Hukuksuzluğun en ağırı, özgürlüğü yok edendir. Bu, hukuksuzluktan öte zalimliğe girer. Türkiye ne yazık ki, tutukluluğun hem çok hem uzun olduğu ülkeler arasında. Buna, yargılama sonucu beraat edenlerin yüksekliği de eklenince ortaya şu çıkıyor:
Hukuk kullanılarak işlenen özgürlük cinayetleri!
Koronavirüs salgını sonrası gündeme gelen “cezaevleri boşaltılsın” kararı usul usul şekilleniyor. İktidar, bu konudaki taslağı muhalefetle paylaştı. Ortak nokta arayışı başladı. Konu kamuoyunda “af” olarak gündeme geliyor, ama özü infaz indirimi. Alınan cezanın, hapiste yatmayı gerektirecek bölümü azaltılınca, fiilen affa dönüşmüş oluyor. Bu durumda tutuklular da özel bir düzenleme yapılmadığı sürece kapsam dışı kalıyor.
Gün, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu salgın günlerinde hukuksuzluk salgınını da önleme günüdür. İktidarı daha geniş ve daha gerçekçi düşünmeye çağırıyoruz.
Erdoğan 5 Eylül 2018’de şöyle demişti:
“Devlete yönelik suçlarda, devlet affedici olabilir. Şahsa karşı işlenmiş olan suçlarda bu olmaz...”
Bugün tartışılan taslakta bunun tersi bir tablo ile karşı karşıyayız...
***
AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de hapiste olan kişi sayısı 60 bin kadardı. 2003’ten 2010’a kadar sayı adım adım arttı, ikiye katlandı, 120 bin aştı. Sonraki 10 yılda 300 bine yaklaştı. Bir başka anlatımla AKP döneminde hapishanelerin doluluğu beş katına çıktı.
Bu, olayın bir boyutu. Öteki yanı ise yargılamalar... En hassas noktadan örnek verelim... Şubat 2020 verilerine göre, FETÖdarbe girişim davalarında yerel mahkemenin verdiği kararlar Yargıtay’da “son kez” incelendiğinde şu sonuçlar çıktı:
Sanıkların 17’si ağırlaştırılmış müebbet, yüzde 16.5’i müebbet hapis, yüzde 22’si 14 ayla 20 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırıldı. Buna karşın yüzde 37’si beraat etti, yüzde 7.5’i cezaya gerek olmadığı kararıyla aklandı. Son iki durumu toplayınca yüzde 45 ediyor.
Kamuoyunun gözü önündeki davalarda bu oluyorsa, ötekiler hakkında yorum yapmayalım...
Binlerce sanık da yargılanmayı bekliyor. Yukarıdaki istatistikle karşılaştırıldığında yarıya yakını beraat edecek.
Hal böyle iken tutuklu yargılama ne kadar adil, ne kadar insani?
Kaldı ki, 15 Temmuz sonrası davalarda hüküm giyenlerin de iktidarın vermek istediği “amansız mücadele ediyoruz” görünümünün parçası olduğu dikkati çekiyor. Bu davalarda hüküm giyen askeri öğrencilerin durumunun da güncel tartışma kapsamına alınması kamu vicdanının gereği...
***
“Devlete karşı suçlar” kapsamındaki tutuklamaların önemli bir bölümünü özünde iktidara karşı “suçlar” oluşturuyor. Yargılamalarda da tutukluluk istisna olması gerekirken, özgürlük istisna! Osman Kavala’yı hapiste tutmak için harcanan çaba ortada. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin Başkanı Selçuk Kozağaçlı, yönetim kurulu üyeleri yıllardır hapiste...
Mart ayı başında yaşanan Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel’in tutuklanmasına giden operasyonlar bütün bunların üstüne geldi.
İktidara çağrımız şu:
Devleti koruyan en güçlü kale, adalettir. Gelin bu salgın belasıyla başlayan temizlik girişimi, hukuksuzlukları da temizlesin. Hiç kimse, durum ne olursa olsun “ben yargılanmak istemiyorum” diyemez. Ama şunu diyebilir:
“Ben adil yargılanmak istiyorum...”
Adil yargılamanın temellerinden biri tutuksuz yargılamadır. Suçüstü hali, yüz kızartıcı suçlar dışında tutuksuz yargılama esas olmalıdır. Bu genel doğru Türkiye’de de geçerli olsun.
Uzun tutuklama ağırlaştırılmış infazdır!