuştu. 2011’den itibaren perde gerisinden, 2012’den sonra da açıktan süren çatışma 15 Temmuz 2016’da Türkiye’ye darbe girişimine dönüştü.
12 Eylül 1980’de CIA İstasyon Şefi Paul Henze, ABD Başkanı Carter’a, “Bizim çocuklar başardı” demişti.
15 Temmuz 2016’da ise memleketi ABD’de konuşlanan Gülen’i kimin cesaretlendirdiğini söylemeye gerek yok!
***
Bugüne gelirsek...
Katmerli 12 Eylül’lerin gölgesi devam ediyor.
Ödünsüz insan hakları savunucusu, avukat Halit Çelenk’in sık kullandığı cümlelerden biri şuydu:
“Olağanüstü dönemlerin başlıca karakteristiği hukuksuzluktur. Önce hukuku rafa kaldırıp kendi sözüm ona hukuklarını uygularlar...”
Bugün bunu yaşıyoruz!
15 Temmuz 2016’dan hemen sonra 20 Temmuz 2016’da başlayan “olağanüstü dönem” devam ediyor.
AKP, MHP’nin desteğiyle parlamenter sistemi bitirdi. Başta yargı olmak üzere devlet kurumlarını FETÖ’den alıp Saray’a bağladı.
Bu anlayış doğası gereği iktidarı ne olursa olsun terk etmek istemeyecektir. Bununla ilgili iki deneyimimiz var. İlki, 7 Haziran 2015. O seçimde AKP tek başına iktidarı yitirmişti. Bu sonucu beğenmedi, “Halk hatasını düzeltsin” dedi. Seçimler 1 Kasım’da yenilendi. AKP, bu sonucu beğendi!
İkinci deneyim 31 Mart 2019’da yaşandı. “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyen Saray, 13 bin farkı kabul etmedi. Yine, “Halk hatasını düzeltsin” deyip 23 Haziran’da seçimi yenilediler. Fark 810 bin oldu!
Şimdi seçimler bağlamında demokrasimiz 1-1 berabere!
İstanbul seçimi sadece İstanbul belediye başkanını belirlemedi. Halkın iradesine yönelik darbeyi etkisiz hale getirdi.
İki 12 Eylül’ün yıldönümünde geleceğe mücadele dolu bir iyimserlikle bakıyoruz!