Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın sık kullandığı sözlerden biri şuydu:
Doğruların gücü tekrarından gelir. Doğru olanı tekrar tekrar söylemek gerekir.
Kurtuluş Savaşı sürecine ilişkin gerçekler tekrar edilmek bir yana unutturulmak isteniyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı cephelerinin başında Çanakkale geliyordu. Şubat 1915’te Çanakkale Boğazı önlerine gelen İngilizler, deniz kuvvetlerini şöyle adlandırıyordu:
Dünyanın en güçlü donanması!
İngilizler, Çanakkale’yi sorunsuz geçip İstanbul’a demir atacaklarını düşünüyorlardı.
Başaramadılar...
18 Mart 1915’te Seyit Onbaşı’lar, yenilmez gemileri denizin dibine gönderdi.
Ama emperyalizmin huyudur. Araç değiştirir, amaç değiştirmez.
İngilizler, bu kez Gelibolu Yarımadası’nı arkadan dolanıp ele geçirmeyi, devamında kolayca İstanbul’a girmeyi planladılar.
25 Nisan günü binlerce Anzak askeri Arıburnu’ndan karaya çıkıp ilerlemeye başladı. Mustafa Kemal’in, “Düşmandan kaçılmaz... Size ölmeyi emrediyorum” sözleriyle süngü takan 57. Alay, ilerleyişi durdurdu ve savaşın kaderi değişti. Komutayı devralan Mustafa Kemal’in Çanakkale Kara Savaşları’ndaki başarısı (dünya devletlerinin yöneticileri açısından bakıldığında) belki de en az Türkiye’de takdir görüyor!
Kurtuluş Savaşı’nın önsözünün yazıldığı Çanakkale zaferinin komutanı Mustafa Kemal, Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te fethettiği İstanbul’un 462 yıl sonra işgal edilmesini önlemiş oldu.
***
“Çanakkale geçilmez” sözü, boğazın derin sularından Gelibolu Yarımadası’nın sırtlarına kadar her yere kazınmıştı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu yenilmişti.
30 Ekim 1918’de Yunanistan’ın Limni adasındaki Mondros Limanı’nda imzalanan mütareke ile Osmanlı kayıtsız şartsız teslim oldu. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı geminin adı Agamemnon’du. 25 asır önce Ege’nin öte yakasından gelip Troya Savaşı’na katılan ordunun, Yunan komutanının adını taşıyan zırhlıda imza, hırsın bir başka göstergesiydi!
İstanbul işgal edilmişti.
13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, o gün boğazdaki işgal kuvvetlerine bakıp o ünlü sözü söyledi:
“Geldikleri gibi giderler!”
Atatürk, Samsun’dan başlayıp Kurtuluş Savaşı’nı ilmik ilmik ördü, 9 Eylül 1922 günü İzmir’i gördü. O gün Kurtuluş Savaşı’nın sonuçlandığı gün kabul edilir. Doğrudur, Anadolu işgalden kurtarılmıştır ama...
İstanbul hâlâ işgal altındadır!
İngilizler şöyle düşünür:
Mustafa Kemal kafasına koyduğunu yaptı. Bu ona yeter. Zaten ordusu da yorgun. Kursun Anadolu’da devletini, İstanbul bizim olsun!
Mustafa Kemal, bu durumu hisseder hissetmez 11-12 Eylül 1922’de iki süvari birliğinin Trakya’ya doğru hareket etmesi emrini verir.
İstanbul, İzmir’in kurtuluşundan 13 ay sonra zorlu diplomatik-askeri restleşmelerden sonra işgalden kurtarılır. 5 yıllık işgal sona erer. İstanbul yeniden Türklerin yönetimine geçer. Türkler, İstanbul sokaklarında yeniden özgürce dolaşmaya başlar. Camilerde yeniden özgürce ezan okunmaya başlar.
Mustafa Kemal, 1915’ten sonra 1923’te de İstanbul’u işgalden kurtarır.
Mustafa Kemal, İstanbul’u vatan toprağına kattıktan 7 gün sonra 13 Ekim 1923’te Ankara’yı başkent ilan eder.
Mustafa Kemal, İstanbul’u vatan toprağına kattıktan 23 gün sonra Cumhuriyeti ilan eder.
İstanbul’u almadan bu kararları almaz.
***
İngiltere, ABD, Fransa, Almanya, bu aşamadan sonra da büyükelçiliklerini İstanbul’dan Ankara’ya taşımadılar. Şöyle düşündüler:
Mustafa Kemal savaş kazandı ama uluslararası hukuktan, devlet kurma bilincinden anlamaz. Yürütemez. Biz İstanbul’u yine işgal ederiz.
Bu hesap da tutmadı. Ama kabul etmeleri 5 yıl sürdü. 1928’den sonra büyükelçiliklerini Ankara’ya taşıdılar.
Mustafa Kemal, çizdiği uygarlık yolunda yürümeye devam ediyordu.
Ayasofya’nın cami kimliği korunarak bütün insanlığın ziyaret edebileceği bir mekân haline getirilmesi, işte bu zorlu yolculuğun bir parçasıdır.
Yedi düveli her hal ve şartta dize getiren Atatürk, Ayasofya kararını bir dünya lideri olarak verdi. “Bu topraklar bizim, egemen biziz, bizden önceki uygarlıklara da saygı duymasını biliriz” dedi.
O yüzden 27 Kasım 1978’de BM, 1981’i oy birliğiyle “Atatürk yılı” ilan etti.
Gerekçesini de şöyle açıkladı:
“Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”
Önce bu tanımdaki 56 kelimeden birini hak edin...
Sonra Atatürk'e laf edin!