Başlık, yazar arkadaşım Anooshirvan Miandji’nin Bilgi Yayınevi’nden çıkan Yapay Zekâ Kitabı’ndan.
Anooshirvan, güncel tartışmaların başında gelen yapay zekâ konusunu insanlığın gelişimini de içine alan derin bir perspektifte, çok geniş bir açıdan ele alıyor. Teknolojik gelişimin önüne geçilemeyeceğini, bunu engellemeye girişmenin akıldışı olacağını vurguluyor, işin içine mutlaka ahlakı katmak gerektiğine dikkat çekiyor.
Tarım devriminden Sanayi Devrimi’ne geçmişteki büyük değişimler nasıl toplumsal yaşamda dönüşüm yarattıysa yapay zekâ da öyle olacak.
18. yüzyılın ikinci yarısında hızla üretimin içine giren makine gücü kol gücünün yerini aldıysa bugün de beyin gücünün yerini önemli ölçüde iletişim devriminin son tacı olan yapay zekâ alacak.
Yapay zekâ beynin yerini alacak ama kalbin yerini alabilir mi?
Bu bambaşka bir yazı konusu.
***
Geçtiğimiz aylarda Eskişehir’den Bursa’ya Anadolu illerindeki kitap fuarlarına birlikte gittiğimiz Anooshirvan’la sohbetlerimizde konu doğal olarak eğitim sistemine geliyordu.
AKP’nin dokuzuncu Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in gündemine baktığımızda sözünü ettiğimiz konular ne yazık ki üst sıralarda değil. Hatta tam tersi! Başlıkta vurguladığımız gibi merak edenden çok biat eden kuşaklar yetiştirilmek isteniyor.
Biz Türkler tarım devrimini yakaladık. Hatta yapanların içindeyiz. Eti kurutarak saklamak, sütten yoğurt yapmak atalarımızın buluşuydu. Yoğurt o yüzden bütün dillerde yoğurt. Bunun devamında bozkır imparatorlukları kurduk.
Sanayi Devrimi’ni ıskaladık. Yüzlerce yıllık çırpınışımızın nedeni de bu. Zira başlangıçta geri kaldınız mı sonradan yetişmeye çalışsanız bile, erken yol alanlar yetiştiğiniz yerin çoktan ötesine gitmiş oluyor.
İşte iletişim devriminin içindeyiz. 20. yüzyılın son çeyreğinde elektronik postanın başlamasıyla, insanlık tarihinde ilk kez kişi, bir toprak parçasına bağlı olmadan iletişim adresine sahip oldu. Oradan yapay zekâya geldik.
Yazının bulunuşu kadar önemli bir evrenin içindeyiz.
Çocuklarımızı bu evreye hazırlayacağımıza, bakanlık onlara nasıl bir biçim vereceğine kafa yoruyor.
Eğitim için yapılan en güzel tariflerden biri şudur:
Eğitim, eşittir öğretmen!
Bakan Tekin bayramlık ağzını açtı, şöyle dedi:
“Bugün Türkiye’de 80 kişiden biri öğretmen. Dünyada devlet tarafından bu kadar çok fonlanan öğretmen yok!”
Bir bakan öğretmene “fonlanan kişi” gözüyle baktıktan sonra işin içinden yapay zekâ bile çıkamaz!
***
Yeniden başlığa dönersek... Eğitimde en temel ikilem şudur:
Öğrencilere ne düşünmesi gerektiği mi öğretilecek nasıl düşünmesi gerektiği mi öğretilecek?
Tekin’de vücut bulan AKP iktidarının anlayışı ağırlıklı olarak ne düşünmesi gerektiğinden yana.
Hangi düşüncelere sahip olması gerektiğini ezberlet, rahat et!
Oysa insanlığın gelişimi, nasıl düşünmesi gerektiğini öğrenen kuşaklarla oldu!
Soran, sorgulayan, merak eden kuşaklarla old
Susan, ezberleyen, biat eden kuşaklarla olmadı.
Anooshirvan anlatıyor:
Uçak icat edilince kilisede bir grup karşı çıkmış. “Allah bizim uçmamızı isteseydi kanatlı yaratırdı” demiş.
Aklı sınırlamaya kalkan her hareket bağnazlıktır, önünde sonunda yenilmiştir. Ancak maliyeti çok olmuştur.
İletişim çağını bu müfredatla yakalamamız mümkün değil.
Bir beka sorunu varsa o da eğitimdir.