Londra’da Thames Nehri’nin güneyindeki yoksul bir semt olan Bermondsey’nin çok eski bir futbol takımı vardır. Ta 1885’de kurulmuş ve şu sıralar alt liglerden birinde oynayan Millwall F.C. isimli bu kulübün ünü, özellikle 1970’li yıllardan beri “Holiganizmin” ansiklopedik karşılığı sayılabilecek bir taraftar kitlesine sahip olmasıdır. Doğal olarak pek çok ırkçı ve faşist unsur için de münbit bir ortam oluşturan bu taraftar kitlesinin meşhur bir şarkı/sloganı vardır:
“No One Likes Us. No One Likes Us. We Don’t Care. We are Millwall.”
Türkçesi (mealen), “Kimse Bizi Sevmez. Ama Umurumuzda Bile Değil. Biz Böyleyiz. Yerseniz…”
Ben de Güney Londra’da yaşadım hep. Millwall maçlarının olduğu gün, bırakın o stadın önünden ya da semtten geçmeyi, otobüsüne trenine bile binmeye çekinirdim, o kentte yaşayan bir göçmen emekçi olarak “sakata gelme” korkusuyla.
Futbol tribünlerinde ya da stadyum önlerinde holiganların, sokakta, trafikte, sosyal hayatta magandaların, siyasi arenada da faşistlerin dünyaya bakışları tam da budur. Kısıtlı kapasitede düşünme gücü olan beyinleri aynen şöyle çalışır.
“Kendimizi kimseye sevdirmek zorunda değiliz ki. Bilek gücü bizde, silah bizim elimizde. İstediğimizi yapar, istediğimiz gibi davranırız. Gerekirse istediğimizin kafasını ezeriz. Kimse bize dokunmaya cesaret edemez. Dokunanı da yakarız. Yerseniz. Yemezseniz de gargara yapın oğlum!..”
Ben buna Millwallizm diyorum.
Böyle bir ideoloji bu.
Faşist rejimler, ülkelerinde de dünyada da kimseyle iyi geçinmek zorunda hissetmezler kendilerini. Tek kriterleri güçtür. Sadece ellerindeki güce ve tabii ki ittifak yapmak istedikleri unsurlar onlarla iyi geçindiği sürece, müttefiklerinin gücüne taparlar. Zaten kendileri dışında kimsenin güçlü olmasına ya da görünmesine, güç gösterisi yapmasına da izin vermezler. Ya anında ezmeye çalışır, ya da hiç düşünmeden karşılarına almaktan çekinmezler. Bugün müttefikleri olanlar yarın düşman, ya da bugün düşmanı olanlar, yarın biat etmeye karar verdiklerinde pekâlâ müttefikleri olabilirler.
Bunlarla birlikte yol yürümek isteyenler, mutlaka “gereğini yapmak” yani güce tapmak, hükümranlığı kabullenmek ve iyi geçinmek, en önemlisi de “kazanımlarından pay vermek” zorundadır. Tam bir mafya mantığı yani.
Birlikte aynı masada yer aldıklarına “Masama oturdun, kursağına benim ekmeğim giriyor” duygusuyla bakarlar. O (üsttenci) duyguyu yaşattıkları için de anında kovabilirler masadan.
Bunların doğasında özgürlük ve bağımsızlık nefreti vardır.
Herkese hükmetme güdüsünün bir parçasıdır zaten bu.
Sesi çıkaranın dilini koparmak, en doğal refleksidir bunların.
Onun için satranç ve hattâ tavla ya da poker bile, oynanacak oyunlar değildir. Hani Vahşi Batı Amerikan kültüründen aktarılan ünlü “A Smith & Wesson is mightier than o Flash Royal” (Bir Smith & Wesson tabanca poker masasında Flaş Royal’i yener) sloganı vardır ya… Tam da o misal.
Siyasette sandık mandık, adliyede aleyhine alınmış bir karar filan, vız gelir Millwalist’e.
“I don’t care” der de başka şey demez.
Yani, “Eyy Sandık” ya da “Ey Yargıç” bile diyebilir gerektiğinde.
Hiç çekinmeden.
Ama, biz de “Kahrolsun Millwalizm” demeyi sürdürmeliyiz.
Bu dünyanın daha yaşanası bir yer olması için.