Adalet, hakikat, dezenformasyon

Haber Tarihi: 20.12.2024

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin verdiği, Atatürk Havalimanı’nda düzenledikleri bombalı saldırı nedeniyle 46’şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olan 6 IŞİD’linin tahliye kararı, ilk derece mahkemesinde yeniden görülecek. Teorik olarak mahkemenin, temyiz kararına direnme hakkı bulunuyor. Ancak o tarihte, yani davanın yeniden görüleceği tarihte, tahliye edilen IŞİD sanıklarının bulunup bulunmayacağı da belirsiz.

Alican Uludağ imzasıyla Now TV’de yayımlanan haber, kötü bir şaka gibiydi ama hakikatin ta kendisiydi.

Bundan sekiz yıl önce (28 Haziran 2016) Atatürk Havalimanı’nda düzenledikleri bombalı saldırı sonucu, 45 kişinin ölümüne yol açan ve 46’şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olan 6 IŞİD’li, Yargıtay kararıyla tahliye edilmişti.

Yepyeni tarihli bir karardı: 12 Aralık 2024.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, istinafın onadığı ilk derece mahkemesi kararını bozarken, “hakkaniyete uygun değil” demişti. Bozma gerekçesi olarak 45 kişiyi öldürmek ve Anayasal düzeni ihlalden değil örgüt üyeliğinden yargılanmaları gerektiğini bildirmişti.

Tutuklulukta geçen sürenin dikkate alınması istenerek derhal tahliye denilmişti.

* * *

IŞİD, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere, çok sayıda ülke ve uluslararası örgüt tarafından terör örgütü kabul ediliyor.

Gelinen eşikte, vatandaşların, vatandaşlardan oluşan geniş kitlelerin adalete duyduğu inancın sarsılması belli ki önemsenmiyor. Vahşice öldürülen 45 kişinin ailelerinin, yakınlarının neler hissedeceği ise hiç.

Kelimenin gerçek anlamıyla -dış dünyada değilse bile- yüreklerde akıllarda “infial” doğuran bu kararın, enine boyuna tartışılması meşrudur. En çok da kararın, dairenin olağan iş akışında, kendi prosedürü için alınıp alınmadığı sorusu…

Daha açık anlatımla, 12 Aralık 2024 tarihli bu kararın, Suriye’de 8 Aralık’ta devrilen Esad rejimi ardından HTŞ’nin yönetime geçmesi ile bağının olup olmadığı, izah gerektiren önemli boyutlardan biridir.

Aslında, adaletin, -ne yazık ki- konjonktürel politik çıkarlara göre araçsallaştırılması, Türkiye’de ilk kez rastlanan bir durum değil. Daha önce de yine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm Hizbullahçıların, AKP iktidarı ile HÜDA-PAR yakınlaşması sonrası “sessiz sedasız” salıverildiği ortaya çıkmıştı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin verdiği bu karar, ilk derece mahkemesinde yeniden görülecek. Teorik olarak mahkemenin, temyiz kararına direnme hakkı bulunuyor. Ancak o tarihte, yani davanın yeniden görüleceği tarihte, tahliye edilen IŞİD sanıklarının bulunup bulunmayacağı da belirsiz.

Hangi dezenformasyon?

Alican Uludağ imzalı haberin Now tv’de yayımının ardından, Dezenformasyon Merkezi çok enteresan bir açıklama yaparak, “tahliye edilenler failler değildir” dedi ve “asılsız iddialara itibar edilmemesini” istedi.

Varlık nedeni dezenformasyonu önlemek olan bir “merkez”, kelime oyunlarıyla, yanıltıcı bilgi yayıyordu. Çünkü salıverilen sanıkların 5’i, bu saldırıya doğrudan ortak olmaktan yargılanmıştı. Alican Uludağ, medya hesabında bu gerçeğin altını çizerken, devletin ajansı Anadolu Ajansı’nın haberini referans gösterdi.

22 Haziran 2022 tarihli o haber halen erişilebilir bir biçimde yayında.

Dezenformasyon Merkezi’nin, “asılsız iddialar” nitelemesiyle maddi bir belgeye dayanan Yargıtay kararı haberini sanki gerçekdışıymış gibi gösteren sosyal medya açıklamasına karşın, hangi failin hangi suçlamayla yargılanıp mahkûm olduğuna ilişkin ayrıntıların yer aldığı AA haberinin tamamını yeniden paylaşmak elzemdir.

AA’nın Atatürk Havalimanı saldırısı haberi

“Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısının üzerinden 6 yıl geçti

Terör örgütü DEAŞ üyesi üç canlı bombanın 28 Haziran 2016'da düzenlediği; 45 kişinin ölümüne neden olan saldırıya ilişkin davada, 6 sanık 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet ve toplam 2 bin 604 yıl hapis cezası aldı, 26 sanık beraat etti.

Başak Akbulut Yazar, Melike Gallenkuş |28.06.2022 - Güncelleme : 28.06.2022

Atatürk Havalimanı'nda 28 Haziran 2016'da terör örgütü DEAŞ üyelerince düzenlenen; 45 kişinin hayatını kaybettiği, 163 kişinin yaralandığı terör saldırısının üzerinden 6 yıl geçti.

Yeni İstanbul Havalimanı'nın faaliyete geçmesinden önce kentin önemli terminallerinden Atatürk Havalimanı, 28 Haziran 2016'daki kanlı terör saldırısıyla sarsıldı.

Havalimanına ticari taksiyle gelen ve dış hatlar terminaline geçen 3 terörist, yaz günü kalın kıyafetler giymeleriyle polisin dikkatini çekti. Saat 21.00 civarında saldırganlardan birinin uzun mont giyip şapka takması, terminalde görevli bir polis memuru tarafından fark edildi.

Kontrol amacıyla durdurularak aranmak istenen yabancı uyruklu saldırganlardan Rakhım Bulgarov, polise ateş açtı ve üzerine bağladığı bombayı patlattı.

Aynı dakikalarda dış hatlar gidiş kapısından giren Vadım Osmanov ile kimliği tespit edilemeyen diğer saldırgan ise iki ayrı noktaya ayrıldı. Uzun namlulu silahlarla güvenlik noktasına ateş açan saldırganlardan biri, güvenlik görevlileri tarafından vurulduktan sonra üzerindeki bombayı patlattı.

Yürüyen merdivenleri kullanarak yolcu karşılama salonuna yönelen Osmanov'un da üzerindeki bombayı patlatmasıyla Atatürk Havalimanı, o güne kadar görülmemiş üçlü bombalı saldırı dehşetiyle sarsıldı. Bombaların patlamasıyla çok sayıda kişinin öldüğü ve yaralandığı, olayın hemen ardından yapılan incelemelerde anlaşıldı.

Saldırının altından DEAŞ bağlantısı ortaya çıktı

Türkiye'de ve dünyada şok etkisi yaratan saldırıyı ilk etapta üstlenen olmazken saldırının yapılış biçimi ve hedefi, DEAŞ'ı işaret etti.

Görüntü ve fotoğraflar üzerinde yapılan incelemede, canlı bomba eylemini gerçekleştiren kişilerin Atatürk Havalimanı'nda daha önce keşif yaptıkları ortaya çıktı. Saldırganların, olaydan önce 3, 8 ve 23 Haziran 2016'da havalimanına gelerek incelemelerde bulundukları tespit edildi.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda, 14 Şubat 2017'de, 42'si tutuklu 4'ü firari 46 sanık hakkında 262 sayfalık iddianame hazırlandı. İddianamede çoğu yabancı uyruklu 45 maktul, 207 kişi de müşteki olarak yer aldı.

İddianamede, sanıklardan 16'sının Rus, diğerlerinin ise Çeçenistan, Cezayir, Tunus, Mısır, Suriye ve Türk vatandaşı olduğu belirtildi. 45 kişinin hayatını kaybettiği, 163 kişinin yaralandığı, 44 kişinin ise malına zarar verildiği ifade edilen iddianamede, sanıkların terör saldırısında ölen DEAŞ'lı bombacılarla bağlantıları anlatıldı.

Sanıklar hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" ve "tasarlayarak öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen iddianamede, sanıkların ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma", "terör örgütü kurma ve yönetme", birden çok "tasarlayarak öldürmeye teşebbüs etme" ve birden çok "nitelikli mala zarar verme" suçlarından da 2 bin 132 yıl ile 3 bin 342 yıl arasında hapisle cezalandırılmaları talep edildi.

Terör saldırısını gerçekleştiren 3 saldırgan hakkında da öldükleri için takipsizlik kararı verildi.

İtirafçı olmak isteyen sanık DEAŞ bağlantısını anlattı

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi 22 Şubat 2017'de kabul ederken suçlardan bir kısmının "örgüt üyeliği" ve "anayasayı ihlal" kapsamında bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verdi ve dosyayı terör suçlarıyla yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi.

Sanıklar hakkındaki yargılama bu kez İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde, 13 Kasım 2017'de başladı.

Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu karşısındaki salonda yapılan ilk duruşmalara, olayla bağlantıları tespit edilen sanıklar ve saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları katıldı.

Sanıklardan Ali Mostafa Ali Marzouk, saldırıyla ilgisi olmadığını belirterek 2016 Mayısı'nın sonunda DEAŞ'lı birinin daveti üzerine Mısır'dan İstanbul'a geldiğini belirtti. Marzouk, itirafçı olmak istediğini söyleyerek DEAŞ'la bağlantısını anlattı.

DEAŞ'tan kaçtığını, örgüte katıldığı ilk haftadan sonra dönmeye karar verdiğini ancak tehdit edildiğini belirten Marzouk, "Bana 'casus' dediler. Kaldığım 2 ayda gördüm ki bunlar medyada kendilerini gösterdikleri gibi değiller. Medya mezunu olduğum için bana bu alanla ilgili görev verdiler. Başlangıçta hayırlı bir iş yapacağımı düşünüyordum. İnsanlara zarar vermek için bu iş içinde değildim. Onları gördükten sonra gerçekleri anladım. Nasıl olabilir, vicdansızca insanlık suçu işliyorlar?" ifadelerini kullandı.

Müşteki: "Onlar benim oğlumu değil, beni de öldürdüler"

Duruşmada dinlenen müştekiler, yakınlarını kaybetmenin üzüntüsünü dile getirerek sanıklardan şikayetçi oldu.

Saldırıda hayatını kaybeden Yasin Özal'ın annesi Ümmügülsüm Özal, "Gelinim bir aylık hamileydi. Benim torunum yetim büyüyor. Çocuğumun suçu havalimanında çalışmak mıydı?" sözleriyle sanıklara tepkisini gösterdi.


Düğününe bir hafta kala yaşamını yitiren Tevfik Yusuf Haznedaroğlu'nun annesi Cevriye Haznedaroğlu da "Oğlumun damatlığı, kınası duruyor. Onlar benim oğlumu değil, beni de öldürdüler. Buraya 8 ilaç içip geldim. Artık ben ölsem de olur. Hayatımda en çok sevdiğim varlığı benden aldılar." diye konuştu.


Silivri'de 9 Temmuz 2018'de yapılan duruşmada Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.


Mütalaada, tutuklu sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Djamel Slimani'nin "Anayasayı ihlal" ile 45 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını isteyen savcı, bu sanıkların ayrıca 2 bin 150 yıldan 3 bin 371 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını talep etti.


Mütalaada, 15 sanığın "terör örgütüne üye olmak" suçundan 7 yıl 6 aydan 15'er yıla kadar hapsi öngörülürken 21 sanığın tüm suçlardan beraati istendi.


45 ölüm için 45 kez müebbet hapis cezası


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 16 Kasım 2018'deki duruşmada davayı karara bağladı.


Tutuklu sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Djamel Slimani'yi "Anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptıran mahkeme, aynı sanıkları, 45 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan 45 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırdı.


Mahkeme heyeti, bu sanıklara ayrıca 142 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan toplam 2 bin 202 yıl, 45 kez "mala zarar verme" suçundan da 402 yıl hapis cezası verdi.


Bu 6 sanığı toplamda 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet ve 2 bin 604 yıl hapisle cezalandıran heyet, sanıklardan Anzor Davitiani, Artur Tengizov, Murat Murtuzaliev, Seyhun Ali Akçay, Cuma Güneş ve Ali Mostafa Ali Marzouk'a "terör örgütü üyesi olmak" suçundan çeşitli miktarda hapis cezası öngördü. Sanıklardan Ahmet Kaplan da "terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etme" suçundan 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırıldı.


Sanıklar Ramazan İdrisov, Adam Rabadanov ve Fahim Ait Allaooua'nı, "resmi evrakta sahtecilik" suçundan 2 yıl 6'şar ay hapse mahkum eden heyet, 26 sanığın ise tüm suçlardan kesin ve inandırıcı delil olmadığından beraatine hükmetti.


Tutuklu 8 sanığın tahliyesine hükmeden mahkeme heyeti, firari sanıklar Dzhamal Kurbanismailov, Rustem Efendiev, Nazım Gasanov ve Marat Pshnatov'un dosyasını ise ayırdı.


Henüz yakalanamayan firari sanıkların yargılaması, dosya üzerinden devam ediyor.


Dava dosyası Yargıtay'da


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince verilen hüküm, ilk temyiz yeri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine (istinaf) gönderildi. Burada yapılan incelemelerde dosya, usulü eksiklikler olduğu gerekçesiyle mahkemesine geri gönderildi.


Eksikliklerin giderilmesinin ardından dosyayı yeniden inceleyen istinaf, mahkemece verilen hükümleri onadı.


İstinaf mahkemesince onanan dosya, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne gönderildi. Dosyanın Yargıtay'daki temyiz incelemesi sürüyor.


* * *


Belki çok uzamış bir yazı oldu ama gerçekliğe ulaşmanın giderek zorlaştığı bir çağda, yanıltıcı bilginin odağı olmamak, daha fazla çabayı gerektiriyor.


AA haberini olduğu gibi alıntılamamın nedeni, hakikatin, dolayısıyla kimi zaman adaletin de üzerine sis perdesi atma girişimlerine karşı bir de buradan kayıt düşmektir.








ÇİĞDEM TOKER İsimli Yazarın Diğer Yazıları