Bir tarikat, bir cemaat dernek kuruyorsa, çok laik olmaya karar verdiği için değil, faaliyetlerini daha kolay yayabilmek yasal zeminde muhatap alınabilmek için kurar
Bir tarikat, Dernekler Kanunu'na uygun bir şekilde dernek kurduğunda, tarikat olmaktan çıkmıyor. Bir cemaat de Vakıflar Kanunu uyarınca bir vakıf kurduğunda cemaat olmaktan çıkmıyor. Dernek ve vakıf şeklinde örgütlenme; cemaat ve tarikatların devletle tüzel kişilik zemininde ilişki kurmasının hukuksal örtüsüdür. Bir tarikat, bir cemaat dernek kuruyorsa, çok laik olmaya karar verdiği için değil, faaliyetlerini daha kolay yayabilmek yasal zeminde muhatap alınabilmek için kurar.
Zira yasal görünüme bürünmüş örgütlenme, tarikat cemaat yapılarının varoluşlarını faaliyetlerini kolaylaştırır. Önlerine yollar açar. Devlet aygıtını oluşturan resmi kurumlarda Milli Eğitim Bakanlığı'nda olduğu gibi protokoller imzalamaya yarar. Öte yandan bu kimliğiyle de "sivil toplum" gibi tanınabilme motivasyonu güdülür. Milli Eğitim Bakanlığı'nın aralarında hiçbir hukuki bağ bulunmayan birtakım tarikat şeyhleriyle resmi bir protokol imzalayamayacağı düşünülürse, "STK" diye anılan tarikat cemaat dernek ve vakıfları gerçekte bir zorunluluktur.
*****
Tarikata tarikat diyememek
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin bütün bunları bizden iyi bilir bilmesine de, TBMM kürsüsünde bakanlığının bütçesini anlatırken tarikata tarikat, cemaate de cemaat demez, diyemez.
Demediği gibi bu kavramı kullanan muhalefet milletvekillerine "sizin tarikat ve cemaat dediğiniz" ifadesini kullanarak, bin yıllık bu kavramları laik devlet savunucuları icat etmiş gibi davranır. Oysa dürüstçe olmayan asıl yaklaşım, "sivil toplum" maskeli tarikat ve cemaatlerin kurduğu derneklerin ardındaki siyasal desteği gizlemektir. O derneklere protokol aracılığıyla yol verilmesini ve devlet bütçesinden kaynak aktarılmasını meşru kılmaktır. Kendilerini siyasal olarak destekleyen, iktidarlarının ömrünü uzatan, kazan-kazan ilişkisi kurdukları tarikat ve cemaatlere sivil toplum diyerek konuyu çarpıtmaktır.
"Çok hoşunuza gidecek"
Tekin'in Genel Kurul salonundaki konuşması sırasında (siz de izleyebilirsiniz) söz protokollere geldiğinde "Çok hoşunuza gidecek bir şey söyleyeceğim" derkenki yüz ifadesi çok şey anlatıyordu.
Eğitimde dinselleştirmeyi "başarma"nın hoşnutluğu ile siyasi hasımlarına alayla meydan okuma arasında bir ifade. Milli Eğitim Bakanı Tekin'in, Meclis kürsüsünde CHP'ye hitaben sarf ettiği aşağıdaki ifadeler; ana muhalefet partisinin son 10 yıldır "biraz daha sağa yanaşalım, biraz daha biraz daha", "aman mütedeyyini üzmeyelim incitmeyelim" diye özetlenebilecek siyasal perspektifinin pek de işe yaramadığının açık kanıtı değilse nedir:
"Sayın Vekil, o sizin yaşadığınız Türkiye eski Türkiye. Ora bitti. Vedalaşın. Uyanın, uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke. Siz totaliter tavırlarınızla insanların dinine, inancına, eğitimine, yaşantısına müdahale ettiğiniz Türkiye yok artık. Bunu görün, uyanın. Artık bu ülkede Erzurum'un bir köyünden çıkmış, buraya gelmiş bakan olarak çalışan bir Anadolu insanı var olabiliyor. Sizin bahsettiğiniz ayrıcalıklı, elitist Türkiye yok. Uyanın uyanın."
CHP'nin muhafazakâr seçmeni kazanma ısrarının beyhudeliğinin bir kez de bütçe görüşmelerinde bu vesileyle ortaya çıkması bir yana…
Bakan Tekin öyle bir manzara çiziyor ki, sanırsınız fırsat eşitliğini Türkiye'ye AKP getirmiş o da köyünden çıkıp Bakan olabilmiş. Konuşmanın bu kısmı düpedüz çarpıtma. Bakan Tekin'in bu sözleri söylerken Cumhuriyet'in sağladığı fırsat eşitliği sayesinde bir asırdır köyünden çıkıp toplumsal fayda üreten -birçok görev ve meslek kazanan- kendisi dahil milyonlarca vatandaşı bilmemesine imkan yok. Bunu bile bile söylemesi ise insanların aklıyla alay etmekten başka bir şey değil.
Gel gelem neticede şaşıracak bir durum yok ortada. "Laik ve bilimsel eğitim konusunda attığımız adımlarla ilgili hiçbir sıkıntı yok" demecinden birkaç gün önce İsmailağa Cemaati heyetiyle görüşmüş bir bakandan söz ediyoruz.
Dayatmaya itiraz haktır
Anayasasında hâlâ (ve henüz) laiklik yazan bir ülkede, milyonlarca öğrencinin eğitiminden sorumlu kamu görevlisi olan Milli Eğitim Bakanı, tarikat ve cemaatlerle protokol yapmayı dayatıyorsa, dayatılan tarafın bu yaklaşıma yüksek sesle itiraz etme hakkı mevcuttur.
Öte yandan, eğer Milli Eğitim Bakanı, Meclis kürsüsünde, tarikat ve cemaatlerle yapılan protokolleri savunurken, terör örgütünün "kadro oluşturma" faaliyetleriyle bağlantı kuruyor ve bu protokollerin "dağa çıkma"yı önlediğini savunuyorsa, (ki öyle yaptı) bu iddiasını okul okul, şehir şehir sayı sayı açıklamak durumdadır.
Sözgelimi İzmir'de, Balıkesir'de hangi okuldaki kaç öğrencinin tam dağa çıkacakken tarikatlarla yapılan protokol sayesinde bunun önlendiğini kamuoyuna paylaşma yükümlülüğü mevcuttur.
Sonuç olarak; çocuğunun eğitimi için didinirken tarikat cemaat gölgesi istemeyen milyonlarca velinin, sayısı 10 diye küçültülmeye çalışılan ve dinci yapıların nüfuz alanı açtığı protokol dayatmasına itiraz hakkı vardır. Bu bakanlığın bütçe kaynakları sadece AKP seçmenlerinden toplanan vergilerle oluşmuyor!
Kimse evladını gerici yapıların "faaliyetlerine" rıza göstermeye mecbur bırakılamaz.