En büyük ve en acı turp ekonomide

Haber Tarihi: 02.02.2025

20 Temmuz 2016 ile 18 Temmuz 2018 arasında uygulanan OHAL dönemi ve sonrasında 2018 başkanlık sistemini, siyasi iktidarın ikinci dönemi olarak ayırmak gerekir.

Siyasi iktidarın ikinci döneminde, iki defa kur şoku yaşadık. İki defa enflasyon şoku yaşadık. 2021 sonunda TL krizi yaşadık. Ancak önceki iktidarlar döneminde ve bu iktidarın ilk döneminden farklı olarak ekonomide potansiyel istikrar sorunu arttı ve yeni kronik sorunlar oluştu.

1.Büyüme bıçak sırtındadır.

2003 -2015 yılları arasında, GSYH’daki büyüme yüzde 6,1 oldu. 2016-2024 yılları arasında yüzde 4,9’a geriledi.

2024 dördüncü çeyrekte GSYH’ daralma bekleniyor. (Betam – 0,6)

Parantez içinde söylemek gerekir ki, büyüme her şey demek değildir.

GSYH’da büyüme bazen servet erozyonuna da neden olabilir. Söz gelimi bir kimya fabrikasının yarattığı katma değer 1000 ise ve fakat bu fabrikanın, bacasından çıkan gazlar aynı zamanda, çevrede tarımsal hasılatı düşürecektir. Atıklarının nehire verilmesi ile ortaya balık ölümleri çıkacaktır. İnsan sağlığında kayıplar olacaktır. Eğer bu dış maliyetler 1200 lira ise, büyüme yaratılan katma değerden daha yüksek servet ve kaynak erozyonuna neden olmuştur.

Yine, bir binanın yıkılmasında makine ve işçi çalışır. Katma değer ortaya çıkar. Ancak ortada servet olarak bina kaybı vardır.

Bu nedenle büyümenin de, kapsamlı, kaliteli ve sürdürülebilir olması gerekir.

Türkiye’den insan ve sermaye çıkıyor. Devlet bütçesi kamu özel işbirliği nedeni ile ipotek altındadır. Bütçeden yatırım yapma potansiyeli kalmadı. Son yıllarda büyüme olsa da yatırımlarda ve imalat sanayiinde daralma var. Bu demektir ki Türkiye de önümüzdeki yıllarda düşük veya eksi büyüme olacaktır.

Dahası, Makine ve teçhizat yatırımları 2024 yılı ikinci çeyrekte -5,4 ve üçüncü çeyrekte -8,6 oranında daraldı. Sabit sermaye yatırımlarında daralma potansiyel üretimde daralma demektir. Aslında bu nedenle 2024 tüketim malı ithalatında artış oldu.

TÜİK verilerine göre, Ocak- Kasım arasında tüketim malı ithalatı;

2023 yılında 43,4 milyar dolar ve toplam ithalat içindeki payı yüzde 13 idi.

2024 yılında 49,1 milyar dolara yükseldi ve toplam ithalat içindeki payı da yüzde 15,7’ ye yükseldi.

2024’te kur artışı TÜFE’nin altında kaldı. 2025’te TÜFE’nin üstünde olacak ve reel kur artışı nedeniyle enflasyonu frenlemekte zorlanacağız.

En önemli sorun, üretimde kullanılan ithal aramalı ve hammadde oranın yüksek olmasıdır. Döviz sorunu olursa ve girdi ithal edemezsek, içeride üretimde gerileme, mal arzında daralma yaşarız. Bu da enflasyonda bizi zorlayacaktır.

Son dört yılda fiili işsiz sayısı, 623 bin kişi arttı.

TÜİK verilerine göre,

2021 yılının dördüncü çeyreğinde 3 milyon 700 bin olan işsiz sayısı, dört sene sonra 2024 üçüncü çeyreğinde, 3 milyon 106 bin kişiye geriledi. İşsiz sayısı 594 bin kişi azaldı.

Ancak 2021 dördüncü çeyreğinde, iş aramayan ve fakat iş bulsa hemen başlayacak olanlarla, iş bulma umudunu kaybetmiş olanların toplamı 3 milyon 46 bin iken dört sene sonra 2024 üçüncü çeyreğinde 4 milyon 263 bin kişiye yükseldi. 1 milyon 217 bin arttı.

Dört yılda TÜİK tarafından işsiz olarak ilan edilenler 594 bin kişi azalırken TÜİK’ in işsiz saymadıkları ve fakat iş bulsalar başlayacak olanlar bu sayının iki katından fazla 1 milyon 157 bin kişi arttı. Ne oldu da işsizler iş aramaktan vazgeçti?

Doğrusu işsizlik artmış, 2021 yılında fiilen işsiz olan 6 milyon 746 bin kişi fiilen işsiz iken, 2024 üçüncü çeyreğinde 623 bin kişi artarak 7 milyon 369 bin kişiye çıktı. (aşağıdaki tablo)

Not: Dünkü yazımla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum: Yazımın sonu,

“Benim konum değil, ama Türkiye’nin en yetkin hukukçularının ve özellikle Anayasa Mahkemesi Başkanlığı da yapmış 10 cumhurbaşkanımız sayın Ahmet Necdet Sezer’in de görüşüne göre;

AİHM içtihatlarına göre, bir ifadenin cezai yaptırıma tabi tutulması için;

Yalnızca kışkırtıcı olması yeterli değil, aynı zamanda şiddet, teşvik veya nefret söylemi içermesi gerekmektedir.

Açık ve mevcut bir tehlikenin olması gerekir.

Bu demektir ki, Türkiye mevcut bir tehlike olmayan 12 yıl öncesine ait bir gerekçe ile kimseyi tutuklamazdı.” şeklindeydi.

Sayın Sezer düzeltme yaparak, “tehlikenin yakın tehlike değil, ifadenin yapıldığı an için geçerli olacağını” söyledi. Düzeltirim.

**********************  

Cuma bu köşede, GSYH’da büyümenin durduğunu, işsizliğin kronikleştiğini yazmıştım. Aslında Türkiye’nin birinci sırada sorunu ülkenin yoksullaşmasıdır. Halk yoksulluğu yaşayarak görüyor ve fakat halka dolaylı yansıdığı için, ülkenin yoksullaşmasını kimse göremiyor. Oysaki Türkiye 22 senedir kan kaybediyor.

Dünya iktisat tarihinde Arjantin zengin bir ülke iken yoksullaşan ilk örnektir. Şimdi Türkiye ikinci örnek oluyor.

Arjantin, 20. yüzyılın başlarında dünyanın en zengin ülkelerinden biri idi. Bugün Türkiye ile birlikte kriz yaşıyor ve bu iki ülkeye dünya kriz ikizleri diyor.

Zengin bir Arjantin’in, krizkolik ve gelişmekte olan bir ülke olarak gerilemesine; 1946’da Peron’la başlayan ve devam eden popülist politikalar, askeri darbeler, siyasi istikrarsızlık, dışa bağımlı üretim, yüksek enflasyon, kısa vadeli büyümeye odaklı ve fakat orta ve uzun dönemli kalkınmanın olmadığı politikalar neden oldu.

Arjantin kelimesini görmesek, Türkiye’yi tarif ediyor gibi oluruz.

Türkiye neden ve nasıl bu kadar kaynak ve servet kaybetti?

Türkiye, 1923'ten 2002 yılı sonuna geçen 80 yılda toplam 43,6 milyar dolar cari açık verdi. Ama 2003 ile 2024 sonuna kadar 730 milyar dolar cari açık verdi?

Cari açık, dış ekonomik ilişkilerden dolayı ortaya çıkan zarardır. Yurt dışına döviz çıkışı demektir. Kaynak kaybı demektir.

Kaynak çıkışı GSYH büyümeye doğrudan yansımaz ve fakat yurt dışına kaynak çıkışı olduğu için servet kaybına neden olur.

Sürekli cari açıkla yaşamak, kriz enerjisinin birikmesine neden olur.

Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmediği için cari açık dış borçla kapatılıyor. Dış borç stoku artıyor. Üstelik Türkiye’nin ülke riski yüksek olduğu için dış borçlanma faizleri de yüksektir. Zira dış borçlarda faiz maliyetini belirleyen CDS oranları yüksektir.

Demek ki cari açıkla büyüme; yarının büyüme potansiyelini olumsuz etkiliyor ve yarının servetini bugünden tüketiyor. Ülke yoksullaşıyor.

2023 yılında 38,7 milyar dolar cari açık, 2024 yılında yaklaşık 7 milyar dolara geriledi. Altın ithalatının sınırlanması cari açığı düşürdü ve fakat bu defada kaynağı belli olmayan 16 milyar dolar döviz çıkışı var. Yani 2024 te döviz kaybımız 23 milyar dolar oluyor. Türkiye de üretim dışa bağlı olduğu sürece, dış ticaret politikamız olmadığı sürece, cari açık yeniden artacaktır.

Türkiye yüksek dış ticaret açığı veriyor ve bu açığın bir kısmı döviz gelirleri gibi gelirlerle kapatılıyor. Geriye cari açık kalıyor.

2024 yılında, 82,2 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. Bu açığın neredeyse tamamına yakınını (yüzde 93,7’sini) Rusya ve Çin’e karşı verdik. Bu iki ülkeye olan ihracatımız , toplam ithalatın yalnızca yüzde 4,6’sıdır. Ama tüm dış ticaret açığımız bu iki ülkeye veriyoruz. Üstelik bu iki ülkeden teknoloji ithal etmiyoruz.

Burada bir terslik yok mu? Bu iki ülkeye bu kadar açık vermemiz iktisadi açıdan rasyonel değildir. Rasyonel politikalar diyen ekonomi yönetimi Rusya ve Çin gerçeğini göremiyor mu? Demek Rusya ve Çin lobisi var ve daha güçlüdür.

Kaynak; TÜİK verilerinden hesaplandı.

MB ödemeler bilançosuna göre, 2024 yılı Ocak- Kasım ilk 11 ayda yurt içi yerleşiklerin yurt dışında yatırımları nedeniyle 5,8 milyar dolar dışarıya çıktı.

2016 yılından bugüne Türkiye’den 4 milyon kişi yurt dışına göç etti. Bunların yarısı 15-29 yaş arası, eğitilmiş gençlerdir. Eğitilmiş beşeri sermayenin yurt dışına gitmesine beyin göçü diyoruz. Beyin göçü ile gidenlerin, faydasını görmeden maliyetine katlanmış oluyoruz. Harcadığımız kaynakların getirisi sıfır oluyor.

Gelir dağılımının bozulması, halkın yoksullaşması, gelir politikası ve sosyal politikalarla düzeltilebilir. Ama ülkenin yoksullaşması uzun zamanda ve zor telafi edilir.

Her yerli ve milli, ülkesinin yoksullaşmasına çocuklarına ve torunlarına kötü miras kalmasına itiraz eder. Ama biz etmiyoruz.

Cumhur ittifakı, yerli ve milli olduğunu söylüyor, ama bilerek veya bilmeden uyguladığı politikalar ile ülkenin yoksullaşmasına neden oluyor. Gerçekte ise ülkenin yoksullaşması kadar büyük turp olamaz.

Muhalefet, günlük kavgalardan işin bu kadar derinine inemiyor veya inmesi önleniyor yada inmesini bilmiyor.

Medya, iktisat bilimini yalnızca faiz, kur ve sermaye piyasası politikaları ile sınırlı sanıyor. Dahası 60 yıl öncesinin esprili haber ve yorum ve magazin kültürüne takılmış. Oysaki ekonomi magazine sığmaz. Bunun içindir ki medyada ülke gerçeğini görme bilinci oluşmamış.

Batı karşıtları ve siyasi islam, ideolojik olarak şartlanmıştır. Dış ticarette bizim fazla vererek batıyı sömürdüğümüzü, buna karşılık her yıl 70-80 milyar dolar dış ticaret açığı verdiğimiz Rusya ve Çin’in ise bizi sömürdüğünü göremeyecek kadar ideolojik körlük içinde kalmış.








ESFENDER KORKMAZ İsimli Yazarın Diğer Yazıları