Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel Halk TV’de: “Penaltıyı Kimin Atacağına Teknik Direktör Karar Verir”

Haber Tarihi: 03.09.2024

CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL:

-“BEN ŞAMPİYONLUĞUN PEŞİNDEYİM”

-“UMUTSUZLUK ESKİSİ GİBİ DEĞİL, İKTİDARIN DEĞİŞMEKTE OLDUĞUNU GÖRÜYORLAR”

-“ARTIK İKTİDAR İÇİN GÜN SAYDIĞIMIZI GÖRÜYORLAR”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, cumhurbaşkanı adaylığı tartışmalarına yönelik, “Belli ki bu maçın sonlarına doğru bir penaltı kazanılacak. Yani atarsa kazanacağız. Çünkü avantajlıyız. O penaltıyı kimin atacağını teknik direktör karar verir. En son da oyuncu atacak. Teknik direktör bu kararı kendisi vermez, teknik kadrosuyla beraber verir. Kaldı ki ben dönüp bütün taraftarlara da sorabilirim, orada da hiç mahsuru yok. Ama son karar verilirken bırakın ben atacağım demem. Teknik direktör sahada Türkiye’nin en iyi santrforları varken bırakın ben atacağım deyip o topu dışarı atarsa o teknik direktörü kendi evladı affetmez. O yüzden ben o golü atmanın, takımın o golü atmasının ve şampiyonluğun peşindeyim. Bunun önünde kim engel olacaksa, kendim dahil karşısında ben varım. Bu kadar. O yüzden o tartışmaları kim yapıyorsa partiye de Türkiye’de fayda sağlayacak bir tartışma değil” ifadelerini kullandı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk seçimlerde iktidara geleceğini vurgulayan Özel, “Umutsuzluk eskisi gibi değil. Çünkü 31 Mart seçimlerinin sonucu herkes bu iktidarın değişebileceğini, hatta değişmekte olduğunu, artık iktidar değişimi için gün saygımızı görüyor” ifadesini kullandı.

“ASGARİ ÜCRETLİYİ ENFLASYONA EZDİRDİLER”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Yeni Bir Sabah programına konuk oldu. Özel, “Bugünkü Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz” sorusuna, “Bugünkü Türkiye’de hem büyük bir hüzün, artık öfkeye dönüşmüş bir ruh hali ama bir yandan da umut var. Hüzün, özellikle geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisine oy vermiş insanlar hele hele son seçimde son bir kez oy vermiş insanlar yani efendim işte tekrar oralara gelip uzun uzun anlatmak istemem ama birtakım montaj videolar kullanılarak, ülkenin kurucu partisine birtakım terör örgütleri ile ilişkilendirerek, olur olmaz ithamlarla son bir kez oy istedikleri insanları yüzüstü bıraktılar. Çünkü ne demişlerdi? Biz asgari ücrete gerekirse üç ayda bir zam yapacağız, sizi enflasyonu ezdirmeyiz demişlerdi. Bu Temmuzda, yani yılda dört kez zam yapmayı taahhüt etmişlerdi seçimden önce, bir kez bile zam yapmadılar. Ve asgari ücretliyi maalesef enflasyona ezdirdiler. Bugün saat 10:00’da yenisi açıklanacak. Emekli maaşı 10.000 liraydı, çok düşüktü ve emekliler maaşlarını da bir iyileştirme bekliyorlardı. O beğenmediğimiz ki beğenilecek tarafı yok 10.000 TL, Ocak ayında 25 kg kıyma alırken şimdi 20 kg kıyma alıyor. 12.500 TL yani 10.000’i, 12.500 yaptılar ama 20 kg kıyma alıyor. İnsanlar bir kere derin yoksulluk halinde. Perişanlar. Fotoğraflar var ya pazarda atılmış olanları toplayanlar, çöp konteynırlarını arayanlar. Bir derin yoksulluk var. İnsanların doğmuş çocuklarına çocuk bezi alamayıp altına naylon bağladıkları bir sürecin içindeyiz. Eskinin orta direği, eskinin tek maaşlı memurları, efendim orta gelir grubunda olan esnafları artık onlar yoklar. Çünkü öyle bir maaş alıyorlar ki aldıkları maaşı kiraya verirlerse aç kalıyorlar, karnını doyuracak olsa sokakta kalıyorlar. Bu yüzden büyük bir umutsuzluk, büyük bir hüzün, Artık öfkeye dönüşen bir hüzün var. Ama umutsuzluk eskisi gibi değil. Çünkü 31 Mart seçimlerinin sonucu herkes bu iktidarın değişebileceğini, hatta değişmekte olduğunu, artık iktidar değişimi için gün saygımızı görüyor. Bir de bir duyguda CHP’nin üzerinde bir izlenme var seçmende, vatandaşta. Bana da, arkadaşlarıma da… Dün tüm milletvekili arkadaşlarımla toplantı yaptık. 6 - 7 saat, gece yarısı bir ton toplantı. Sabah erken saatlerden, öğle saatlerine kadar da parti meclisindeydik. Herkes aman yanlış yapmayın diyor, aman birbirinize düşmeyin diyor, aman diyor tek umutları kaldı, CHP’yi karıştırmak. Siz bir arada sağlam durursanız iktidar geliyor diyor. Tabi bunu da biz tabii ki konuşacağız, aman iktidar geliyor diye şımarmak yerine iktidara hazırlanmak için en ciddi gayreti göstermemiz lazım. İşte onun başlangıcı bu dört 9 Eylül arasındaki Değişim Kurultayı” yanıtını verdi. Özel, “22 yıllık çizdiğiniz Türkiye fotoğrafı içerisinde iktidarı nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“TÜKENMİŞLİK SENDROMUNDALAR”

“İktidar bir tükenmişlik sendromunda, ne yapacağını bilemiyor. İçeride çok seslilik var, hani deyim yerindeyse her kafadan bir ses çıkıyor, kimse kimseyi ikna edemiyor. Herkes Erdoğan’ı bir tarafa çekmeye çalışıyor. O yüzden de duygu durumları dalgalı, kararları birbiriyle çelişkili, bir günleri bir günlerine uymuyor. Öyle görüyorum. Bu da bir siyasi parti için iyi bir durum değil. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi herhalde tarihinin en büyük türbülansını yaşıyor. Yani 17 - 25 Aralık sürecinde, MİT tırları meselesinde çeşitli çalkantılar yaşadılar veya partiden partinin kurucularından örneğin, partinin Erdoğan’dan sonraki başbakanının görevden alınması, daha sonra istifa edip… Hepsinde evet sıkıntıları vardı ama bu kadar bir türbülansın içinde değillerdi. Büyük bir türbülans var. Ama burada bazı öneriler Türkiye’de çok şey kaybettiriyor. Bence Erdoğan’a da kaybettiriyor ama o benim işim değil. Onu kendi değerlendirecek. Örneğin Instagram‘ın kapatılması gibi ya da sadece bir sokak röportajında bir şeyler söyleyen işte Dilruba’nın alınıp da kadın cezaevine atılıp ibreti alem için 20 gün 22 gün hapiste tutulması gibi. Biz sertleşmeliyiz diyenlere uyduğu sürece Erdoğan, Türkiye de kaybediyor Erdoğan da kaybediyor. Can Atalay’a yapılanlar mesela şöyle bir şey olabilir mi? Anayasa diyor ki Anayasa Mahkemesi kararları herkes için bağlayıcı. Meclisi de özel saymış. Karar vermiş. Meclis toplanmış yapılacak iş şu, Anayasa Mahkemesi yaptığımız işlemi yok hükmünde gördüğünden Can Atalay’ın milletvekillidir demesi gerektiği yerde tertip almışlar. Alpay Özalan gibi birisi geliyor o meseleye kan ve şiddet karıştırıyor ki biraz önce söylediğiniz gibi meselenin özü değil, bu konuşulsun. Bu yüzden dün arkadaşlarıma da söyledim. Bütün milletvekillerine. Bütün yöneticilerimin, bütün üyelerimizin son derece dikkatli olması lazım. Her şeyi baştan sona çarpıtmaya ve bunu istismar etmeye. Yapacak bir şeyleri kalmamış. Fakat şunu söyleyeyim. Enflasyonu düşüremiyor, işsizliği bitiremiyor, bu derin yoksulluğa bir çare bulamıyor, insanlara bir umut veremiyor. O yüzden gündemi kendisi için elverişli yerlere çekip başka şeyler konuşuyorsun istiyor. Bir kere çok dikkatli olmak lazım. Önce bu adayı tartışmalarıyla ilgili bir şey söyleyeceğim, çünkü sizin bir programınız ada referans vermek isterim. Ama öncelikle şu, sürekli Türkiye’de bir çatışma olsun ve biz buradan eski gücümüze kavuşalım. Maalesef Erdoğan’ı şuna ikna etmişler. Evet açsın, yoksulsun, işsizsin ama tehlike büyük o yüzden bizim partiye vermelisin. Niye? Yoksa bayrağı indirecekler, yoksa vatanı böldürecekler, yoksa ezanı susturacaklar. Şimdi şu görüldü ki 31 Mart‘ta biz Türkiye İttifakıyla kazandık. Ay yıldızlı al bayrak renklerimiz dedik. Kırmızı beyaz en büyük Türkiye diyerek kazandık. Biz Türkiye’nin bütün demokratları, sosyal demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar ve Kürt demokratlar hep beraber kazandık. Dedik ki milli takım gol atınca sevinenlerin hepsi bizdendir. Ha milli takım yabancı takımla maç yaparken başkasını tutanlarla zaten işim yok benim. Ama efendim bütün Kürtleri bölücü gören, bütün muhafazakarlara gerici gören, bütün milliyetçileri faşist gören bir anlayış bizde yok. Biz demokratız, onların ve Türkiye’nin bütün demokratlarıyla birlikte olmamız lazım. Türkiye’nin kurtuluşu bu. Çünkü Türkiye’nin bütün demokratlarının dedeleri bu toprakların altında, 30 Ağustos’u yeni geçtik, Dumlupınar‘da ya da Çanakkale’de, Conkbayırı’nda koyun koyuna kefensiz yatıyorlar. Dumlupınar’a da gittim gittim her yere gidiyorum, gitmeye devam edeceğim. Bugün de Sivas’a gidiyorum buradan bu yayından sonra. Önceki genel başkanlarımıza birlikte Sivas'a gidiyoruz. Şimdi öyle bir noktaya getiriyorlar ki işi, aman efendim biz bu CHP böyle yapınca bir de normalleşme sürecinde diyalog kanallar açılınca bu Cumhuriyet Halk Partisine yarıyor, o yüzden aslında şunu anlamıyorlar. Kutuplaşma Türkiye’ye yaramıyor. Türkiye’yi getirdiğiniz yer ortada. Kutuplaşmadan çıkma önerisini kim söylerse ona yarar. Kim katkı sağlarsa ona yarar. Türkiye’de bu kutuplaşmadan kurtulmamız lazım. Ama birileri Sayın Erdoğan’a sürekli kutuplaştıralım, bizimkiler yine arkamıza toplanır diyor. Bunun için günlerce Instagram’ı kapatıp bizim taraftan küfür duymak, kavga duymak, tartışma duymak istiyorlar. Dilruba’yı içeri atıp buradan bir gerilimin peşine düşmek istiyorlar. Dilruba konusuyla ilgili özel bir parantez de açmak isterim müsaade ederseniz. Veya şöyle bir şey yapıp teğmenler meselesinde bu kadar doğal bir şey de yani teğmenler kılıçlarını birbirine vurup yıllardır edilen bir yemini birkaç yıldır ettirilmemesi ayıp, neye yemin ediyorlar? Atatürk'e bağla, ülkeye bağla, bayrağı bağla, bir ülkeyi bölmek isteyenlere karşı kılıcımız keskindir diyor ya. Buna kızıyor adam. bu yemini ederlerken kaçıp da etmeyen varsa gidip onu tutup atacaksın oradan. Çünkü Mustafa Kemal’in askerleriyiz demiş? Ne diyecek ya. Trikopis‘in askerleriyiz mi diyecek? Tam 31’i, büyük zaferin yıldönümü, Dumlupınar dediğin ne? Başkomutanlık meydan muharebesi. Atatürk bizzat Ankara’dan gizlice Afyon’a geçiyor, bütün hazırlıklarını karargahta tamamlıyor. 26’sında taarruz emri veriyor, bizzat kumanda ediyor. O yüzden başkumandan. Bunun yıldönümünde tarafını belli edeceksin. Diyor ki Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Karşıda Trikopis’in askerleri var, size ne oluyor? Aksine şunu demeleri lazım. Elbette tüm, yani bunu dese ne olur Ak Partililer?”

“BU BİR BAŞARI, BU BİR TARİHİ FIRSAT”

“Bundan Atatürk’ü samimiyetle seven, bu ülkeye samimiyetle bağlı olan kimse rahatsız olmaz bir tek şey var bundan keşke Yunan kazansaydı diyen var ya ona inananlar, onun peşinden gidenler, onun müritleri. Belki şöyle o Atatürk’e zerre muhabbet besleyen, ne ölüme ne dirime demişti ya. İşte dirisini ziyarete gidip ölüsüne bakan yollayanların herhalde orada bir tereddüdün var demektir yani. Ama şunu da görmek lazım. Biz bu meselelerde en net tutumu takınmalıyız ama bizim bunların istediği alanda kavgaya tutuşup orayı uzatmamız esas meseleyi kaçırıyor. Bunlar bu gibi tartışmalarla yoksulluğu örtmeye çalışıyor. Esas mesele tabii ki yoksulluk. İnsanlar geçinemiyor, şimdi öyle bir şey ki bir gündem yaratalım günlerce bunun üzerine konuşalım. Çok uzun süredir, biraz önce söylediniz ben ilk kez siz bana tabi çok tecrübeli bir gazetecisiniz. İşin nereye gideceğini biliyorsunuz. İlk siz sordunuz. Bir daha da sormadınız. Özgür Bey cumhurbaşkanı adayı mısınız? Ne olur? Ben dedim ki bu tartışmalar için çok erken ancak dedim ben aday değilim ben tam sizin bu durduğunuz yerde 31 Mart gecesi bu salona döndüm ve dedim ki bu bir zafer değil. Bu bir başarı, bu bir fırsat. Atatürk’ün partisini yapılacak ilk genel seçimlerde iktidar yapma fırsatımız vardır. Onun için çalışacağız dedim. Herkese bir görev düşüyor burada. Bana düşen görevi ne? Kişisel hırs ve ihtiraslara kapılıp her şeyi berbat etmeden, kendimle ilgili bir kariyer planı girmek yerine ülkeyle ilgili bir kurtuluş planı kurmak. Bunun yolu şu, ben kafama, kendime siyasi bir hedef koyarsam o hedefe giderken bir sürü yanlış yapabilirim ve insanın gözü görmez. Bu ihtirastır. Ben baştan kendime şunu söyledim. Sizin soruyu sorduğunuz günde, ben genel seçimleri kazandığımız akşam orada teşekkür konuşmasını başına nasıl 31 Mart akşamı dedim ki Cumhuriyet Halk Partisi 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi. Bu da TRT’ye sürprizimiz olsun. TRT ekranlarına bakın dedim. Benim ilk genel seçimlerde burada akşam dokuzda o gün işte, 24 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi bugün Türkiye’de iktidarı değişmiştir, Cumhuriyet Halk Partisi 50 yıl sonra, 52 yıl sonra yeniden iktidara gelmiştir. Bundan sonra yeni bir süreç başlıyor deyip o günün müjdesini verip birkaç saat sonra da partinin önünde otobüsün üstünden partinin ışıkları sonuna kadar yanarken yine partinin bahçesi, bütün sokaklar sonuna kadar dolmuşken dönüp de seçimi biz kazandık ama kimse kaybetmedi. Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor, kimse ama kimse geçmişte verdiği oydan, parti üyeliğinden falan korkmasın. Herkesi kucaklayacağız, Türkiye’yi hep birlikte ayağa kaldıracağız. Yolsuzluk yapan, haksızlık yapan varsa hesap verir. Ama bugünden itibaren Türkiye 83 milyonu birdir, bütündür. CHP iktidarı hayırlı olsun, bu sadece partimizin değil Türkiye’yi seven herkesin iktidarıdır diyeceğim günü bekliyorum. Görev talebim Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olmak. Başka hiçbir şey yok.”

“ŞAMPİYONLUĞUN PEŞİNDEYİM”

Küçükkaya’nın, “Daha önce teknik direktör olmak istiyorum demiştiniz” hatırlatması üzerine Özel, “Belli ki bu maçın sonlarına doğru bir penaltı kazanılacak. Yani atarsa kazanacağız. Çünkü avantajlıyız. O penaltıyı kimin atacağını teknik direktör karar verir. En son da oyuncu atacak. Teknik direktör bu kararı kendisi vermez, teknik kadrosuyla beraber verir. Kaldı ki ben dönüp bütün taraftarlara da sorabilirim, orada da hiç mahsuru yok. Ama son karar verilirken bırakın ben atacağım demem. Teknik direktör sahada Türkiye’nin en iyi santrforları varken bırakın ben atacağım deyip o topu dışarı atarsa o teknik direktörü kendi evladı affetmez. O yüzden ben o golü atmanın, takımın o golü atmasının ve şampiyonluğun peşindeyim. Bunun önünde kim engel olacaksa, kendim dahil karşısında ben varım. Bu kadar. O yüzden o tartışmaları kim yapıyorsa partiye de Türkiye’de fayda sağlayacak bir tartışma değil” dedi. Özel, “Normalleşme nereye doğru evrildi? Bazı partililer Erdoğan zirvede bırakmalı diyor. Eskiden Erdoğan iyi çevresi kötü diyorlardı. Erdoğan nasıl şu anda?” sorusunu da yanıtladı. Özel, şöyle konuştu:

“NORMALLEŞME SÜRECİNİ DOĞRU TARİF ETMEMİZ LAZIM”

“Benim bir başka siyasi partinin genel başkanı hakkında doğrudan bir değerlendirme yapmam nezakete sığmaz. Benim izlediğim, ben de bunların hepsini okuyorum. Ama esas burada şöyle bir şey var. Siyaset iyilikten kötülükten falan filan değil. Ülkeye ne getiriyorsunuz, ne götürüyorsun? Onunla ilintili bir şey. Bugün Erdoğan’ın bu bizim normalleşme dediğimiz kendisinin önce yumuşama dediği şimdi artık kendisinin de normalleşme dediği süreci bir doğru tarif etmemiz lazım. Bu normalleşme meselesi, ben şunu söylüyorum bazen, normalleşme dediğinizde gidip koalisyon görüşmesi yapmak değil, gidip geçmişteki hataları günahları paylaşmak değil. Normalleşme şu, normalleşme bu ülkenin insanları, ben hep meseleye şöyle bakarım, Manisa’nın Hacıhaliller köyü var, anneannemin doğduğu köy. Orada bir Ak Partili var, bir CHP’li var. Bunlar oturuyorlar, bazen tartışıyorlar ama iyi günlerinde birbirlerine gidiyorlar, davetiye veriyorlar. Kötü günlerinde acılarını paylaşıyorlar. Bazen siyaseten tartışıyorlar ama kahvede yan yana oturuyorlar. Bayram sabahı el sıkışıyorlar. Ben oradaki CHP’linin temsilcisiyim. Sayın Erdoğan da Ak Partinin temsilcisi, biz vekiliz asıl olan onlar. Asıllar sokakta el sıkışmayıp birbirini cenazesine gitmeyip, birbirinin iyi gününde bile birbirine hakaret etmediğine göre vekillerin, genel başkanların bunu yapmaya hakkı yok. Ben Atanın huzurunda el sıkışmayan genel başkan fotoğrafında olmak istemem. Çünkü Manisa’daki ya da Artvin’deki ya da Diyarbakır’daki ya da Edirne’deki ne CHP’li ne Ak Partili bunu istiyor. Diyor ki kavga etmeyin kardeşim. Derdime çare olun. Bu yüzden hem müzakere etmek hem bir takım meselelerde uyarılarda bulunmak hem de gerektiği yerde mücadele etmek. Normalleşme bu. Siyaset normalde böyle yapılır. Dünyanın her yerinde böyle. Siz şu Avrupa Birliği üyesi ülkelere bir bakın. Hangisinde birbiriyle küs lider var, el sıkışmayan lider var? Hangisinde birbiriyle görüşmeyen lider var? Bu görüntü, Türkiye’nin muhatap olduğu görüntü kabile görüntüsü. Bu kabile görüntüsü olmaz. Bunu bir demokrasiye çekelim. Çünkü işin özü şurada. Biz bunu bir demokrasiye çekelim, çünkü Cumhuriyet Halk Partisi demokrasiyle güçlü. Demokrasiyi getiren partiyiz biz. Demokrasiyi tüm kurallarıyla işletirsek, işletilmesini talep edersek Türkiye’ye bunu taahhüt edersek bu bizim güçlü yanımız. Biz kavgada güçlü olamayız, kavga ilkelliktir. Küfür ilkelliktir. Burada şunu söylemek istiyorum, Dilruba meselesi var. Dilruba’yı aldılar, hapse attılar. Gerekçe konuşmak. Ben buna temelden karşı çıktım. Hatta baktım salmıyorlar ayağımın da bu durumu vardı bir Ege gezisi planlayıp Dilruba’ya da uğradım ve ziyaret ettim. O gün Dilruba’ya, Dilruba dışarıda isteyen gider sorar. Şunu dedim, Dilruba senin burada olman çok yanlış, sen genç bir Cumhuriyet kadını olarak özgürce konuşabilmelisin. Sana bunun yapılması çok yanlış. Ama sen ama mahkemede ama mikrofonda söylediğin ifadelerin Türkiye’de insanların kalbini kırmış olduğunu fark ettiğini, bundan üzüntü duyduğunu söylemelisin. Dilruba dedi ki özür mü dileyeyim Özgür Bey mahkemede? Çünkü çünkü öneren benim. Büyük ihtimalle avukatları da önermiştir. Dedim ki tutukluluğun zaten sona erer senin zaten dedim. Yani üçünde seni tutamazlar. Yatarı olmayan bir suç. Sen dedim serbest kalmak için değil, ama bir çok insan seni yanlış anladı, sen konuşurken bazı ifadeleri söyleyeyim derken ağzından çıkan bazı sözler olumsuz anlaşıldı, senin böyle bilinmeni de istemem. Bu iki taraftan, bir taraf adına konuşan, sen söyleyensin onlar cezalandıran. Ama bir de onların oy veren kitlesi var, kendilerine söylenen sözden alınmış olabilirler. Bunu bir yerde düzelt ama ben çıkınca bunu söylemeyeceğim. Ben çıkıp da Dilruba yaptıklarından pişmandır dersem bu Dilruba’ya da haksızlık, düşünce özgürlüğünü savunan herkese haksızlık. Ama dedim sen günü gelince serbest kaldıktan sonra münasip lisanla düzelt. Benim önerim bu. O da dedi ki Özgür Bey ben zaten kimseye kötü bir şey söylemek istemedim orada küfüre yordukları kelimelerin anlamı şudur, ben onu öyle dedim. Ama yine de yanlış anlaşıldı. Dilruba konuştuğundan pişman değil, cesaretinden pişman değil, altı ay daha yatsa pişman değil. Ama Dilruba insanları kırmak istemediğini kendisi söylüyor. Daha sonra fuardaydık, o gün serbest kalmış. Tabi şöyle bir şey var. Dilruba’yı gecenin bir yarısında bırakmışlar. Ve o da tepki çekti. Dediler ki Dilruba’yı getiriyoruz fuara. Dilruba’nın gelmesinde bir sorun yok, gecenin bir yarısında sokağı bırakmışlar, ona karşı bir sahiplenme hissetmiş İzmir’deki arkadaşlar, getirdiler. İçerideki odada da dedim. Hoş geldin nasıl bir açıklama yaptın aman dedim güzel açıklamalar yapalım, sen çok önemli bir noktaya geldin şimdi Türkiye’de. Hem dik durdun, serbest kaldın ama buradan sonra yapacağın açıklamalar kıymetli olur dedim. Hatta orada işte sözlerimin arkasındayım falan demiş ben oraya bile biraz mahsurlu görüyorum çünkü önceki sözlerinde de mahsurlu ifadeler var. Telefonda konuştuğumda da daha sonra yolda gidiyordum kendisi evdeydi, fuardan sonra. Orada da kendisine de hep telkin ettiğim şey, sen düşünce özgürlüğü noktasında çok doğru bir yerde duruyorsun ama Türkiye’nin insanların birbirinin kalbini kırdı bir yer değil, birbirine sahip çıktığı bir ülke olması lazım. Şimdi bakıyorum bir takım işte bu normalleşmede Ak Parti tarafından rahatsızlık var. ‘Efendim Özgür Özel Dilruba’nın söylediği sözlere sahip çıktı.’ Ben düşünce özgürlüğüne, bir gencecik kadının sırf mikrofonla konuştu diye içeriye atılmasına, gecenin bir yarısında da sokağa sanki alındığı yere bırakıyormuş gibi, bir evine kadar götürecek bir aracı yok mu koskoca bakanlığın, bırakılmasına itirazım var. Dilruba’nın söylediği sözlerin belli yerleri işte sosyal medya yasakları, Atatürk’e küfür edenlere hiçbir şey yapılmaması gibi noktalarda haklı. Ama kullandığı bazı ifadeler vatandaşın, duyan vatandaşın kalbini kırabilecek, Ak Parti’ye oy veren vatandaşın kalbini kırabilecek ifadeler. Bunların da onarılması lazım. Ama diyorlar ki efendim Dilruba’yı aldılar yanlarına oturttular. Şimdi kızı Aliağa’da gecenin ikisinde, üçünde sokağa bırakmışsınız. Sahipsiz. Zaten 20 gündür zulüm görmüş. Ve fuarın açılışı var, ben zaten üçünde çıkacaksın, dokuzunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluş yıldönümünde seni ağırlarız demiştim. Benim orada bir ev sahipliği yapmam, bir bağrımıza basmamız lazım.” Genel Başkan Özgür Özel, “Sizin bir muhalefet yapma çerçeveniz var. Onu da anlatır mısınız” şeklindeki soruyu şu sözlerle yanıtladı:

“EN BÜYÜK İKİ BEKA SORUNU…”

“Siyasetin içinde küfür ve hakaret olmaz. Olmamalı. İlk günden beri bunu söylüyorum. Ha bir de bunu söylerken benden önceki genel başkanlar küfür ediyordu manasında söylemiyorum. Ama Türkiye’yi getirdikleri noktada, ne şiddetli çatışmalar, ne şiddetli tartışmalar, ne çok karşılıklı davalaşmalar oldu. Mesele şu, Siyaseti kavgaya döktüğünüzde esas resmi kaçırıyorsunuz. Siyasetçinin işi karın doyurmak kardeşim. Bu ülkede insanlar aç, bu ülkede insanlar yoksul, bu ülkenin gençleri işsiz ve umutsuz. Bu ülkede gençlerin dörtte üçü fırsatını bulursam yurtdışına gitmek isterim ve orada kalmak isterim diyor. Bu ülkenin en büyük iki beka sorunundan birisi bu. Yani hayali yurtdışında kuran gençler. Diyorlar ya Türkiye’nin büyük beka sorunu var. Dünyanın bütün ülkeleri Türkiye’de hesap yapıyor. Sorun bu değil. Onların hepsini savuştururuz. Sorun bizim gençler, dünyanın öbür ülkelerinde hayal kurmasın. Birinci sorun bu. İkinci sorun da Türkiye’de çiftçi yaşı. Normalde 35 olması gereken yaş 58. Her dört çiftçiden üçü seneye ekmek, dikmek yerine asgari ücretle bir iş bulursam iyi olur diyor. Bir diğer beka sorunu da bu. Yani açız ve açlık tehlikesi devam ediyor, yoksuluz, yoksulluk devam ediyor. Gençler de bu ülkeden ümidini kesmişler. Bizim gerçek sorunumuz, esas sorunumuz bu. Bunun üzerine bu meseleyi konuşmak ve buna çözüm üretmek dışında görüşülecek her türlü polemik bize fayda getirmez, vatandaşa fayda getirmez. Onun için ısrarla millet olarak söylüyorum ki kim ne derse desin, kim neyi savunursa savunsun bizim şunu yapmamız lazım. Atatürk’e mi saldırdılar? En net ve sert cevabı verelim, pozisyonunuzu belirleyelim. Ama esas savunma alanımıza geçelim. Bu, vatandaşın yoksulluğuna karşı çağrı üretip bu vatandaşın işsizliği çözmektir, gençlerin endişelerini gidermektir, bu ülkeyi gerçek bir demokrasiye kavuşturacak bir iktidarı getirmektir. Yoksa her gün yaratılan bir başka suni gündemle meşgul olunmaz. Dilruba’ya sahip çıkacağız ama döneceğiz işimize bakacağız. Teğmenler, doğrusunu söyleyeceğiz, nesinden rahatsızsın diyeceğiz, arkalarında duracağız, döneceğiz işimize bakacağız. İşimiz, bu ülkeyi 100 yıl önce Atatürk kurduğunda hedefi söyledi. gelişmiş ülkeleri yakalayın, geçin. Neresindeyiz? Çok net bir şey söyleyeceğim bugün enflasyon, gıda enflasyonu var ya dünyada gıda enflasyonunda en kötü dört ülkeden biriyiz. Önümüzde kim var biliyor musunuz? Geçtiğimiz ülke, Zimbabwe. Zimbabwe kadar gıda enflasyonu yüksek bir ülkeyiz biz. Bu sorun görünmesin diye memlekette kavga çıkarmaya çalışıyorlar. Benim meselem bu. Ben kavgadan korkar mıyım? Vallahi Mecliste 300 kişi üstüme saldırdığında da korkmadım, Süleyman Soylu’dan da Hulusi Akar’dan da bilmem kiminden de… Ama o günlerde de o gerginlikler Türkiye’ye toplamda bir fayda getirmezdi, bunu hepimiz gördük.”

“NORMALLEŞME KÖKLEŞİYOR”

Özel, normalleşme süreci bitti mi sorusuna, “Hayır aksine kökleşiyor. Bakın normalleşmenin kökleşmesi şundan. Sakın yanlış anlaşılmasın. Hiç iyi niyetimden de bir şeyim yok, ben yaptım ondan oldu da demiyorum. Ama eskiden o kadar gergindi ki Türkiye. Örneğin siyasi liderler hastalanır, siyasi liderler ameliyat olur veya lince uğrar. Düşünün yani Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na linç girişiminde bulunuldu, iktidar kanadından bir tane geçmiş olsun şeyi olmadı. Bir lidere yumruk attılar, muhatapları geçmiş olsun telefonu açmadılar mesela. Şimdi ben dedim bana düşer, yılbaşında hepsini aradım. Bayramda hepsini aradım. Her biriyle görüştük. Sonuçta ne oldu biliyor musun? Ayağım kırıldı ilk telefon sayın Bahçeli’den geldi. Kötü mü? Ne Sayın Bahçeli yanlış yapıyor, ne ben yanlış yapıyorum. Sayın Bahçeli insanlığın, centilmenliğin, siyasi nezaketin gereği beni aradı geçmiş olsun dedi. Neredeyse bütün liderlerle konuştuk. Bunun nesi kötü? Eskiden Anıtkabir’de birbirinin elini havada bırakan lider görüntüleri vardı. Bu olmaz, bu doğru değil. Normalleşme kökleşiyor, neden kökleşiyor? Sayın Erdoğan bir yandan Türkiye’ye germeye çalışan bir sürü işin kendi haberi olmadan yapılacak hali yok içinde ama konuşma metinlerinde normalleşme mesajları veriyor. Gerginlikler olmamalı. Çünkü vatandaş satın aldı bunu, vatandaş benimsedi. Bundan sonra bu vatandaşın derdini, dermanını görmeyip kavgayla oyalamaya çalışan, cambaza bak diyen her aktör bedel ödeyecek. Net bir şey var burada” yanıtını verdi.

“MECLİS’İ TOPLANTIYA ÇAĞIRMASI LAZIM”

Özel, Küçükkaya’nın, “Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararların bağlayıcılığından da bahsetti fakat uygulamalar öyle mi?” şeklindeki sorusu için “Ben orada bayağı bir tebessüm ettim. Öyle bir şey ki dinledim. Bazı söylediklerini alkışladım. Şimdi doğru bir şey söylüyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ilgili doğru şeyler söylüyor, tarihi atıflarda bulunuyor. Yani öyle sözler söylüyor ki yahu diyorum kendisi inanıyor mu? Yani Alice Harikalar Diyarında gibi. Öyle kendimi cimcikleyecektim. Yahu ne oluyor burada? Diyor ki Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır, eleştirebilirsiniz ama uymak zorundasınız. Herhalde bunu dedim meclis başkanı Numan Kurtulmuş’a söylüyor. Numan Bey, Tayyip Beyi şu kadarcık dinliyorsa bir hak veriyorsa bugün Meclis’i toplantıya çağırması lazım. Can Atalay’ın yeniden milletvekili olmasını ilan etmesi için” dedi. Özel ayrıca, “Türkiye yeni Anayasayı hazır mı?” sorusunu şöyle yanıtladı:

“VATANDAŞIN DERDİ GEÇİM”

“Türkiye dediğimiz 83 milyonsa bunu 83 milyona sorun 3 milyon kişi ben en önemli meselem Anayasa, ben yeni Anayasa istiyorum demez. Türkiye’nin sorumlusu, Türkiye, Anayasa yapabilmek için… Anayasa demek toplumsal mutabakat metni demek. Toplumsal mutabakat metni, toplumun mutabakatıyla olur. Türkiye’nin önce bir mutabakata ihtiyacı var, toplumsal bir mutabakata. Onu sağlarsak yazmak kolay. Şimdi sen toplumun yarısı, yarısından fazlası, yüzde 70’i bir kere bugün Türkiye’nin yönetim sisteminden memnun değil. Bu bir Anayasa gerektirir mi? Gerektirir. Ama zaten siz bunu bir anayasa değişikliği marifetiyle yaptınız. Ve bugün bundan memnun olmayanlar zaten sizin o hatanıza çoğu zaman ortak olmamışlardır. Çok net bir şey söylemek gerekirse, bugün Türkiye’de dağıtın beyaz kağıtları, dağıtın kalemleri, herkes ne istediğini yazsın. Bir şey yazacak. Kimse oraya anayasa yazmaz. Herkes oraya geçim yazar, ekmek yazar, huzur yazar. Oraya yazılacak şeyler anayasa değil. Ama anayasaya ihtiyaç var mı? Bence var, neden var? Ben bir kere Türkiye’nin güçlü bir parlamento ile yönetilmesini, katı kuvvetler ayrılığına, mahkemelerin bağlayıcılığının daha da net yazılmasını, bunlara uymayanlarla ilgili tedbir alınmasını… Bunların hiçbiri anayasa olmadan olmaz. Aslında yeni bir anayasayı bugün hepimiz Erdoğan’dan çok istiyoruz. Ama bugün yeni anayasa yapmanın şartlarını ortadan kaldırdı Erdoğan. Niye? Mevcut anayasaya uymadığı için. Bugün mevcut anayasaya uyuyor olsa daha iyisini hep birlikte konuşuruz. Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayıp, birinci derece mahkemesine Anayasa Mahkemesini ezdirip, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi kavgasında devlet başkanı olarak müdahale edip o uyuşmazlığı çözüp Anayasa Mahkemesi’nin haklılığını tescil edeceğine Yargıtay’ın o zamanki tutumunun arkasında durarak büyük bir kaosu tetikleyen birisi. Seçilmiş milletvekilini hapiste tutan birisi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmamasını savunan birisi nasıl tutacak da bizimle yeni anayasa yapacak? Benim Erdoğan’a tek şartım şu, gel mevcut anayasaya harfiyen uy, geleceği konuşalım. Ama gelecek anayasaya harfiyen uymanın da o anayasanın içine en net teminatlarını koymak lazım. Yani Cumhurbaşkanı anayasaya uymazsa ne olacak? Kuvvetler arasında uyuşmazlık olursa ne olacak? Müeyyidesi ne olacak? Bunların hepsinin konuşulması lazım. Ama önce mevcut anayasaya tam uyum. Mevcut anayasaya tam uyma lafı çok önemli bir laf ama Erdoğan’a çok uzak bir laf. Çünkü sistemi şunun üzerine kurdu, anayasasızlık üzerine kurdu. Bütün yetkileri kullandığı gibi olmadığı yetkileri de kullanarak Türkiye’de hükümdarlık sürmek üzerine kurdu. Bu yüzden yapamıyorlar. Bugünkü anayasaya gelsinler her şeyine uysunlar, altı ay devleti böyle yönetsinler, zaten bir anda görecekler ki Türkiye’de başka bir iklim oluşur, o zaman yeni anayasada konuşulur. Ama bugün mümkünü yok.” Özel, genel seçimlerin olası zamanlaması hakkında şunları söyledi:

“SEÇİMLERİ YENİLEMENİN İKİ YOLU VAR”

“Erdoğan görev süresinin tam ortasında bir şey konuşacağız. Çok net. Bir kez şöyle bir hatırlatma yapayım. Bugün Türkiye’de seçimleri yenilenmesinin iki yolu var. Bunlardan birincisi Erdoğan’ın gitmesi, ikincisi meclisin 360 milletvekili ile seçimleri yenilemesi. Erdoğan giderse bir daha aday olamıyor. Seçimlere Erdoğan giderse. Seçimleri yenileme yetkisi var cumhurbaşkanının. Ama yenilerse bir daha aday olamıyor. Ancak meclis 360 ile yenilirse son bir kez aday olma hakkı var. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu’nun bu yönde kararı var geçen seçimde. Bu ikinci dönemidir dedi, ikinci döneminde meclis 360 kişiyle yenilerse son bir kez aday olma hakkı var, YSK’nin son kararına göre. Biz göze alacağız. Gelecek, oturacağız yarışacağız. Seçimleri yeneceğiz. Bizim kimseden korkumuz yok. Sayın Erdoğan’ın yeniden aday olup bizim onu yenerek bu sürecin tamamlanmasını Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye demokrasisi açısından daha sağlıklı görüyorum. O yüzden Sayın Erdoğan seçildiğinde, 2023’ün Mayıs’ında seçildi. 2 buçuk yıl sonra, 2025’in sonlarına denk geliyor. 2026’nın baharı olsun. 2026’nın baharında en geç koysun sandığı kendisine güveniyorsa, millet kararını versin. 360’la birlikte geçirelim gelecek senenin kasımında ya da takip eden martta o 2 buçuk yıl kasımdan biraz ileriye gidiyor ama bence kasımda yapabiliriz bunu. Sandığı koyalım, insanlar bu kadar sıkıntıdayken. Erdoğan da aday olsun, ben şunu istemem. Erdoğan 23 yıl kazandı kazandı kazandı, aday olamadı gitti. Olsaydı belki kazanacaktı. öyle bir şeyin Türkiye siyasi tarihinde bırakmak istemem. Bizim Erdoğan’ı yenmemiz, aday olma imkanı varken oluyorsa kazanmamız ve Türkiye’nin önünde yeni bir demokrasi sürecini, yeni bir kalkınma sürecini başlatmamız lazım. Vatandaşın sorunlarına bu kadar duyarsız, bu kadar kibirli kadrolarla, bu kadar üstten bakarak sokağın sesini duymaktan… Ben Nuray Babacan’ın yazdığı kulislere çok kıymet veririm. Ben Ak Parti’den hiç yanlış kulis yazdığını görmedim Nuray Babacan’ın. Ne Hürriyet’te ne şimdi. Onun yazdığı kulisler o kadar net ve doğru ki bizim sahada gördüğümüz. Ak Partililer artık resmen taziyeye gitmiyorlar, bir program yapmıyorlar, yani taziye gitmiyorlar derken yakınlarının değil. Eskiden ben Manisa’da gittiğim her taziyede bir Ak Partili görürdüm. Katıldığım her düğünde bir Ak Partili görürdüm. Sokakta ben gezerken onları da gezerdi bundan on yıl önce. Yoklar.”

“AK PARTİ BİRAZ ELEŞTİRİLİNCE HEMEN SİNİRLENİYORLAR”

“Benim anlatmaya çalıştığım şu; Şu anda artık sokakta Ak Parti yok. Nuray Babacan da yazmış ki milletvekilleri diyormuş, teşkilatlar yılgın, bize program bile yapmıyorlar, sokağa çıkmıyoruz, çünkü çıksak da tepki ile karşılaşıyoruz, vatandaş yakınıyor. Bir de eleştiriye açık değiller ya, hiç görmemişler. Biz yıllardır gidiyoruz. Ben iki övgü duysam bir tane yergi duyardım eskiden parti ile ilgili bilmem ne. Oradan bir şey öğrenirdim, Ak Parti birazcık eleştirilince hemen sinirleniyor bunlar. O yüzden sokaktan hemen kaçıyorlar geriye. O yüzden şu anda öyle bir noktadayız ki yapılacak seçimlerde Türkiye İttifak kazanır. CHP tek başına iktidara gelir, CHP tek başına 51 alır bilmem. Türkiye İttifakı devam ediyor, Türkiye İttifakı aslında cumhuriyetin kuruluş felsefesi. Bakın herkes Cumhuriyet Halk Partiliydi o zaman, içinde tek parti vardı. Ama içinde herkes vardı. Bugün 31 Mart seçimlerinde, ben bulunduğunuz yerden konuşurken, gazeteci arkadaşlara dedim, bu oyu CHP’ye mal etmek gibi bir tarihi yanılgı içinde olmayacağız. Burada Türkiye İttifakındaki bütün demokratların biraz önce saydığım oyu var. Tüm partilerden oy var. Ak Partili, MHP’linin oyu var dedim. Bütün analizler çıktığında da bu beni doğruladı. Şöyle bir şey olabilir mi? Ben üç ay içinde Türkiye’de daha bir sene olmadan yüzde 25 almışız beş parti, tek başıma almışım 38. Sihirli değnekle Türkiye’deki CHP’li sayısını 6 milyon arttırmış olabilir miyim? Yüzde 50 arttırmış olabilir miyim? Ama biz insanlara CHP’nin oy verilebilecek, güvenilebilecek ve güvenildiği takdirde kendilerine iyi hizmet verebilecek ve pişman etmeyecek bir parti olduğunu ikna ettik. Bu başka bir şey.” “Seçimi kazanırsanız biz nasıl yönetileceğiz? Parlamenter sisteme dönecek miyiz?” sorusu da Özel’in yanıtladığı bir diğer soru oldu. Genel Başkan Özel, şunları söyledi:

“SORUNLARI NASIL BİTİRECEĞİMİZİ ANLATACAĞIZ”

“Kesin, net. Ben bunu şöyle hep ifade ediyorum. Bir daha söyleyeyim. İnsanlar son zamanda bunu çok fazla duymadıkları için, sanıyorlar ki CHP bundan vaz mı geçti? Aksine şöyle anlatayım İsmail Bey. Siz de çok iyi anlayacaksınız. Biz geçen seçimde neleri doğru yaptık, neleri yanlış yaptık diye baktık. Geçen seçimde şu hatayı yapmışız, tek başımıza da değil bütün ittifak ortaklarımızla. Biz güçlendirilmiş parlamenter sistem lafını kullanmışız, benimsemişiz, akılları kazımışız ama o kadar ağırlıklı olarak onun üzerinde durmuşuz ki başka alanlardaki hazırlıklarımızın üstünü örtmüş. Sanki şuna dönmüş vatandaştaki algısı. CHP tarımdaki sorunları nasıl bitirecek? Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Dış politikayı yönetebilecek misiniz? Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Türkiye’nin savunma ile ilgili, savunma sanayisi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Milli eğitim? Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Vatandaşın aklında bazen iletişimde siz benden iyi bilirsiniz bir işin dozunu kaçırırsanız, bir şey o kadar ağırlıklı olarak yerleşir ki geri kalan hiçbir ses duyulmuyor. Biz bu dönem bunu yapmak yerine tarım, fıstık, çay, buğday, mitingleriyle ve her miting sonunda ne yapıyorum? Farkındasınız. Sorunlar bunlar, peki çözümler diyorum… Bu kadar sorun varsa çaresi Cumhuriyet Halk Partisi deyip önerilerinizi sayıyorum. En son Manisa’da on madde, tarım nasıl ayağa kaldıracağımızı saydım. Çay üreticisine yedi madde, sorunları nasıl çözülür saydım. Tarımda ne yapacağız? Dış politika. İzliyorsunuz, hem kuvvetli dış ilişkiler hem etkin bir dış politika. Milli Savunma. Emekli tüm amiralimizin başında olduğu heyetle, 12 kişilik bir ekiple düzenli ve çok doğru bilgilendiriliyoruz. İç politika, diğer alanlar, hepsi. Her konuda konuşuyoruz ve hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bana sorarsanız yönetim sistemi oradaki hazırlığımızda güçlendirilmiş parlamenter sistem. Türkiye’yi güçlendirilmiş parlamenter sisteme yönetmeyi vadediyoruz ama her soruya bu cevabı vermiyoruz veya sadece onun iletişimini yapmıyoruz. Altılı Masaya da haksızlık. 2 bin 300 madde ortak mutabakat metni var. Akılda kalan tek şey güçlendirilmiş parlamenter sistem. Anadolu’daki köye gidince adam karnım nasıl doyacak deyince güçlendirilmiş parlamenter sistem karın doyurmuyor diyor. O yüzden vatandaşa derdini nasıl çözeceğimizi anlatıp meraklısına Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi anlatmamız lazım. Şu doğru, efendim sen güçlü bir parlamento kurarsan, kuvvetler ayrılığı yaparsan, çağdaş demokrasileri de yakalarsan herkesin karnı bundan on kat fazla doyar. Doğru ama buradan anlatmak yerine vatandaşın güncel sorunlarını nasıl çözeceğini söyleyip ülkeyi yönetim şekli olarak da bunu söylemek lazım. Yoksa aynı kelimeyi ağzına almak, gereğinden fazla sakız etmek iletişimde sis etkisi yaratıyor. Diğer alanlarda söyledikleriniz görünmüyor, tek tartışmayı ya bunların da tek derdi parlamenter sistem. Hatta vatandaş şöyle düşünüyor ya bunlar parlamenter ya kendi dertleriyle meşguller, benim derdimde değiller gibi düşünüyor. O yüzden böyle. İktidar olduğumuzda o gün geçemeyiz güçlendirilmiş parlamenter sisteme. Bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Bir geçiş dönemi olacak, o dönem cumhurbaşkanımızın hangi yetkileri nasıl kullanacağı, bu sistemin getirdiği bir takım yetkiler elbette kullanılacak. Büyük bir enkaz var, bu rejimi, bu güçlü parlamento dediğimizi koca koca dozerlerle yıktılar. Bir kısmı bu yıkıntıyı, bu ortadaki yıkıntıyı alıp o güçlü dozerleri ile temizleyip ondan sonra demokrasi yeniden inşa etmek gerekecek. Şu anda onların getirdikleri sistemin yani demokrasimizi tarif ettikleri sistemin devasa dozerleri çalışıyor üstünde anahtar var, şoför inmiş. Biz biner birazcık buradaki enkazla onunla kaldırırız ondan sonra buraya güzel bir demokrasi inşa ederiz. (Normalleşme) Aslında Sayın Erdoğan’a da CHP’lilerin veya diğer muhalif partilerin kulaklarını açma imkanı da veriyor. Kavga etmezsek, kutuplaşmada iki tarafta birbirini dinlemiyor. Ama benim iddiam şu, ben herkese konuşayım, veya biz herkese konuşalım. Sayın Erdoğan da Ak Partide herkesle konuşsun. Biz orada güçlüyüz diye düşünüyorum. Çünkü biz sözde güçlüyüz. Biz icraatta güçlüyüz. Kadrolarda güçlüyüz. Programda güçlüyüz.”

“TAYYİP’İ ÜZMEYEN İSTATİSTİK KURUMU”

TÜİK’in enflasyon verileri ve ekonomideki gidişatı yorumlayan Özel, “Beklendiği gibi, hatta beklendiğinin biraz üstünde ama şöyle söyleyeyim, geçen ay 61’di bu ay 51 deyip de sakın vatandaşın asabını bozmasınlar. Baz etkisi diye bir şey var. Geçen sene bu ayda o kadar çok enflasyon çıkmıştı ki geçen sene Temmuz ayında. Şimdi Temmuzu geride bıraktığımızda baz etkisiyle düşüyor gibi görülüyor. Ama bugün ENAG’ın rakamları 3,47’yken, 2,4 açıkladılar. ENAG’ın yıllık enflasyonu yüzde 90’ken, 51 açıkladılar. Vatandaşa şunu soralım. Geçen seneden bugüne fiyatlar yüzde 90 mı arttı, yüzde 50 mi arttı? Fiyatların yüzde 90 arttığını herkes söylüyor. Ben geçen hafta Turgutlu’da mitingde tek tek sordum. Geçen sene mazot 23 liraydı, şimdi 45 lira. Doğru mu? Hep beraber doğru. İlaç bu fiyattı, şimdi bu. Yüzde 100’ün altında artan hiçbir girdisi yok çiftçinin. Bugün pazara gittiğinizde gıda enflasyonunda dünyanın en kötü dördüncü ülkesiyiz. Şu anda TÜİK, Tayyip Beyi Üzmeyen İstatistik Kurumu yüzde 50 açıklamış. Ama ENAG, bağımsız hocaların kurumu da yüzde 90,35 açıklamış. Bu aradaki 40 ne oluyor? Bu aradaki 40 emeklinin ve memurların, çalışanların cebinden çalınan para. Çünkü zam resmi enflasyon rakamına göre veriliyor. Gerçek enflasyon yüzde 90. Bence esas Türkiye’nin üstünde durması gerektiği konu bu. TÜİK rakamları baz alındığı için devlet TÜİK’te manipülasyon yapıyor. Enflasyonu onlar 50 gösterince sen 50’ye göre zam alıyorsun ama kasap yüzde 90’a göre zam yapıyor.”

“ŞİMŞEK’E VERİLMİŞ BİR ROL VAR”

“Mehmet Şimşek diye biri yok. Mehmet Şimşek’e verilmiş rol var. Çünkü şundan dolayı. Hepsi aynı kalemden atanıyorlar. Efendim, eski bakan irrasyoneldi, Mehmet Şimşek rasyonel. Eskisinde de benim ben diyordu Sayın Erdoğan. Bugün de benim ben diyor. Yarın Şimşek’i yollar fırtınayı getirir. Önemli olan AK Parti bir bütün halinde vatandaşı enflasyona ezdiriyor. Bunu TÜİK eliyle de manipüle ediyor. TÜİK yüzde 50 değil 90 olarak bulsa rakamı yüzde 40 fazla zam alacak insanlar. İnsanların cebinden bu sayede, bu yöntem ve manipülasyonla para çalıyorlar. O yüzden bunu görmek lazım. İkincisi şu anda TÜİK’in dediği enflasyon geçen ay yüzde 60’tı. Bu ay yüzde 50. Enflasyon hayat pahalılığı demek değildir. Fiyat demek değildir. Enflasyon hayat pahalılığının artış hızı demektir. Geçen ay yüzde 60 ile artıyordu. Bu ay yüzde 50 ile artıyor. Ama yine artıyor. Zamlar şu an yüzde 50 hızında geliyor, geçen ay yüzde 60 hızında geliyormuş bir sene önceye kıyasla. Ama bir sene önce ağustos ayında yapılan zamlar, enflasyon o kadar yüksekti ki bu ay daha düşük olunca baz etkisiyle düşüyormuş gibi görünüyor. Gerçek anlamda fiyatların düşmesi için, fiyatların sabit kalması için enflasyonun sıfır olması lazım. Fiyatların düşmesi için enflasyonun eksi olması lazım. Bu şu demek, fiyatlar yüzde 50 katlandı geçen sene bu aya göre demek. Ama ENAG da diyor ki ben hesapladım, yüzde 50 değil 90 katlandı” dedi.

“GIDA ENFLASYONU VATANDAŞI PERİŞAN EDİYOR”

Özel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın CHP’li belediyelerin sosyal politikaları sayesinde ekonomik yükün hafiflediği değerlendirmesinin sorulması üzerine şu yanıtı verdi, “Şu noktada doğru söylüyor. Gördüğünüz gibi gıda enflasyonu perişan ediyor vatandaşı. Diyelim ki CHP olmasa Mansur Yavaş’ın dediği sosyal patlama olur. İnsanlar çok büyük tepkiler gösterir. Ama CHP’li belediyeler ne yapıyor? Mesela Mansur Bey. Protein yardımı yapıyor. Yani et ve süt alabileceğiniz 600 liralık bir yardım yapıyor. Bu çok önemli bir şey. Ne yapıyor? Pandemi sırasında yaptığı veresiye defterlerindeki borçları kapattırıyor, dayanışmayla. Ne yapıyorlar, İzmir ve İstanbul’da bir yaşını geçen çocuklara süt desteği veriyorlar. Okul sütü desteği veriyorlar. Okullarda sıcak öğle yemeği veriyoruz. Pazara çıkanlara sosyal destek veriyoruz. Aydın’da et dağıtıyor. Antalya’da hem et hem süt dağıtılıyor. Pazar için para veriliyor. Örneğin Ceyhan Belediyesi, Adana. Beni aradı genç arkadaşım Kadir. Sevdiğim bir genç kardeşim. Başkanım dedi, ben bir şey yapacağım ama müsaade olur mu? Ne yapacaksın Kadir? Ya bayram geliyor ya, siz diyorsunuz ya en düşük emekli maaşı 17 bin lira olmalı. Bizimkiler 10 bin lira ya. Ben bunlara 7’şer bin lira dağıtsam ne olur? Dedim Kadir nasıl yapacaksın? Hesap, kitap yaptım. Gerçekten dağıtabiliyorum, başka yerden tasarruf edeceğim, ben bu ay emeklilere 7’şer bin lira. Yalan atacak halimiz yok. Adana’nın Ceyhan ilçesindeki bütün emekliler 7 bin lira bayramda asgari ücrete tamamlama parası aldı. Şimdi bunların hepsi toplumdaki derin yoksullukta bir nefes aldırıyor insanlara. Hiç et yiyemeyen birisi Mansur Bey sayesinde 15 günde bir sofraya et koyuyor. İşte, İstanbul’da anne kart sayesinde sokağa çıkamayan kadın, çocuğu 4 yaşına gelene kadar biniyor ve gidiyor. Çocuğunu kreşe bırakıyor. Çalışmaya gidiyor ve para kazanıyor. Yoksulluğuna karşı sosyal yardımlarla. Bunlar hepsini sormadınız ama bir cümlede söyleyeyim. Tek bir şeyde birleştiriyoruz. Bakın, her yerde aynı şeyi yapamıyoruz. Şimdi, CHP emekli halk kart diye bir şey yapıyor. Ön tarafı ortak, arka tarafı belediyesine göre değişen bir kart. Bu kartla CHP’li belediyelerin emeklilere yaptıklarında ortaklaşacağız. Türkiye’nin her yerindeki CHP’li belediye, emeklilere aynı ya da benzer katkıları sağlayacak. Bunun için bir çalışma yürütüyoruz SODEM-SEN üzerinden. Mansur Beyin dediği şu, CHP de olmasa insanların kursağından bir lokma et geçmeyecek diyor Ankara’da. Bu çok önemli. Biz de olmasak çok daha büyük sosyal patlamalar olur diyor, bu da hayatın bir gerçeği.”

“ŞİMŞEK YOK ERDOĞAN VAR”

Özel, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in başarılı olup olamayacağı sorusuna, “Mehmet Şimşek diye biri yok. Recep Tayyip Erdoğan diye biri var. Sayın Erdoğan, külliyede etrafındaki bir ekiple birlikte bazı kararlar veriyorlar. O kararları uygulattırıyorlar. Bugün ülke bu hale geldiyse Tayyip Erdoğan sayesindedir, yarın bu ülke ne hale gelecekse Tayyip Erdoğan sayesindedir. Mehmet Şimşek diye bir bağımsız aktör yok. Varmış gibi pazarlıyorlar. Öyle biri yok. Hepsi Tayyip Beyin kaleminin mürekkebinden çıkıyor. Aksi takdirde bu duruma gelmemiz Tayyip Beyin sorunu değil, önceki bakan irrasyoneldi. O bakanı atayan da Erdoğan, Nas var Nas deyip faizleri artırmayan da Erdoğan. Sürdürülemez hale gelince de açıkçası tükürdüklerini yalamamak için bakanı değiştirip politika değiştiriyorlar. Şimdi çok kısa hatırlatayım. Bütün dünyada enflasyon tehlikesi gelmişti. Ne zaman, pandemiden sonra. Avrupa ülkelerinde dörtken sekize çıktı. ABD’de üçken altıya çıktı. Bütün Avrupa ülkeleri ve ABD ne yaptı, enflasyonu kontrol altında tutabilmek için enflasyonun bir tık üstünde, bir puan, iki puan üstünde faiz verdiler. Eğer bizde de o zaman enflasyon 17’yken bir tık, iki tık üstünde faiz verseydik, enflasyon tırmanmayacaktı. Tayyip Bey ne dedi, Nas var Nas, faiz sebeptir sonuç değildir dedi. Biz faizi düşürerek enflasyonu düşüreceğiz dedi. Enflasyonu yüzde 120’lere kadar götürdü. O politikanın sahibi Erdoğan ama sebebi masum değil. Piyasada para bollaşsın, seçim üstü tüketici memnuniyet oranı 90’ın altında kalmasın, üstüne çıksın. Seçimi ancak böyle kazanırım. Yani seçim kazanmak için Türkiye’nin geleceğini mahvetti Erdoğan. Bilinçli bir tercihti. O sırada da dolar fırlamasın diye Türkiye’nin en büyük fon transferinde yoksullardan zenginlere doğru yaptı kur korumalı mevduatla. Sonra sürdürülebilir değil. Hiperenflasyon geliyor. Yüzde 1500 enflasyon olmasın diye makas değiştirecek, diyemiyor ki Nas var, ben Nas’a karşı iş yapacağım. Bakan değiştiriyor, yenisine rasyonel diyor. Yok öyle bir şey. (Mehmet Şimşek’in ‘Zorlu dönemi geride bıraktık sözü) Kaçıncıyı duyuyoruz. Bunu Berat Albayrak da söylüyordu. Bundan önceki Nebati Bakan da söylüyordu. Şimdi söylüyor. Hep söylüyor, en kötüsünü geride bıraktık. Her seferinde söylüyorlar. Manşet hazır, bakan ismi değişiyor. O yüzden diyorum. Mehmet Şimşek diye birisi yok. Eski bakanın yaptıklarından da bu ekonomi anlayışı sorumlu, yeniden de ama tükürdüğünü yalamamak için aktör değiştiriyor. Güven vermek için” yanıtını verdi.

“AVRUPA BİRLİĞİNE TAM ÜYELİK HEDEFİ”

Genel Başkan Özel, CHP’nin ekonomiyi nasıl düzelteceği sorusuna da yanıt verdi. Özel, “İşin o tarafı en basit kısmı. Çünkü şöyle. Bir, eğer siz hem dünyaya hem Türkiye’ye ben bundan sonraki süreçte öngörülebilir bir ülke yöneteceğim derseniz. İnsanların can ve mal güvenliği, finans güvenliği varsa. Bu ülke bundan sonra hedef olarak, seçimden önce o kadar net göreceksiniz, ifade edeceğiz ki. Bizim hedefimiz Avrupa Birliğine tam üyelik. Bunu da en son Sosyalist Enternasyonal toplantısında, ben başkan yardımcısıyım. Birçoğu da Avrupa Birliği Üyesi olan bütün ülkeler imzaladı. Hiçbir ülke imzadan imtina etmedi. Yunanistan dahil. CHP’nin Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne tam üye yapma hedefine sahip çıkıyor ve destekliyoruz diye imza attılar. Bunun içinde Yunanistan da var, Avrupa Birliği’nin üyesi, Sosyalist Enternasyonal üyesi bütün ülkeler var. Bizim hedefimiz Avrupa Birliği. Şöyle bir şey düşün İsmail Bey. Seçim olmuş. Bitmiş. Tek adamlık, diktatörlükle eleştirilen birisi, bir yönetim bitmiş. Yerine Türkiye’ye demokrasi vaat eden bir yönetim gelmiş. O yönetim Avrupa Birliği hedefini koymuş. Tam üyelik için Avrupa’dan da desteğini almış. Yola çıkıyor. O gün sabah Türkiye’de borsa ne durumda olur? O gün sabah dolar ne durumda olur? Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcının gözünde Türkiye ne olur? Demokrasi vaat ediyorsanız, yabancı yatırımcı çekersiniz, demokratik yönetiyorsanız, risk priminiz düşer. Demokrasi vaat ediyorsanız, dünyanın her yerinden en uygun ve düşük faizli, en uzun vadeli kredileri alırsınız. Borcu çevirme kapasiteniz bir anda artar. Bir kere bu, benzetmek için söylemiyorum ama 2002, 2007 arası dünyada sıcak para akacak yer arıyordu. Türkiye’de kriz vardı. Krizden çıkış reçetesi acı reçete uygulanmıştı. Tam o sırada AK Parti geldi ve dedi ki ben bu politikaları sürdüreceğim ve hedefim Avrupa Birliği. 2007’ye kadar Türkiye’ye oluk oluk para aktı. Bakın, o gün akan para. 1,5 inçse, bugün 7 inç para akar Türkiye’ye. O gün akanın beş katı para gelecek. Türkiye ekonomisi bir anda rahatlayacak. Sonra liyakatli yöneticiler. Bütün dünya koronavirüsten çıkarken yüzde 3 olan enflasyon 5 oldu. Alarm ilan ettiler. Yüzde 6 faizle enflasyon düşürdüler. Türkiye’yi de hani deniyor ya rasyonel. Tamamen rasyonel, ekonomi bilimine uygun şekilde ekonomi yönetecek. Ama temelde kamucu, kamucu ne demek? Halktan yana, halkın menfaatini önceleyen. Bir avuç zengini değil geniş toplum kesimlerini önceleyen. Bir kere derin yoksulluğu tamamen bitiren. Öyle bir şey olamaz. Sokaklarda yiyecek toplayan, bilmem ne? Derin yoksulluğu bitiren. Bugün yoksulları orta seviyeye getiren. Beyaz ve mavi yakalı bütün emekçileri, plazada çalışanı da kol gücüyle çalışanı da fabrikada çalışanı da ara eleman olanı da. Birlikte refah seviyesini yükselten bir ekonomi anlayışı. Hedef şu, hedef Avrupa Birliği’yse, Avrupa Birliği üyelerinin ortalama milli geliri 45 bin dolar. Sayın Erdoğan’ın hedef diye gösterdiği yer Şangay İşbirliği Örgütü. Orada 5 bin 500 dolar. 10 kat fark var arada. Yani biz CHP olarak ekonomi politikalarının en sonunda ne vaat ediyorsunuz diye sorarsanız, çok basit bir şey vaat ediyoruz İsmail Bey. Paradan sıfır atacağız. Yani Sayın Erdoğan en çok neyle övünüyor? Altı sıfır attı ya paradan. Ama Erdoğan altı sıfırı nereden attı? Hem fiyatlardan attı, hem maaşlardan attı. Değişen bir şey oldu mu yok. Hesap kolaylaştı. Kendi yoksulluğunu kendin hesapla. Şimdi bir sıfır, iki sıfır geldi. Ben başka bir şey söylüyorum. Sayın Erdoğan, altı sıfırı hem fiyatlardan hem maaşlardan attı. Biz Türkiye’yi Avrupa Birliği hedefine koyup, milli gelirini 10 yılın sonunda beş katı artırıp, satın alma gücünü 10 katı artırdığımızda biz de sıfır atacağız. Nereden? Fiyatlardan atacağız, maaşlardan atmayacağız. 10 kat fazla satın alma gücünden bahsediyorum. Yani basit bir hesapla bugünkü maaşı alıp, arabaya benzini 4 liraya koymaktan bahsediyorum. Bugünkü maaşı alıp pirzolanın 75 lira olmasından bahsediyorum. Bugünkü maaşı alıp dana kıymanın 58 lira olmasından bahsediyorum. Ya da efendim fiyatlar sabitse, bugünkü maaşın 10 katını düşün. Satın alma gücünü 10 kat artırmaktan bahsediyorum.”

“İLK SEÇİMLERDE BU İKTİDARIN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİNİ KONUŞTUK”

Özel, önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile gerçekleştirdiği görüşme hakkında da bilgi verdi. Özel, “Her şey konuşuldu. Bir kere uzun bir yemekti. Üç saate yakındı. Yemek kısmı bir saat filan sürdü. Sohbet ettik üzerine uzun uzun. Bir kere ilk önce bir uzun bir hal hatır sorma, birbirimizle son görüşmeden bugüne kadarki kısımlarla ilgili güzel sohbetler edildi. Birçok şeyi birden değerlendirdik. Mansur Bey ile birlikte olimpiyatlara gitmiştik. Onu da konuştuk. Bir hafta önce burada Keçiören’de yapılan etkinliği, Ankara’daki yerel atmosferi konuştuk. Türkiye ekonomisini, çeşitli zorlukları. Bunların içinden çıkmak için CHP’nin mutlaka seçimleri kazanması gerektiğini konuştuk. Genel bir Türkiye fotoğrafı çektik hep beraber. Zaten orada hiçbir uzlaşmazlığımız yok. Yani sayın genel başkan da biz de bu hükümetin Türkiye’yi iyi yönetmediğini, ilk seçimlerde bu iktidarın değişmesi gerektiğini, onun için de CHP’nin iyi olması gerektiğini konuştuk. Bir takım risk alanlarını konuştuk. Biraz önce bahsettiklerinizden ben de şikayetçiyim. Sayın Kılıçdaroğlu da şikayetçi. Bir kere yerimize konuşanlar, bugün bir yerde de okudum Sayın Kılıçdaroğlu’nun o akşamki değerlendirmelerinden bir haber yapmışlar. Sanki Kemal Bey bir şey diyormuş gibi. Sanki Kemal Beyin öyle görüşü varmış gibi yerine konuşanlardan Kemal Bey de şikayetçi. Ben de partide sanki sorun varmış gibi. Efendim, eski genel başkan ile yeni genel başkan arasında çelişkiler varmış gibi gösterilmesinden ben de şikayetçiyim. Zaten Mansur Bey o konuda, kim yapıyor bunu, niye yapıyor bunu, ne niyetle yapıyor? O konuda da ciddi şekilde Mansur Bey de diyor ki bu iktidarın tek umudu kalmış, bizi birbirimize düşürmek. Biz kenetlendiğimizde millet bizi bekliyor diyor. Bu ortak tespitte birleştik zaten. Orada hiçbir sorun yok. Sonra önümüzdeki tüzük kurultayı noktasında ben kapsamlı bir bilgi verdim Sayın Genel Başkanıma. Çünkü bir hazırlıklar var. Ham hazırlıklar. Sonra yaptığım sunumun bir özetini verdim. Ama şunu da ifade ettik. İstanbul İl Danışma Kurulu, Ankara İl Danışma Kurulu, kendisiyle yaptığımız görüşme, dün bu binada yaptığımız PM ve milletvekilleriyle, yani sabah 10.00’da başlayıp gece 23.00’te biten iki büyük toplantı. Bunların sonuçlarının da derç edileceği son taslağımız olacak. O son taslağımız da hazır olduğunda Sayın Genel Başkanla bir daha paylaşacağım. Zaten bugün Sayın Karayalçın, Altan Öymen ve Hikmet Çetin ile birlikte Sivas’a gidiyoruz. Aynı arabayla gidiyoruz. Biz Kıbrıs’ta da dördümüz birlikteydik. İstanbul’a da üçümüz gittik. Sayın Altın Öymen ile bir araya geldik. Ben önceki genel başkanlarla zaman geçirmekten hem çok keyif alıyorum. Hem de çok öğreniyorum. Bizim önceki genel başkanlarımızın hepsiyle iki saatlik sohbet, iki kitaba denk. Üçüyle iki saat sohbet et, altı kitap okumuş gibi oluyorsun. İki sayfa kitap okumaya zaman olmayan yerde. Tüzük konusunda konuştuk. Sayın Genel Başkanın geçmişteki tüzük önerileri vardı. Onların teklifin içinde bulunduğunu ifade ettim. Kendisine bir eksik görüp görmediğini söyledim. Dedi ki metni yeniden aldıktan sonra üzerinde çalışırız, tekrar bakarız dedi ama genel olarak özellikle, kadın ve gençlerle ilgili attığımız adımın doğru olduğunu söyledi. Zaten kendi ifadesidir bu partiden kadın devrimi yapmak lazım diye. Son derece keyifli bir toplantı gerçekleşti. Ben Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile de geçirdiğimiz zamandan son derece istifade ederek, onun değerlendirmelerini alarak ve aslında birilerinin göstermeye çalıştığı gibi partide bir gerilimin olmadığını ben biliyorum. Ama herkes görmüş oldu. Yansıyan fotoğraflarda da…” ifadesini kullandı. Özel ayrıca, “Siyaset realizm, gerçeklik zemini üzerine oturur. Şimdi parti 47 yıl sonra yüzde 38 oy almış. O günden bugüne yapılan bütün anketlerde birinci çıkmış. AK Parti şimdi ondan çok rahatsız. Anket firmalarına bastırıyorlarmış, bilmem ne yapıyorlarmış. Kendilerine yakın anket firmaları bizi önde gösteriyor ya. Ona acayip şey yapıyorlar. Öyle bir şey ki ben AK Partilinin durumunu bir AK Partiliye, dün söyledim. Çok güldük. Dedim ki anketlere kızıyormuşsunuz. He filan dedi, gülümsedi. Benim bir hasta teyzem vardı. Hastaneye gelir, tansiyon ölçtürür. Ölç bakalım kaç olmuş? Ölçerim, 16’ya 8. Bana kızardı. Allah senin cezanı vermesin. Yahu kardeşim tansiyonun yüksekse sen kendinde arayacaksın sorunu. Tuzu mu çok kaçırdın, diyetine mi dikkat etmedin, ilacını mı içmedin? Bir yerde yanlış var. AK Parti tansiyon aletine kızıyor. Tansiyonu ölçen eczacıya kızıyor” dedi.

“PARTİ İÇİ REKABET ÇOK İYİ BİR ŞEY”

Parti içi rekabet hakkında da konuşan Genel Başkan Özel, “Bu çok iyi bir şey. Sizin diliniz varmadı da ben söyleyeyim. Burada bir genel merkez var, bir de Kılıçdaroğlu’nun da bir ofisi var. Ben devir teslimde genel başkana dedim ki sayın genel başkanım. Eğer bu binada bir ofis arz ederseniz, başımla beraber. Ama genel başkanın düne kadar genel başkan olarak geldiği binaya partide bir genel başkan varken o tarz bir gelip gitmeyi yapmayı her gün istemeyeceğini düşünürdüm, bu çok anlaşılır bir durum. Bunun için dedim, dışarıda bir ofis isterseniz biz o konuda üstümüze ne düşüyorsa yaparız. Buradan istediğiniz personeller varsa görevlendiririz. Araç, gereç. Ne varsa? Çünkü sizin köşeye çekilmemeniz, evde kalmamanız, siyasete katkı sağlamanız lazım. Bunu ben söyledim ilk gün. Kemal Bey de dedi ki bir ofis düşünüyorum. Ama ben ayarlayacağım gibisine söyledi. Ama onun dışında biz elimizden gelen ne katkı varsa Kemal Beye sağlayabileceğimizi o zaman da söyledik, üzerimize düşeni de yapıyoruz. Ama şöyle bir şeyi net olarak söyleyeyim. Biz orayı partiye karşı ayrı bir siyaset odağı olarak değil partinin saygın, 13 yıl boyunca görevini yapmış, görevinden demokratik şekilde ayrılmış, olgunlukla ilişki içinde olduğumuz, bize emeği olan, hala katkı sağlayan birisinin katkı sağladığı bir yer olarak görüyoruz. Çok net. Orada hiçbir kompleksimiz yok. Bu binada da bir oda olabilirdi. Ama çok hoş olmaz ve kendisi istemezse dışarıda olması gerektiğini öneren benim. Bence bundan sonra da mutlaka başka bir yapıda, mesela çok güçlü bir vakıf kurmalıyız ve belki o vakfın başına Sayın Kılıçdaroğlu geçmeli. Bunlar çok önemli işler. Avrupa’da bu kadar önemli işler yapmış siyasetçiler bir dakikada ben gittim, emekli oldum, küstüm onamıyorum yapmıyor zaten. Anı yazıyorlar, kitap yazıyorlar. Önerilerde bulunuyorlar. Think tankleri yönetiyorlar. Bir vakıf fikri var, onu da düşünüyorum diye söylemişti. Hangisini yapsa çok doğru olur ve katkı sağlar? Geri kalanında şunu söyleyeyim. Hani futboldan gidiyorsak, Mansur Bey, Türkiye’nin en önemli takımlarından birinde çok başarılı bir oyuncu. Ekrem Bey bir diğerinde başarılı bir oyuncu. Her hafta onların başarıları konuşuluyor spor programlarında. Bizim bir de milli takımımız var. Biz onların en başarılarına milli takımı davet ediyoruz. Orada da daha önce de dedim, sol açıkta Ekrem Bey var, sağ açıkta Mansur Bey var. Bu bizim takımın gücü. Ekrem Bey kendi takımında başarılı olunca bu Mansur Beyi üzmez. Aksine güçlendirir. Der ki bizim takım galiba daha da güçleniyor. Mansur Beyin başarısı da Ekrem Beyi teşvik eder. O yüzden birbirlerine rakip değiller. Belki Ankara ve İstanbul belediyeleri belediyecilikte pozitif rekabet içinde olabilir ama hepsi birden milli takımda aynı formayı giyiyorlar. Bu kadar net” dedi. Özel, şöyle devam etti:

“YÖNETECEK O KADAR ÇOK ALAN VAR Kİ…”

“Ben şunu çok önemserim. İki kişi karşılaştığında ne oluyor? Mesela Ekrem Bey ile Mansur Başkan karşılaştığında el sıkışıyor olsalar korkarım ben o işten. Uzaktan. Böyleyse iyi. Yahu bunlar birbirine sarılıyorlar. Birlikte olimpiyata gittik. Olimpiyatları izlerken günlerce beraber, İstanbul Evi açılışına Mansur Beyle beraber gittik. O da güzel bir konuşma yaptı. O onu teşvik ediyor, o onu destekliyor. İkisi de akıllı insan. Şunu biliyorlar. Eğer bu iktidar bir dönem daha kazanırsa, ne Mansur var, ne Ekrem var, ne Özgür var. Artık Türkiye’nin bir geleceği yok. Ama biz iktidar olursak, yönetecek o kadar çok alan var ki. Geçiş döneminde kim Cumhurbaşkanı olmuş, kim olmamış. Bence hiçbir önemi yok. En doğrusunu, en yüksek oyu alacağı, üyelerin üzerinde tam mutabakat sağlayacağı, hiç tartışmasız bir ismi belirleriz. Ondan sonra Türkiye’yi hep beraber yönetiriz. Ben vallahi o kadar olgun iki siyasetçi görüyorum ki. Yani biri sağımda, biri solumda oturduklarında. Gerçekten ikisi de birincisi ülkenin, ikincisi partinin menfaatlerini kendi gelecek çıkarlarının çok önünde tutuyorlar. Ben bir kere ne Ekrem Bey, ne de Mansur Beyden aman ben şöyle bir şey istiyorum duymadım. Hep şunu duydum. Şuna dikkat edelim, şuna dikkati mi çeksek? Bir haber görüyorlar. Mesela Mansur Bey Whatsapp’ı etkin kullanır. Direk bana atıyor. Sayın Genel Başkanım aman bunu atlamayalım diye. Ekrem Bey attığı her adımda partinin faydasını her şeyin önüne koyuyor. O yüzden bu konularda çok rahat parti. Kimsenin endişesi olmasın. Partinin de bir endişesi yok. Partililer hangisi geçse alkışlıyor. Bizim televizyon programcılarının endişesi var. CHP’de kavga olmazsa ne konuşacağız diyorlar.”

“İLK KONGREYİ SİVAS’TA YAPMADIK MI?”

“Biz geçen sene 5 Kasım’da bir kurultay yaptık. Biz değişim diye yola çıktık, değişim başarılı oldu. Kazandık. Geldik parti içinde yönetime. Eğer bu işi burada bırakırsak, büyük haksızlık yapmış oluruz. Çünkü değişimi kişilere indirgemiş oluruz. Oysa değişim kişilerle olacak bir iş değil. Doğrusu, partinin kurumsal olarak tam olarak değişmesi ve iktidara hazırlanması. Bunun için geçmişte çok konuşulurdu. Eskiden çok uzun kurultayları vardı CHP’nin. Çok katkı sağlardı partinin gelişimine diye. Şimdi biz 4-9 Eylül arası 6 günlük bir değişim kurultayı yapıyoruz. Bu kurultayın ilk günü, bugün gideceğiz, yarın 4’ü. Sivas’ta tarihsel gücümüze vurgu. Neden? CHP, 9 Eylül 1919’da kuruldu, kuruluş dilekçesinin bir nüshası benim odamda duruyor. Osmanlıca yazılmış bir dilekçe. 1927’de ilk kongresini o zamanki adıyla yaparken, açılışta diyorlar ki Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ilk kongresi hayırlı olsun. Atatürk kürsüye çıktığında buna itiraz ediyor. Diyor ki arkadaşlar bu ilk kongre değil. Birincisini 4 Eylül 1919’da Sivas’ta yapmadık mı diyor. Bu partinin, bu Cumhuriyete, Cumhuriyetin değerlerine bağlılığı Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni, partinin de birinci kongresi kabul etmesindendir. Yani birileri bunlar vatanı böldürecekler desin, vatan yedi milletin işgali altındayken, önce kurtuluşun, sonra kuruluşun örgütlendiği Sivas Kongresi, CHP’nin ilk kongresidir. Biz böyle bir partiyiz. Bu tarihsel güce bir atıf yapmak lazım. Açılış konuşmasını Sivas’ta yapacağız. 5’inde tüzük komisyonu Ankara’da son toplantısını yapacak. Bütün her şey, inanır mısınız dijital demokratik katılımla, internet üzerinden 20 binin üzerinde görüş aldık. Tek tek okundu, incelendi, tasnif edildi, değerlendirildi. Bütün mahallelerde tartışıldı. Bütün ilçelerde tartışıldı, hepsinin raporu var. 81 il başkanının 74’ü bizzat üye, yedisi görevlendirdiği arkadaşlarla temsil ediliyor. 81 kişi. İki tane TBMM’den temsilci var. Bir kadın ve bir erkek üye koyduk. Gizem arkadaşımız, Gizem Özcan Muğla’dan, Zeynel Emre İstanbul’dan. Bakın Zeynel Emre ismine şöyle dikkat çekmek isterim. Zeynel Emre, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun döneminin hukuk ve seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısıdır. Kemal Beyin tüzük taslağını hazırlayan kişidir. O komisyona biz parti grubu adına Zeynel Emre’yi koyduk. Yani partide çatışma, itişme, hepsi geride kaldı. Biz bir ekibiz. Zeynel arkadaşımız, başkanımız tüzüğe en olumlu ve güçlü katkıyı sağlayan isimlerden bir tanesi.”

“ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIM ATIYORUZ”

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun önerileri Zeynel’de vardı. Neden var? Geçmiş dönemdeki tüzük hazırlığı Zeynel Emre’de vardı. O zaten dün Meclis grubunda uzun uzun anlattı. Geçmişte yaptığı çalışma ve hangi birikimlerle bu masada olduğunu anlattı. Sayın Kılıçdaroğlu’na da ben taslağı hazırlayıp, efendim eksik bir şey var mı deyince, şimdilik gördüğüm bir şey yok, her şey yer almış görünüyor. Ama son haline bir daha bakarız dedi. PM’den katkılarla üç kişiyle o komisyon son halini verecek. İddia ediyorum, Türkiye’nin en demokratik ve katılımcı sürecini yürütüyoruz. Sonuçta mevcut tüzükten çok daha iyi bir tüzüğümüz olacak. En iyisi olmaz, yazılı metinlerde ve insanla yapılan metinlerde en iyisine ulaşamazsınız. Ama en iyiye doğru çok önemli bir adım atıyoruz. Parti içi demokrasiyi merkeze alan. Ön seçimi merkeze alan. CHP’liler, Özgür Özel’i ön seçime borçlular zaten. Ben bugün genel başkansam ön seçim sayesinde genel başkanım. Ben 2011-2015 arası Türk Eczacılar Birliği Genel Sekreterliğinden gelmiş biri olarak, dört yıl boyunca elimden gelen en iyi şekilde milletvekilliği yapmaya çalıştım. Ama partinin idari organlarında görev noktasına gelince hep örgütten gelmiyor. Eczacı örgütünden geliyorum. Partinin üyesiyim ama il ve ilçe başkanlığından gelmiyor eleştirileri vardı. Örgütte gücü yok derlerdi. Örgütte karşılığı yok derlerdi siyasi rakiplerimiz. Ben gittim ve hem de bana burada bir kez daha kontenjan teklif edildiği halde. Çünkü 2014 yerel seçimlerinde Manisa Büyükşehir adayıydım, Sayın Bülent Kuşoğlu söz aldı. Dedi ki yedi aday gösterdik milletvekillerinden, dördü seçildi, üçü seçilmedi. Trabzon, Bartın ve Manisa’yı illerinde birinci sıraya koymalıyız. Onlar geçen sene madden ve manen çok yıprandılar dedi. Bütün PM alkışladı. Kemal Bey işaret etti. Koyun dedi, ben itiraz ettim. Dedim ki ben Manisa’da ön seçim yapılmasını istiyorum. Gidip ön seçime gireceğim. Beni Manisa’yı yönetmeye layık gören partililerim, yani büyükşehirdeki tek isim olarak belirlemişse, şimdi 3-4-5 milletvekilinin arasında biri olmaya layık görmüyorsa siyaset burada bitti efemdim dedim. Gidiyorum. Üyeye soracağım. Oradan alacağım güvenoyu ve güçle buraya geleceğim. Gittim, 13 bin oy kullanıldı 11 bin 650’sini aldım. Tüm zamanların Türkiye rekoru. Hemşerilerim beni zaten iki kez inanılmaz sahiplendiler. Manisa CHP üyeleri Türkiye siyasetine iki önemli müdahalede bulundular. Bir o gün tüm zamanların rekoruyla beni birinci çıkararak, geldim grup başkanvekili oldum o güçle. Ondan sonra de hep bu sürdü. Grup başkanvekilliği seçimlerini de kazandım, devam etti. İkinci kez de Manisa’da yapılan il kongresi, son kongrede beni Türkiye’deki yürüyüşümü gördüler. Bütün olarak bütün Manisa sahiplendi ve destek verdiler. Genel başkanlığı kazandık. Sonra da Manisa’daki bütün hemşerilerim hiç kazanmadığımız bir belediyeyi yüzde 60 ile CHP’ye kazandırarak, yolda AK Partili ve MHP’li görüyorum. Bana diyor ki hepimiz oy verdik. Sen de mi verdin diyorum, vallahi verdim diyor. Isparta, Demirel’e sahip çıkıyordu da bizim Isparta kadar hemşericiliğimiz yok mu diyor. Öbürü diyor ki Rize, Mesut Yılmaz’ı yıllarca seçti, bağımsız bile seçti diyor. Ben tabi sana sahip çıkacağım. Siyaset başka, kendi evladına sahip çıkmak başka diyor. Böyle bir süreç yaşadık Manisa’da. Şimdi, bunu Türkiye’ye şundan taşıyacağız. CHP tüzüğünde şu olacak. Elbette yüzde 7 oy aldığımız yerde ön seçim olmayabilir. Yüzde 7’nin altında oy aldığımız. Adayı zor buluyorsun. Orada ön seçim zor. Tek milletvekili olan yerlere arkadaşlar özel tarifler filan dediler. Biz tek milletvekili de olsa önceliğin ön seçim olması gerektiğini söyledik ve devam ediyoruz. Biz ön seçim yapacağız ama ön seçimin iki tanımı var. Bunlardan bir tanesi hakim gözetiminde ön seçim. Burada kadın ve gençlik kotası uygulayamıyoruz. Bazı yerlerde yani öyle yerler var ki zaten İzmir’de hakim denetiminde ön seçim yap, bir sürü kadın da seçilir. Çünkü kadınlar hele hele bu son yerel seçimlerde de aldıkları güçle iddialılar. Ön seçimle de gelebilirler. Büyükşehirlerde olabilir ama öyle yerler var ki resmi ön seçim yaparsan, kadın ve gençlik kotası uygulayamazsın. O zaman ne yapmak lazım? Hakim denetiminde ön seçim yerine örgüt denetiminde ön seçim. Ama böyle koca puntolarla yazıyoruz. Sonuçlarına aynen uyulacak diye tüzüğe. Yani temayül yoklaması ile karıştırılmasın. Teknik adı temayül yoklaması olabilir.”

“ÖRGÜT BİZE TARİF EDECEK”

“Orada diyeceğiz ki örgütlerden de görüş sorarak, arkadaşlar gelin, bir de örgüte soracağız. Burada ne istiyorsunuz? Hakim denetiminde mi, örgüt denetiminde mi? Belli konularda da esnekliği olacak bir şey. Yıllardır Hatay’da ön seçim yapılamıyor. Niye, Hatay çok farklı bir yer. Kırıkhan ve ovadan bir temsiliyet yoksa olmaz, Samandağ olmazsa olmaz. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Coğrafyaya göre anlatıyorum. Defne olmazsa olmaz, şuradan olmazsa olmaz. Biz diyoruz ki hakim gözetiminde ön seçimde çoğunluğu kim yakaladı, bütün listeyi yapabilir. Ama örgüt denetimde ön seçimde örgüte soracağız. Örgüt bize şunu tarif edecek. Hatay’da ön seçim yapalım ama örneğin bu bölgeyi, onları gözeten bir ön seçim yapabiliriz. Deriz ki şu bölgede Samandağ ve etrafındaki beş ilçe, dört ilçe, üç ilçe, adaylarını kendi içinde oylattırırız pusulada. Defne’ninkileri, Antakya’nınkileri kendi içinde oylattırırız pusulada. Ovanınkileri kendi içinde oylattırırız pusulada. Kimi öne koyalım? Seçime hangi bölge en yüksek oranda katıldıysa, onu da öne koyarız. Balıkesir’de üyelerin önemli bir kısmı Körfez’de o yönde de göç alıyor. Körfez ilçeler çok CHP’li. Biz Balıkesir’de hakim gözetiminde ön seçim yaparsak, hepsi Körfez’den çıkabilir. Ama biz şöyle yapabiliriz. Efendim, tamam seçilecek dört milletvekili seçtiriyorsak, ikisi Körfez’den olsun ama örneğin 1-3 Körfez’den olsun, 2-4 merkez ve dağ kesiminden olsun. Yüksek yerlerden olsun. Buna göre aday belirleyin deriz. Ona göre olur. Önemli olan örgütün ne istediği. Ben size 31 Mart seçim başarısının sebeplerini sohbet ediyor olsak, önemli noktalarından bir tanesinde şunu söylerim. Örgütlere sorup, ilçeye ve ile sorup doğru yöntemi onların yönlendirmesiyle belirlediğimiz için başardık.”

UZUN DÖNEM BELEDİYE BAŞKANLIKLARI VE MİLLETVEKİLLERİ

“Üç dönem sınırı koyuyoruz. Bir de kamuoyunda bir yaygın algı var. Bugünden itibaren üç dönem yapacaklar, örneğin yedi dönem olan 10 döneme mi çıkacak? Orada hep birlikte çalışıyoruz, milletvekilleri ve PM’den de görüş istedik. Son şeklini vereceğiz ama mevcut milletvekillerinin dönemi sayılacak. Yani buradan itibaren sıfırlamak diye bir şey yok. Geçmişte yapanları da iki dönem, üç dönem mi sayacağız ona da bakacağız. Bir de tek istisnası olacak. Eğer ön seçimden girip çıkıyorsa, merkez yoklaması ve kontenjanda dönem sınırı var. Belli dönemi geçenler yok. Ama bir isim var. O il ondan vazgeçmiyor. Çok başarılı. Bütün üye devam etsin diyorsa onu. Onu da yazdık. Ön seçimden çıkanlar dönem sınırlamasına takılmaz. Ama şöyle bir şey yapmıyoruz. Bugünden itibaren herkese üç dönem daha hak vermiyoruz. Öyle bir şey yok. Bir sürü eleştiriyorlar. Çok geziyor, durmuyor. Düşünmeye vakti yok filan. Kendimi tarihi bir sorumluluğu üstlenmiş, çok enerjik, umutlu ve çok sabırsız hissediyorum. Bir an önce istediklerimi yapmak ve başarıya ulaşmak istiyorum. Enerjimiz yerinde, çok iyi kadrolarla çalışıyoruz. Genç arkadaşlarımızın performansından çok memnunum. Deneyimli kadrolardan çok memnunum. Belediye başkanlarımızla kurduğumuz yeni yapılar var. Sosyal Demokrat Belediyeler Eşgüdüm Konseyi. Başında benimle birlikte onursal genel başkan olarak, onursal başkan olarak Yılmaz Büyükerşen’in olduğu. Yeni kurduğumuz yapıda. Mesela dijital demokratik katılım var. Dünya tarihine geçeceğiz. İddia ile söylüyorum, hep diyoruz ya Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınına dünyadaki diğer ülkelerden, 30-40 yıl önce seçme ve seçilme olanağını tanıdı. Biz dünyadaki bütün partilerden önce dijital demokratik katılıma geçiyoruz. 30 sene sonra bütün partiler bunu yapıyor olacak. Dünyada bunu ilk CHP yapmış diyecekler. Öyle bir hazırlık var ki artık üye her gün, her an siyasetle ilgili fikirlerini partiye demokratik yollardan aktarıp, görüşlerini ekrana yansıtabiliyor.”

“ONLARI TARİHİN ÇÖP SEPETİNE ATTIK”

Özel, “Mutsuz musunuz ve yalnız mısınız soruları” üzerine, “Yok artık, ne mutsuz olacağım. Yalnız da değilim. Bir kere şöyle bir şey var. Yalnız olup olmadığımı sokağa çıktığımızda görsün. Hiç yalnız değilim. Bir kere Selin Hocanın dediği bir şey var. Diyor ki bu partide bir sivilleşme oldu. Acayip bir sivilleşme oldu. Ben bazen çıkıp Selin Hocanın kapısını açıp içeriye giriyorum, ne yapıyorsun hoca diye. Şaşırıyor veya sekreterler. Ben çıkıyorum, 12’nci kattan, 11’inci kata, 7’nci kata kendim gidiyorum. Bazen şöyle oluyor. PM ya da MYK bitiyor. Diyorum ki arkadaşlar çok rica edeceğim, konuşacağımızı konuştuk, birbirimize doyduk, daha gelmeyin diyorum. Odaya gidiyorum. Aşırı iç içeyiz. Hep beraberiz. Çok heyecanlıyız. Bundan iki gece önce 03.00’de çıktık buradan 10 kişi. Bu binadan 20.30’dan 23.00’den önce çıktığımız olmuyor. Fevkalade mutluyuz. Hiç de öyle yalnızlık filan hissetmiyorum. Geçen gün karaktersizin biri de geldi, çok ayıp da bir şey yaptı ama şunu anlatayım. Suavi’ye gittim ben. Suavi’ye gittiğimizde gider gitmez paylaştık. Suavi ile oturduk filan. Oradan kalktık. Yatılı okul Whatsapp grubum var. Orada arkadaşımın eşi, arkadaşıma sürpriz yapıyor. 50’inci yaş gününe giriyor Mustafa. Bana da özelden yazmıştı, sen gelemezsin ama bilgin olsun diye. Baktım, İstanbul’da deniz kenarında bir balık restoranında yer ayırtmışlar. Şöyle de sürpriz yapmış. Kendi ile eşi oturuyor. Arkasına bizim yatılı okuldan 15 arkadaşı koymuş. Öyle bir sürpriz yapmışlar. Dur ben de gideyim dedim. Kalktım, gittim oradan. Balık restoranına kadar. Arkadaşlarımıza sürpriz oldu. 1 saat 10 dakika kaldım. Pasta üfledik. 50’inci yaş pastası. Küçük çocuklar var. Bütün arkadaşlarının, herkes benim gibi 23 yaşında evlenip, çocuk sahibi olmadı. Yaş günü olan arkadaşımın 5 yaşında oğlu var. Pırıl pırıl. Yanında kız çocuğu var. Hep birlikte üfledik. Birisi, beni takip etmiş. Karşıdan video çekmiş. Özgür Özel içkili restoranda bilmem ne yapıyor diye. 50’inci yaş günü. Merak ediyorsa, bir duble de rakı içtim. İçki içmeyi, bilmem şeytanlaştıracaklar, gizlidir. Hiç öyle bir şey yok. Ben içki içtiğimi de gizlemem ama kimsenin gözüne de sokmam. Ben içki içmeyene de saygı duyarım. İçene de saygı duyarım. Bu özgürlüklerin hepsinin kullanılmasından yanayım. İçenlere de dozunda içmelerini, içkili araba kullanmamalarını öneririz. Hayır, o karaktersiz tutmuş, uzaktan zoomlaya zoomlaya beni çekeceğim diye o masadaki çocukların mahremiyetine saygı göstermeden, karşı tarafta durup çocuğunu kucağına almış olan kadınların mahremiyetine saygı göstermeden benim yatılı okul arkadaşlarımı Özgür Özel içkili restoranlarda eğleniyor. 50’inci yaş gününü. Bunu şunun için anlatıyorum. Ben 10 yaşında aynı yatakhanede ya da aynı sınıfta büyüdüğüm arkadaşlarımla da her daim birlikteyim. PM, MYK üyelerimle resmiyette bir şeyim var ama abi, kardeş gibi çalışıyoruz. Grubumuzla da milletvekillerimle birlikteyim. Milletvekillerimi ahbabımı görmüş gibi, 40 yıllık arkadaşımı görmüş gibi sarılıyorum. Sırf partililere değil. Hele hele ben AK Partiliyim kardeşim diyene daha da çok sarılıyorum. Hiç bu konularda kimsenin endişesi olmasın. Bu partinin genel başkanı ve partiyi çirkinliklerle yıpratmaya çalışanlara da bir tek şeyi söyleyeyim. Tarihin çöp sepetine attık biz onları artık.”