Önceki gün akşam saatlerinde art arda telefon ve mesajlar aldık. Ergenekon davasının mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese, FETÖ üyeliğinden 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Mesajların çoğu, en hafif anlatımla böyle bir cezanın hak edildiği yönündeydi.
Şöyle bir oturdum, başımı arkaya attım; o yargılamalardaki kabul edilemez hukuksuzluklar peş peşe aklıma geldi. Ancak Özese’nin hüküm giymesi içimde en ufak bir intikam ya da benzer duyguyu canlandırmadı. Zaten öyle bir duygu içinde olmadığımı, Silivri’deki en ağır günlerde bile vurgulamıştım. Bir yargılamada Özese’nin gözlerinin içine bakarak şunu söylediğimi anımsıyorum:
“Hücrede tek başıma kalıyorum. Bu yargılama yönteminden hukuk beklemiyorum. Şu anda sizin yerinizde olmayı hiç istemezdim... Biz kendimizi tertemiz hissediyoruz. Ama bu gidiş sanık sandalyesine sizi oturtur...”
***
Özese’nin başkanlığında yapılan yargılamalardan sadece üç örneği paylaşmak isterim.
Sanıkların büyük çoğunluğunun ifadesinin alındığı, mahkemenin de iddianameleri birleştirerek davayı içinden çıkılmaz hale getirdiği günler... Ağır ceza davalarında sanık, duruşma salonuna bir tanık getirmişse, yasaya göre onun dinlenmesi gerekir. Suçlamalarla ilgili çok şey söyleyebilecek bir tanık, kapıda. Avukatlar mahkeme başkanı Özese’ye durumu ilettiler. Tanığın dinlenmeyeceğini söyledi. Israr ettiler, bunu şart koşan yasa maddesini anımsattılar. Özese şu yanıtı verdi:
“Bu maddeyi biliyoruz, kanunun o maddesini uygulamama kararı aldık!”
Değil hukuk, kanun devleti bile olmadığımızın tablosuydu.
Gizli tanıklık ilk kez Ergenekon’da uygulandı. Yasaya göre, gizli tanığın bir cümlesi bile yanlış çıkarsa, tanıklığı düşüyor. Tüm sanıklarla ilgili ağır ifadelerde bulunan bir gizli tanık, yarım saat sonra resmen saçmalamaya başladı. Olayları, kişileri karıştırdı. Bir ara, Tuncay’la beni karman çorman etti, “Tuncay Balbay’ı da tanırım” gibi sözler söyledi. Salonda herkes önce gerildi, sonra alaysı gülümsemeler başladı. Bu aşamadan sonra gizli tanıklığın iptal edilmesi yasanın gereği. Özese, duruşmaya kısa bir ara verdi, dönüşte şöyle dedi:
“Gizli tanığın hazır olmadığı görüldü... Bir sonraki celsede hazırlanarak dinlenmesine...”
Gizli tanığa neler söylemesi gerektiği iyi öğretilmemişti!
Davanın sonuna gelindiğini düşünmeye başlamıştık. Son birkaç sanık dinlenecekti. Sanıkların çoğu, herkes dinlendikten sonra özgürlük bekliyordu. O yüzden ifade verenlerin kısa tutmasını istiyorlardı. Uzatana kızıyorlardı. Son bir iki sanık kaldığında Özese duruşmayı şöyle kapadı:
“Davanın şu şu iddianamelerle birleştirilmesine...”
Birleştirilen iddianameden biri, bir çaycının Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a silah sattığına ilişkindi!
Dava bitiyor denirken uzamıştı...
Sonraki duruşmada mahkeme başkanı Özese’ye durumu şöyle özetlemiştim:
“Ankara’dan İstanbul’a geliyorsunuz... Gaza basıyorsunuz bir tabela, İstanbul 200 km... Gaza basıyorsunuz, iki saat sonra tabela, İstanbul 300 km... İlerledikçe yol uzuyor. Böyle dava mı olur?”
***
T-onlarca örnek var. Dava baştan, içinden çıkılamaması, içine girenlerin akıl sağlığını yitirmesi üzerine kurgulanmıştı.
Özese, bunu çok iyi uygulamıştı.
Önceki başkan Köksal Şengün, bu kurguyu onaylamadığı için görevden alınıp yerine Özese getirilmişti.
Özese’nin FETÖ üyeliğinden hüküm giymesinden sonra söyleyebileceklerimiz şunlar...
İçimizde herhangi bir intikam duygusu yok. Özese de adil yargılanmalı... Bu yargılamada haksızlıklar varsa giderilmeli...
Türkiye’de intikam duygusunu filizlendirecek hiçbir olay, hiçbir dava olmamalı...
Özese’nin ailesine sabır ve dayanma gücü diliyoruz.
Özese duruşma sonunda şöyle seslenmiş:
“Haksız yere bu cezayı verdiniz. Burada hukuk yok!”
Bugün sorumlu olarak kürsüde bulunan hâkimler de geçmişten ders çıkarmalı...
Herkes adil yargılanmalı...
Hukukun bir gün herkese lazım olacağını unutmamalı...