Bilirkişi davasından yargılanan meslektaşlarımız ilk duruşmada beraat ettiler.
Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, 34 gündür yattığı Silivri Cezaevi’nden tahliye oldu.
Suat Aktaş’a, Programlar Koordinatörü Kürşat Oğuz’a, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serhan Asker’e, Neden-Sonuç programının yapımcısı ve sunucusu Seda Selek’e, Halk TV programcısı Barış Pehlivan’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Basın özgürlüğü dikkate alındığında aslında bu davanın hiç açılmaması, Suat Toktaş’ın cezaevinde yatmaması, diğer arkadaşlarımızın da adli kontrol ve yurtdışı yasağı kararlarıyla özgürlüklerinin kısıtlanmaması gerekirdi.
Bu süreçte arkadaşlarımızın dik duruşu mesleğimiz adına övgüye değer, ilkeli bir tutumdu.
Suat Toktaş’ın, “genel yayın yönetmeni olarak sorumluluğu üstleniyorum” demesi de ilkeli gazeteciliğin önemli bir örneğiydi.
Olması gereken gazeteciliğin gereklerini yerine getiren meslektaşlarımızın hiç yargılanmamasıydı.
Olay doğru bir haberin verilmesiydi.
Gazetecilerin yeri gerçeğin yanıdır.
Görevleri gerçeği haberleştirip kamuoyuna duyurmaktır.
Bilirkişi olayında da yapılan budur.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, kendisiyle ilgili davada görevlendirilen bilirkişiyi, ismini vererek eleştirdi. Bazı suçlamalar yöneltti.
Gazetecilik, eleştirilen kişiyi arayıp eleştiri ve suçlamalara karşı vereceği yanıtları almaktır.
Eleştirilen, suçlanan kişiye söz hakkı tanımaktır.
Arkadaşlarımızın yaptığı da budur.
Mesleğinin gereğini yerine getiren gazetecilerin bu nedenle suçlanmasının demokratik hukuk devletlerinde yeri yoktur.
İfade ve basın özgürlüğü demokratik ülkelerde anayasa güvencesi altındadır.
Türkiye’de bu anayasal güvence vardır.
Anayasa’nın 28. maddesi şu hükmü taşır:
“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.”
Anayasa’nın 26. maddesi de ifade özgürlüğünü şöyle düzenler:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Bu hükümlerde açıkça ifade edildiği gibi ifade ve basın özgürlüğü anayasal güvence altındadır.
Bu nedenle görüşünü açıklayan vatandaşların da mesleğinin gereğini yapan gazetecilerin de tutuklanması, yargılanması dayanaktan yoksundur.
Diğer taraftan tutuksuz yargılama esas, tutuklu yargılama istisna olmasına karşın Suat Toktaş’ın 34 gün cezaevinde tutulması da dayanaktan yoksundur.
Nitekim davanın beraatle sonuçlanması da bunu göstermiştir.
Basın her rejimde olur.
Ancak özgür basın sadece gerçek demokrasilerde olur.
Görüş ifade etmek de her rejimde olur.
Ancak görüşünü özgürce ifade edebilmek ancak gerçek demokrasilerde mümkündür.
Bu gerçekler karşısında iktidarın ifade ve basın özgürlüğü üzerinde kurduğu baskı, Türkiye’nin demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstülüğü sıralamasında geriye düşmesinden başka bir sonuç yaratmaz.
İfade ve basın özgürlüğünün önemi demokrasinin ölçüsü olmalarıdır.