Milliyet’te çalıştığım 80’li yıllarda bir grup arkadaşla Arnavutköy’de bir Rum tavernasına gitmiştik. Yan masada ise Yunanistan’dan gelmiş İstanbullu Rumlardan oluşan kalabalık bir grup oturuyordu. Grekçe şarkılar, rembetikolar, sirtakiler, tabak kırma seremonileri derken yan masadaki Rumlarla ahbap oluvermiştik. Karşılıklı ikramlar, şakalaşmalar gırla gidiyordu. Önceleri iyi giden bu komşu muhabbeti gece yarısından sonra tatsızlaşmaya başladı. Rum gruptan elinde kadehle ayakta gece boyunca oynayan siyah sakallı orta yaşlı biri, bizim masaya doğru eğilerek “İstanbul biziiim!” diye yüksek sesle bağırmaya başladı. Bizim arkadaşlardan biri, malum el hareketiyle “Nah sizin!” diye cevap verdi. Adamın gideceği yoktu. Hâlâ “İstanbul biziim!” diye takılmış plak gibi söyleniyordu. Onunla tartışan arkadaşım da tuhaftı. Dayanamayıp arkadaşıma müdahale ettim: “Yahu ne uğraşıyorsun gariple; İstanbul’un bizim olduğundan şüphen mi var? Adamlar ancak rüyasında ya da sarhoşken İstanbul’un sahibi olarak görürler kendilerini. Yarın ayılıp da sokağa çıkınca İstanbul’un sahibi kimmiş anlayacak nasılsa...”
Şimdi Ayasofya’nın açılmasını İstanbul’un ikinci kez fethi olarak ilan edenleri görünce bu olay aklıma geldi. Zaten bizim tapulu malımız olan ve ibadete açık bulunan Ayasofya’yı yeniden ibadete açtı. Bu vesile ile iktidar ve yandaşları, İstanbul’un yeniden fethedildiği iddiasıyla düğün bayram yapıyor. Aslında söyledikleri bir anlamda doğru. İstanbul tarihte iki kez fethedildi. Birinci fethin tarihi ve Fatih’in kim olduğu malum. Ama ikinci fethin tarihi ve “fatih”in kim olduğu konusunda ciddi bir yanılgı içindeler. İstanbul’un ikinci fetih tarihi 6 Ekim 1923, fatihi de Mustafa Kemal Atatürk’ten başkası değil. Ama biz, 4 yıl 10 ay süren esaretten sonra yeniden İstanbul’un sahibi olmayı fetih olarak değil “Kurtuluş” olarak kutlarız. O yüzden İstanbul’un ikinci kez fethi koca bir yalandan ibarettir.
Türkiye’de siyasal İslamın en karakteristik özelliğidir atılmış temeli bir daha atmak, açılmış tesisi bir daha açmak, fethedilmiş yeri bir daha fethetmek.
Dış dünyadan gelen tepkileri kullanarak “Ayasofya’nın ibadete açılması Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlık ilanıdır” diye o cenahtan yapılan açıklamalara ne demeli?
Her vesile ile hesaplaştıkları Atatürk’ün, vatan topraklarını işgalden kurtarmasının ve İsmet İnönü’nün, Lozan’da ülkenin egemenliğinin tapusunu almasının üzerinden 97 yıl geçmiş ama Türkiye hâlâ bağımsız ve egemen bir ulus değilmiş.
Vah vah! Allah acil şifalar versin.
Solun egemenlik anlayışı
Bunların ağabeyleri 1960’lardan itibaren “Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın” diye eylem yaptıklarında solcular, Filistinli kardeşleri kendi topraklarında egemen ve bağımsız bir ulus olarak var olsunlar diye işgalci İsrail’e karşı savaşıp Filistinli kardeşleri ile aynı siperde can veriyorlardı.
Onlar Ayasofya önünde toplu namaz eda ettiklerinde bu ülkenin yurtsever solcu gençleri, Dolmabahçe’ye demir atan ABD filosuna karşı “6. Filo defol” diye gösteriler yapıyor, limandaki bayrak direğine tırmanarak ABD bayrağını yarıya indiriyor ve conileri denize atıyorlardı.
Bu cenahın Ayasofya konferansları düzenlediği yıllarda “ihanetle suçladıkları” Atatürk’ün koltuğunda oturan CHP’nin üçüncü genel başkanı Ecevit, ABD ve İngiltere’nin “Haşhaş ekimi yaparsanız çok fena olur” uyarısına Afyon’daki haşhaş tarlalarından “Türkiye’nin topraklarına ne ekeceğimize biz karar veririz” sözleriyle cevap veriyordu.
Ağabeyleri, Ayasofya için duvarları afişle donattıkları yıllarda, Kıbrıs’ta enosis darbesiyle adayı Yunanistan’a bağlama çabalarını gören CHP’nin lideri Ecevit, ABD ve İngiltere’nin tehditlerine karşın askeri harekât başlatarak Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin egemen ve bağımsız olduğunu bir kez daha ilan ediyordu.
Bu grubun Ayasofya önündeki eylemden çıkıp gazete binalarını taşladıkları yıllarda aynı Ecevit, ülkesinin Ege’deki egemenlik haklarını korumak için Çandarlı gemisiyle petrol arama çalışmalarını başlatıyordu.
Elbette o hükümette MSP de ortaktı. Ancak, bir yanda “Hazır Kıbrıs’a girmişken tamamını fethedelim” diyen MSP ile “Biz sadece soydaşlarımızın bağımsızlığı ve egemenliğimizi korumak için ordayız adayı fethetmek için değil” diyen CHP’nin birbirine zıt tutumu, siyasi ve kültürel kodlarındaki farklılığı da ortaya koyuyordu.
***
Bir de neymiş efendim; Atatürk, eski bir uygarlık mirasına sahip çıkmak için değil de Batı’nın hışmını çekmemek adına Ayasofya’yı müze yapmışmış. Yani tırstığı için...
Breh breh!
1924 yılında Türkiye’deki ecnebi okullarında haç ve diğer dini sembollerin kullanılmasını ve Hıristiyan olmayan öğrencilerin şapele götürülmesini yasaklayan Atatürk, bu yasağa uymayan ecnebi okullarını “şaak!” diye kapatırken korkmamış ama Ayasofya konusunda korkmuş. Bu topraklarda hüküm sürmüş eski uygarlıklardan Eti ve Sümerlerin adını, devletin kurduğu bankalara verirken kimden korkmuş acaba?