CHP Lideri Özgür Özel: "Cumhurbaşkanı’ndan En Sade Vatandaşa Kadar Herkes Anayasaya Bağlı Olacak”

Haber Tarihi: 24.04.2024

-“TÜRKİYE CUMHURİYETİ, BİR ANAYASA DEVLETİDİR”

-“CUMHURBAŞKANI’NDAN EN SADE VATANDAŞA KADAR HERKES ANAYASAYA BAĞLI OLACAK”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada anayasa tartışmalarına değinerek, “Türkiye Cumhuriyeti bir anayasa devletidir. Sahip çıktığımız maddelerin yanında elbette eleştirdiğimiz ve değiştirilmesini istediğimiz maddeler olabilir. Ama bu ülkede eğer devlet olacaksa, insanların canı ve malı güvende olacaksa, bu ülkede en üstteki Cumhurbaşkanından, en sade vatandaşa kadar herkes bu anayasaya bağlı olacak. Bir ülkede anayasanın işine gelen kısımlarını uygulayıp, oradan güç alıp, yetki alıp kullanıp, işine gelmeyen kısımlarını ihlal edersen, bu hak bir kişide değil herkeste olur. Orada devlet ortadan kalkar. Anayasal düzen ortadan kalkar. Keşmekeş olur, karmaşa olur, işte o zaman beka sorunu olur. O yüzden bu ülkedeki en sade yurttaştan, en yeni kamu görevlisine, en kıdemli devlet memurundan Cumhurbaşkanına kadar herkesin bu anayasaya harfiyen öncelikle uyması gerekir” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında partililere ve kamuoyuna seslendi. Özel, CHP’ye yeni katılımları da duyurdu. Özel, “Bugün CHP grubu olarak çok uzun süre sonra grubumuzun milletvekili sayısındaki ilk artışı birlikte yaşayacağız. O yüzden ben kendim anons etmek istedim. İstanbul Milletvekili, ODTÜ İnşaat Fakültesinden mezun, dirençli kentler konusunda uzman, kadın politikaları konusunda çok önemli çalışmalar yapmış olan, yaklaşık 5 aydır bağımsız milletvekili olan ama Türkiye ittifakı için önemli katkılarını seçimde İstanbul’da gördüğümüz, İstanbul milletvekilimiz Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu’nu buraya davet ediyorum. Hoş geldiniz” dedi.

“YAPICI MUHALEFETTE KENDİSİNE ÇOK İŞ DÜŞECEK”

“Zaten bir kadın milletvekilinin üçüncü bölgede çok eksikliğini hissediyorduk” diyen Özel, “Baba evine yaptığımız çağrıya kulak vererek bizimle birlikte olan kıymetli milletvekillimize, bundan sonra İstanbul üçüncü bölgede, depreme karşı verilecek çalışmalarda, Meclis’teki yapıcı muhalefetimizde çok yük düşecek. Emek verecek. Kendisine hoş geldin diyoruz, grubumuza ve grup başkanvekillerimize emanet ediyorum. Ayşe Hanım çağrımıza uydu ve baba evine geldi. Bugün buradan CHP’nin aslında kurultay sonrası büyük heyecan olmuştu ancak yerel seçim gündemiyle birbirine girmemesi için, yerel seçimde sadece CHP’nin değil Türkiye ittifakının kampanyasını yürüttüğümüz için başlatmamıştık. Şimdi buradan CHP Genel Başkanı olarak tüm gençleri, kadınları, Türkiye’de hangi siyasi görüşte olursa olsun artık umudun değişimde olduğunun, artık hep birlikte baba ocağına gelmenin, niye baba ocağı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olduğu için baba ocağı. Baba ocağı çünkü başın sıkışınca dönebilirsin. Bilirsin ki çayı demlidir, çorbası kaynamaktadır, bacası tütmektedir. Ben o bacayı tüttüren, başta 81 ildeki il başkanıma, 973 ilçedeki ilçe başkanlarıma, kadın kollarına, gençlik kollarına, genel başkanlarından ilçe başkanlarına kadar yeni bir üye kampanyasını başlatıyoruz. Hep birlikte baba ocağının kapılarını ardına kadar açıyoruz” ifadelerini kullandı.

“SİZE ÇOK İHTİYACIMIZ VAR”

Özel, “Gençlik kolları başkanım, gençleri davet edin. Gençleri CHP’ye gelmeye, üye olmaya, öyle günü gelince her biriniz yapıyorsunuz biliyorum, bayrak asmaya, broşür dağıtmaya değil bu partide siyaset yapmaya, bu partiyi geliştirmeye, güçlendirmeye, iktidara taşımak için gençleri davet edin. CHP’ye üye olmayan ancak ilgi duyan gençlere buradan sesleniyorum. Gelin bu partiye kaydolun, siyaset yapın, size çok ihtiyacımız var” dedi. Özel, bu çağrısı üzerine üye olma isteklerini belirten Muhammet ve Mustafa Güney isimli ikiz kardeşlere parti rozetini taktı. Özel, şunları söyledi:

ÜYE KAMPANYASININ İLK ROZETİ

“Bakın, diyor ya insanın bir kez ters gitmesin işi muhallebi yerken kırılır dişi. Ama bir de rüzgar oldu mu? Olacak bu iş arkadaşlar olacak, inanın olacak. Üye kampanyamıza katılan ilk genç üye Muhammet’in referans imzasını genel başkan olarak atıyorum. Bir de Mustafa sen de at. Gençlik Kolları Genel Başkanım siftahı bizden bereketi Allah’tan. Gençlik kollarına diyecektim ki ilk üyeyi yapana ve en çok üyeyi yapana ödül vereceğim. İlk üye ödülünü kaybettiler. En çok üye yapan gençlik kolları ilçesine, iline ve en çok üye yapan gence çok özel ödüller vereceğiz, partimize yakışır ödüller vereceğiz. Tabi bunu yaparken aman kazanayım diye gönlü olmayan bir kişiyi üye yapanı asla istemiyoruz. Ama Muhammet ve Mustafa’ya baba ocağına hoş geldiniz diyoruz. Bu ikizlerimize, hoş geldiniz. Rozet takmak lazım. İlk üyeye Genel Başkanın rozeti yakışır. Onu vereyim. İkinci üyeye de gençlik kolları başkanın rozetini verelim. Ona da sen tak. Mustafa bu da genel başkan rozeti.”

“İKTİDAR OLDUĞUMUZ GÜN KENDİSİNDEN İSTEYECEĞİM”

“Bu kadar güzel şey yaşanmışken yüreğimizin şurasında bir ateş yanıyor bizim. Levent Bayraktar. Hayatımda tanıdığım en dürüst, en çalışkan insanlardan bir tanesiydi. Grubumuzun müdürüydü, partimize emeği çoktur. Önceki Genel Başkanımıza emeği ve katkısı çoktur. Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisine emeği çoktur. Bu muhteşem insan, parlamento hukukunu çok iyi bilen, içtüzüğü çok iyi bilen, parlamentoda görev yaparken takıldığımız ya da takılmamız olası her noktayı önceden düşünen, yahu bu Özgür Özel ne kadar içtüzüğe hakim deniyorsa aslında o işin görünmez kahramanı Levent Bey’di. Benim en büyük hayalim onu yürütmede olduğumuz sırada, ümidimiz güçlendirilmiş bir parlamentoda, parlamentonun ya da Başbakanlık’ın kanunlar ve kararlar başkanı yapabilmekti. Ancak maalesef o günleri göremedi. Bir tesellim vardır ki bu partiyi bu kadar çok seven bir insan, kanser tedavisi görüyordu, 31 Mart günü entübeydi. Katlanması zor entübasyona. Uyutup uyandırıyorlar ara ara. 31 Mart günü uyanık kalmayı istemiş. Yoğun bakımda televizyon açıkmış. Ben 31 Mart’tan 3 gün sonra gittim ziyaretine. 31 Mart gecesini sevgili eşi anlattı. Televizyonu gösterdi, Halk TV açıktı. Böyle yaptı, (Eliyle mükemmel işareti yaparak). Ben 31 Mart seçim başarısının milletvekillerimize ve grubumuza düşen payını kendisine atfediyorum. Ruhu şad olsun. Bir gün CHP iktidarında kanunlar ve kararlar başkanlığına onun bu resmini asmak üzere grup müdür vekilimiz bu resmi buradan alsın, iktidar olduğumuz gün kendisinden isteyeceğim.”

“BU MECLİS, SAVAŞI YÜRÜTMÜŞ MECLİS’TİR”

“Dün TBMM’nin 104’üncü kuruluş yıl dönümünü birlikte kutladık. Birileri aksini söyleyip tarihi gaf yapmış olsa da bu Meclis belki dünyada tek sandık ve demokrasiyle kurulmuş Meclis’tir. Bu ülke Meclis’ten sonra kurulmuş ülkedir. Bu Meclis, savaşı yürütmüş Meclis’tir. Cumhuriyeti ilan etmiş Meclis’tir. Biz de Atamızın vasiyetine uygun olarak ilk kongremiz olan Sivas Kongresinden bu yana millet iradesine saygılı olduk, saygılı olmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle savaş koşullarında Millet Meclisimizde bulunan mebusların gündemiyle ilgili bilgiyi sizlerle ve vatandaşlarımızla paylaşmak isterim. Savaşın en çetin günleridir. O savaşın en çetin günlerinde 1921 yılında Büyük Millet Meclisinde yazı işleri sorumlu müdürü Necmettin Sahir Bey, mebuslara anket yapar. Birileri CHP anket yaptırınca parti anketle mi yönetilir diyordu ya. 1921’de yazı işleri müdürü mebuslara anket yapar. Hatta Atatürk ve İnönü’ye de teklif eder, daha sonra kendisine milletvekili olmak nasip olmuştur. Atatürk der ki Rumeli şivesiyle, ‘A be çocuk zaten bizim eserimizdir’. Bütün mebuslar yanıtlar, hiçbir yerde yayınlanmaz. 1992’de vefat edene kadar bilinmez ama o anket sonuçları 2004 yılında Meclis kayıtlarına girer. Bir şey Meclis kayıtlarındaysa CHP’nin Genel Başkanı ve grup başkanvekilleri onu bilirler. Şimdi o ankette en çok yanıtlanan ve sorulara en çok verilen yanıtı paylaşayım. Çok sayıda milletvekili o ankete kazanılacak olan milli istiklal mücadelemizin, bereketli ve verimli olması sorusuna en çok verilen yanıt. Adalet, adil yönetim, yasaların egemen kılınması der.”

“SON 20 YILDA İLİKLERİMİZE KADAR HİSSETTİK”

“Ankete verilen en çok ikinci yanıt ekonomik gelişmeler belirleyici olacaktır der. Cumhuriyetimizin kurucu kadroları beklentileri karşılamak için çalıştı. Mücadele etti. Milletimizi tebaa olmaktan çıkardılar. Yurttaşlık hakkını verdiler. Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verdiler. Medeni ve çağdaş toplumu var etmek için büyük devrimler yaptılar. Üretime dayalı ekonomiyle genç Cumhuriyetimizin ilk 15 yılda yüzde 196 büyümesini sağladılar. Ancak Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki devrimci anlayıştan uzaklaşan Türkiye, yanlış politikalardan, yanlış hedeflemelerin sonucunda yerinde sayan, sorunlarını aşamayan bir haline geldi. Son 20 yılda bunu iliklerimize kadar hissettik. Bu nedenle 1921’de yapılan anketten çıkan toplumsal beklentiler, milletvekillerinin 1921’de daha Cumhuriyet ilan edilmeden bu millet ne ister dediğinde, adalet, iyi yönetim, yasaların hakimiyetini ister. Ekonomi ister. Ekonomik gelişmeler iyiye gitsin ister denmişti. Halen daha sorulduğunda anketlerdeki en üste çıkan iki cevap budur. O yüzden zengin ve adil bir Türkiye’yi inşa etmenin yolu ve önümüzdeki görev, 3 alanda adaleti sağlamaktan ibarettir. İlki hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir ülke ve mahkemelerdeki adalet. İkincisi eşit haklar, eşit yurttaşlık için sosyal adalet, üçüncüsü adil gelir paylaşımı ile ekonomik adalet. Biz bu ülkeye bu adalet gelene kadar, bu adaleti getirene kadar, mahkemedeki adaletten herkes memnun olana kadar, sosyal adalet her yurttaş, Kürt’ü, Türk’ü, Alevi’si, Sünni’si, bu ülkede yaşayan herkes kendini eşit yurttaşlar olarak okuyana değil hissedene kadar, kimsenin hakkını kimsede bırakmadan, bu ülkede ekonomik adaleti sağlayıp, önce açlığı ve sonra da yoksulluğu bitirene kadar, sonuna kadar çalışacağız. Mücadele edeceğiz.”

“1 MAYIS TAKSİM’DE KUTLANMALI”

“Türkiye Cumhuriyeti bir anayasa devletidir. Sahip çıktığımız maddelerin yanında elbette eleştirdiğimiz ve değiştirilmesini istediğimiz maddeler olabilir. Ama bu ülkede eğer devlet olacaksa, insanların canı ve malı güvende olacaksa, bu ülkede en üstteki Cumhurbaşkanından, en sade vatandaşa kadar herkes bu anayasaya bağlı olacak. Bir ülkede anayasanın işine gelen kısımlarını uygulayıp, oradan güç alıp, yetki alıp kullanıp, işine gelmeyen kısımlarını ihlal edersen, bu hak bir kişide değil herkeste olur. Orada devlet ortadan kalkar. Anayasal düzen ortadan kalkar. Keşmekeş olur, karmaşa olur, işte o zaman beka sorunu olur. O yüzden bu ülkedeki en sade yurttaştan, en yeni kamu görevlisine, en kıdemli devlet memurundan Cumhurbaşkanına kadar herkesin bu anayasaya harfiyen öncelikle uyması gerekir. Anayasaya uymak AİHM kararlarına, Anayasa Mahkemesinin kararlarına, bağlayıcılığına uymakla olur. Örneğin önümüzdeki günlerde 1 Mayıs geliyor. 1 Mayıs Taksim’de kutlanması gereken, hak olan işçi bayramıdır. 1 Mayıs’ta işçiler Taksim’e çıkmak, Taksim’de kutlamak, kanlı 1 Mayısların yasını ve matemini gelecekteki güzel günler için mücadeleyi orada yaşamak istiyorlar. Bir zamanlar Taksim 1 Mayıs’a yeniden açıldığında övünenler, şimdi yasaklıyor, izin vermiyorlar. Taksim’e gitmek isteyenlerin karşısına dikilip kendisi de birer emekçi olan, kamu personeli olan polise kanunsuz emirler veriyorlar. Anayasa’ya aykırı emirler veriyorlar. Yetmez, bu konuda DİSK Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Mahkemeyi kazandı. Daha önce başka mahkemeleri de kazandı. Yargı, Taksim 1 Mayıs’ta açık olsun derken, hala Taksim’i 1 Mayıs’ta kapalı tutmak bir kompleksten, bir evhamdan, boşa bir kaygıdan başka bir şey değil. Siz Taksim Meydanını egemenliğinizin bayrağı görürseniz, oraya insanların çıkmasını size karşı bir şey sanırsanız, zaten siz aslında egemen değil, muktedir değilsiniz demektir.”

“BİTTİNİZ, TÜKENDİNİZ DEMEKTİR”

“O Taksim açıksa, işçiler, öğrenciler, Cumartesi Anneleri, hak arayan herkes istediğinde çıkıp hakkını arayıp, oradan evine dönüyorsa, sen muktedirsin demektir. Ordu gücüyle, jandarma, polis ve panzerle korunmaya başlandıysa egemenlik. Egemenlik elden gitmiş demektir. Onun için buradan çağrım, özgüvenle, işçilere inanarak, güvenerek Taksim’i 1 Mayıs’a açın. Kontrol noktalarında polisin yanında DİSK, üzerimize düşerse CHP, birer görevlisiyle içeriye bir tek 1 Mayıs dışı pankart sokmayarak, orayı karnaval, şölen, kutlama, bayrama yakışan, kanlı 1 Mayısların yası ve matemine yakışan şekilde kutlanmasına izin vermek, 1 Mayıs’ın salimen Taksim’de kutlanmasını sağlamak bugünkü iktidarın kendi için yapabileceği en doğru iştir. Yasaklarsanız, engellerseniz, gaz sıkarsanız o zaman belki o gün, o meydanın işçilere, emekçilere açılmasını bir başka 1 Mayıs’a bırakırsınız. Ama o 1 Mayıs’ta artık siz olmazsınız. Çünkü bittiniz, tükendiniz demektir. Şimdi buradan karar alıcılara sesleniyorum. Var mısın? Ben kefilim. Orada olacağım. İşçilerle birlikte bir kişinin burnu kanamadan 1 Mayıs’ın kutlanmasına ve o meydanın boşalmasına kefaleti ben koyuyorum. Taksim’i 1 Mayıs’a açın.”

“EMEKÇİLERİN ELİNİ HAVADA BIRAKMAYINIZ”

“31 Mart’ın mesajını aldığınızı anlatın. Açın, özgüvenli olduğunuzu gösterin. Ben 31 Mart’ın birinci partisinin Genel Başkanı olarak son yerel seçimlerin birinci partisinin Genel Başkanı olarak diyorum ki elimizi uzatıyoruz. Elimiz emekçinin elindir, barışın elidir, elimiz özgüvenin elidir, 1 Mayıs’ta Taksim’in kazanılması bu ülkenin yeni iklimine hizmet edecektir. Emekçilerin elini havada bırakmayınız. Elimizi havada bırakmayınız. Maalesef bir diğer tatsız husus. Buradan uyardığım halde 83 yaşındaki Orgeneral Çetin Doğan’ı tedavi gördüğü hastaneden taburcu ettiler. Nereye? Silivri Cezaevine. Çetin Doğan’ı ve çok sayıda yaşları 80-90 arasında olan yaşlı insanı sırf 28 Şubat sürecinden hesap soruyoruz diye, kin ve nefretle, bu zor günlerinde, bu sağlıksız günlerinde, hapishanede tutmak yakışmaz. Bu da güç, hakimiyet, özgüven değil. Bu da muktedirlik değil. Bu güçsüzlük ve acziyet. O yüzden hem Çetin Doğan’ı, yine 83 yaşında Makbule Özer var. Tutuklanmıştı, çok hasta diye evine yollanmıştı, hastaneye gitmişti. Bölgesel bir şifacı. Türkçe bilmiyor. Gecenin bir yarısında şifa bulur diye hasta getirmişler. O hasta sonradan bir terör örgütünün mensubu çıkmış. İfadesinde ben tanımıyorum, bilmiyorumdan başka bir şey demeyen, 83 yaşındaki bir kadını yeniden hapishaneye koydular. Bu da güç değil. Bu da adalet değil. Bu da terörle mücadele değil. Bu aksine o terör örgütünü güçlendirirse senin yaptığın böyle uygulamalar güçlendirir. Taban bulur taban. 83 yaşında Türkçe bilmeyen şifacı kadını, bilmeden muayene ettiği birisi için hapse atmak taban bulur terör örgütüne. Taban yapar. Güçsüzleştirmek için demokrasi lazım. Güçsüzleştirmek için kendine güvenmen lazım. 83 yaşındaki kadınlarla, 83 yaşındaki hastalarla uğraşarak, devlet gücü, otoritesi tesis edilmez. Dünyada yapabilen yok. Yapmayın. Vazgeçin bunlardan.”

“HASTA TUTUKLULAR KONUSUNDA GÖREV YÜRÜTMEDEDİR”

“Buradan çağrım, mutlaka birincisi Sayın Nurettin Demir ve Veli Ağbaba ile birlikte 2012 yılında Türkiye’deki 250’ye yakın cezaevine 370 ziyaretle hazırladığımız hasta tutuklu ve hükümlüler raporuna bir bakın. O raporu güncelleyelim. Hatta bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edelim. Hangi görüşten olursa olsun hasta tutuklu ve hükümlülerde, demokratlar, güçlü demokrasileri, siyasetçileri hastanın ve hükümlünün siyasi görüşüne, partisine, kimliğine kördür. Ona kör olmadan, sadece insan ve hasta gözüyle bakmadan yapılan her şey, en büyük hak ihlalidir. O yüzden önce araştırma komisyonunu önerelim. Meclis’e getirelim. Konuşalım. Konuşmadan önce diğer partilerle gruplar arası diyalog çerçevesinde görüşelim. Böyle bir komisyonun kurulmasını talep edelim. Kurmazsa partimiz kursun, raporu güncellesin. Bir siyaset üstü bir şekilde, tüm siyasi partileri hasta tutuklu ve hükümlüler konusunda duyarlılığa ve işbirliğine davet ediyoruz. Ancak Çetin Doğan, tutuklu komutanlar, Makbule Özer gibi kişilerin bu komisyonu bekleyebilecek ne vakti, ne dayanacak takati vardır. Orada görevin kimde olduğu ve nasıl icra edileceğini hepimiz biliyoruz. Görev yürütmededir.”

ATANMAYAN ÖĞRETMENLERİN MİTİNGİ

“Bir yandan 2002 yılına sizi götürmek isterim. Bugün ülkeyi yöneten Sayın Erdoğan, 2002 yılında rahmetli Ecevit’i çok sert eleştiriyordu. Diyordu ki 68 bin öğretmen var atamasını yapmadığınız. Gelir gelmez atayacağım. Madem atamayacaksın niye okuttun kardeşim? Öğretmeni okutup atamamak hangi vicdana sığar diyordu, gün 22 yıllık iktidarının geldiği noktadır. Bu sözleri söyledikten 1 yıl sonra iktidar nasip oldu. Ya kendi yönetti, ya atadıklarına yönettirdi. 22 yılın sonunda bugün Türkiye’de 1 milyondan fazla atanmayan öğretmen var. Bu atanmayan öğretmenlere hiç sıkılmadan kusuru üstlerine atarak ve kendilerini masumlaştırarak, atanamayan öğretmenler diyor. O gün 68 bin öğretmen varsa Ecevit’in atamadığı bugün Erdoğan’ın atamadığı 1 milyon 100 bin öğretmen vardır. Atanmayan öğretmenler vardı, hakları vardır, mücadeleleri vardır. Maalesef 2023’te emekli olan kadar öğretmen atanacağı söylendi. Erdoğan da bir miktar atama yapacağız dedi. Gençleri de çok üzdü. Bu rakam maalesef 23 bin 900’dür. 23 bin 900 öğretmenin atanması asla kabul edilemez. Mülakatı kaldıracağız sözü verdiler, şimdi mülakat gibi mülakat yapacağız diyorlar. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Mülakatın derhal kaldırılması, gençlerin talebine uygun olarak 100 bin öğretmen atamasının yapılması gerekiyor. 28 Nisan’da Ankara Ulus’ta bir mitingleri var. Maalesef ben o gün Cumhuriyet tarihinde ilk kez kazandığımız ve ilk kez bizim belediyemizin yapacağı mesir şenliklerinde, Manisa’da olmak durumundayım. Bu tarihi günde. Yıllarca büyükşehir bir başka partideyken, ilçe belediyeleri bir başka partideyken, bazen bir başıma, bazen 3 milletvekiliyle, o kortejde yürüdük. Bu dönemde büyükşehir belediye başkanı dahil 17 belediyenin 15’nin belediye başkanları ile partimden, diğer partilerle 2 belediye başkanıyla o kortej yürüyüşünü gerçekleştirme gururunu, onurunu yaşayacağım. Bu özlemimi gençler mazur görsünler. Manisa’ya gelebilecek mesafede olanları Manisa’da ağırlamaktan büyük onur duyarız. Ama Ankara’da, Türkiye’nin dört bir yanındaki atanmayan öğretmenlerin mitingi için sözüme değer veren herkesi o mitinge destek olmaya davet ediyorum.”

“HATAY YÜREĞİMİZİ YAKTI”

“Hatay çok yüreğimizi yaktı. 6 Şubat’ta yüreğimizdeki yangın sönmez. Hatay’da bir seçim yapıldı. Büyük hukuksuzluklarla, ilçede, ilde ve maalesef YSK’da Hatay’ın iradesi gasp edildi. Aynı örnek AKP ve MHP lehineyken sayılan oylar sayılmadı. Geçersiz rakamı farktan büyükse, geçersizlere baktılar. 15 kat büyüktü bakılmadı. Bir tek torba açılmadı. 3 bin 900 ölüye oy kullandırttılar, açıp baksalar görecekler, kapağını açmadan reddettiler. Tarih önünde kendilerini çok zor bir duruma soktular. Biz Hatay’a sahip çıkacağız. Hatay’ı asla yalnız bırakmayacağız. Önümüzdeki haftalarda Hatay’da, belediyeyi ve iktidarı nasıl takip edeceğimizi, nasıl yapıcı, net ve sert bir muhalefet yapacağımızı, nasıl Hatay’da bundan sonra gelecek seçimde öyle küçük farkla küçük farkla değil Hatay’ı yüzde 60 ile almaya buradan ant içiyorum, söz veriyorum. Şu anda Hatay’da 7 ilçede rezerv alan krizi yaşanmakta. Zemin etüdünde bir sorun yoksa, zemin sağlamsa biz hak sahiplerinin haklarının orada ya da çok yakında yani orayı ranta çevirip, birileri için rezerve edip, depremzedelerin başka yerlere yollanması asla kabul edemeyeceğimiz bir durumdur. Bunun için sosyal devlet olarak bakmak, haklara saygılı olmak lazım. Ayrıca biz seçimlerde Hatay’daki her bir deprem konutunun, bir aileye tek konutun bedava verileceğini söylerken, birileri bir yıl içinde evlere girme garantisi veriyordu. 1 yıl içinde 100 depremzededen sadece ve sadece 11’i şu ana kadar evlere girebilmiş durumda. 89’u konteynerde ve çadırda. 1 yılın üstünden de neredeyse 2 ay geçti. O söz tutulmadığı gibi biz olsaydık bedava olacak evler. Örneğin Antakya’nın 600 Evler bölgesinde bir mütevazı deprem konutu için 6 milyon 750 bin lira vatandaştan para istenmekte. Taksitlendirilip, faizlendirilip dünyanın borcu insanların sırtına yüklenmektedir. Bunu takip ediyoruz. Bu bir sosyal devlet değildir. Önümüzdeki günlerde bu konuyu siyasi muhataplarımla görüşeceğim. Ancak zeminde sorun yoksa, yerinde dönüşüm ve yerinde o mahalle ve mahalde konut verilmesini çok dikkatle takip edeceğiz. Rezerv alan bilimsel yapıldığında saygı duyduğumuz ama sağlam zeminde de olsa ben sizi değersiz bir yerde rezerv alana attım, burasını yandaşa rezerve ettim rezaletini deşifre edeceğim. Metrekare metrekare göstereceğim. Buna asla kalkışmayın ve kul hakkına girmeyin. Kul hakkını da yedirmem Hatay’ın hakkını da yedirmem.”

“MESUT KOCAGÖZ’Ü ÖZGÜRLÜĞÜNE VE KEPEZ’E KAVUŞTURUN”

“Kepez Belediye Başkanımız AKP döneminde yapılan bir teleferiği işleten şirketin geçmişte genel müdürü olduğu için, sonra ayrıldı, üstüne 3 kere denetim geçirilmiş, bakım geçirmiş olan teleferikte maalesef bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Biz suçluların, kamu görevlisi de olsa kovuşturulmasını, soruşturulmasını ve suçluysa cezalandırılmasını savunuyoruz. Başkanımız kendinden sonra 3 kez denetlenmiş kazadan sorumlu. Olacak iş değil. Tutuklama siyasi ama şimdi itirazlarımız da reddedilmişti. Delil durumu değişti. Yeni bir video ortaya çıktı. Videoda görevli arızayı görüyor, sistem otomatik kapatıyor. Bir süre telefonla konuşuyor. Bakıyor, sistemi açmaması gerekirken, bilirkişi raporu, bize iletilen raporlar o yönde. Aksi bir şey varsa onun da hakkına girmek istemem. Manuel çalıştırıyor ve kaza oluyor. Hemen durdurup koşarak ayrılıyor oradan. Maalesef dosyada sistemin otomatik kapattığı, yani kontrolü, bakımı yapılmış, kontrolörler sorun yok demiş. Hata olunca kaza olmuyorsa sistem çalıştı demektir. Onu manuel başlatan kişinin ifadesi. Efendim, o kişi şöyle bir ifade vermiş. Seçimler yaklaşıyordu, seçimlerden önce teleferik hemen çalışsın dediler. 3 aylık olması gereken bakımı 15 günde yaptırdılar. Sorumlusu Mesut Kocagöz’dür diye yapıp, o ifadesiyle, oysaki genel müdür filan değil o sırada Kepez Belediye Başkan adayı. Meğer ortaya çıkıyor ki sistem durmuş, bu ifadenin sahibi çalıştırmış. Şimdi mutlaka yeni bir itiraz yapılacak, artık vicdan diyorum. Artık insaf diyorum. Yeter artık birazcık edep diyorum. Mesut Kocagöz’ü özgürlüğüne ve Kepez’e kavuşturun diyorum.”

“TUZLUCA’DA PUSU VE TUZAK”

“Iğdır Tuzluca’da daha önce de başka belediye başkanlarına yapılan bir hukuksuzluk CHP’ye uygulandı. Belediye Başkan adayımız Cemal Kurnaz. Aday adayı oldu, dosyasını aldık, her şeyi tamam. Aday gösterdik, incelendi, aday olmasında engel olmadığına ilişkin temiz kağıdı dosyasına girdi. İlçe seçim kurulu baktı ve aday yaptı. Askıya çıktık ve ilan edildi adaylıklar. İtiraz olmadı, adaylıklar kesinleşti. Tuzluca’dakiler gittiler, kendisine partimizin adayı olarak oy verdiler. Seçimden sonra bu kişi belediye başkanı olamaz itirazıyla mazbata kendisine verilmedi, ikinciye verildi. İkinciye mazbata verildi. Seçimi yenilese haksızlık ama hiç olmazsa Tuzluca’nın yeniden karar vermesi sağlanacak. Madem engel bir hal var ki yok. Sen bunu nasıl biliyorsun, zamanında görmeyip aday yapıyorsun? CHP’nin başkasını aday göstermesini istemiyorsun. Tam pusu ve tuzak. Bu hukuksuzluk akıl alır gibi değil. Mazbatayı alan kişi de nasıl oluyorsa arkadaşlar kendinizi yerine koyun. Seçime girmiş, ikinci olmuş. Başka bir parti seçilmiş, bana ver diye itiraz ediyor, ikinciye mazbata veriliyorlar. Bu ikincinin mazbatasını alan kişiye de partisine de derhal bu haksızlığı durdurmak, istifa etmek ve seçimlerin yenilenmesini sağlamak gerekir. Ben CHP böyle bir mazbata alsa, alana derim nasıl yaptın bunu derim. Ama birileri içlerine sindiriyorlar. Akıl alır gibi değil. Biz CHP olarak 31 Mart yerel seçimlerindeki sonuçlardan sonra o günden bugüne durmadan milletimizin karşısındayız. Başarıyı nasıl okuduğumuzu, bu başarı öyküsünde kimin nasıl haklarını teslim ettiğimizi, bunu zafer değil görev olarak gördüğümüzü, zaferin bu ülkeyi yeniden demokrasiye kavuşturduğumuzda, bu ülkeyi yeniden hukuk devleti yaptığımızda, bu ülkeyi kuvvetler ayrılığının olduğu, yasama, yürütme ve yargının tam birbirinden bağımsız olduğu günde ve bunun doğal sonucu olarak, güçlü bir parlamento ile bu ülke zenginleşmeye başlayınca, insanların can ve mal güvenliği sağlandığında, bu ülke kurucumuzun gösterdiği hedeflere yürürken, hem ekonomide doğru işleri yaparak, hem de zaten demokrasinin geldiği bu güzel ülkeye her yönüyle yatırımın arttığı, herkesin güvenle gelip yatırım yapabildiği, paranın başka ülkelerde değil buralarda değerlendiği, yoksulluğun hem acil sosyal devlet tedbirleriyle, hem de kalkınma ekonomisiyle tarihe karıştığı gün o zaman biz zaferi kazanmış, kendimizi kutlamaya hak eder durumda göreceğiz.”

“BENİ SEVEN ARKAMDAN GELSİN”

“Milletin yüzü gülmeden sevinmeye hakkımızın olmadığını biliyoruz. Bu sorumlulukla davranıyoruz. Şimdi bir büyüğümüz biz gülmeyi unutmuştuk, size ve ekibinize teşekkür ediyoruz dedi. Örnek teşkil etmemek üzere atılan lafları bir kerelik alkışladık. Ben de alkışlıyorum ve çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Milletin sesini duyarak siyaset yapacağız. Meydanda, alanda olacağız. Hak arayan kimse yanında olacağız demiştim. Yarın 25 Nisan. 29 Şubat’ta da CHP olarak Çorlu’daydık. Hak arayan annelerin, evlatların, eşlerin yanındaydık. Seçim gündemini geride bıraktık, canı yanan annelerin yanında olmaya gideceğiz. Ben 29 Şubat’ta oradaydım. Birileri seçimden önce o kararı açıklamaya cesaret etmediler. Korkum odur. Davayı bugüne ertelediler. Yarın 25 Nisan, o gün demiştim ki o gün orada yaptığım açıklamada. 25 Nisan’da güçsüz olacağımızı sanmayın, 31 Mart’ta daha da güçlenerek 25 Nisan’da burada olacağım. Bugünkü 100 kişiye bakıp da korkmayın, 25 Nisan’da çok daha büyük bir kalabalıkla burada olacağım dedim. Yarın Çorlu’da sabah 09.00’da Santral Park’ta buluşarak, annelerin arkasında, onların haykırışlarına eşlik etmek için, barışçıl yürüyüş hakkını kullanarak, onlarla birlikte mahkeme salonuna doğru belirlenen güzergahta yürüyeceğim. Çorlu’ya yakın olan herkesten, vakti olan herkesten, sözüme değer veren herkesten ricamdır. Yarın Çorlu annelerini yalnız bırakmayın. Beni seven arkamdan gelsin. Bundan sonra hiçbir suni gündemle meşgul değiliz. Bu Pazar vekillerim, genel başkan yardımcılarım atanmayan öğretmenlerle birlikte Ulus’tadır. Yarın Çorlu’dayız. Çok yakında Türkiye’deki bütün emeklilerle birlikte emeklileri açlığa mahkum eden, 10 bin liraya isyan için mitingdeyiz ve eylemdeyiz. Emekliyle birlikteyiz, staj mağduru, çıraklık mağduru, emeklilikte kademe bekleyenlerle birlikteyiz. Çiftçisi, esnafı, memuru, işçisiyle, Türkiye’nin birinci partisi olarak, bu Meclis’in şimdilik ana muhalefet partisi olarak onlarla birlikte olmaya, onlarla birlikte yürümeye, seslerini duyurmaya, haklarını almaya geliyoruz. CHP ayağa kalkmıştır. Ülkeyi ayağa kaldıracağız, biz kazanacağız Türkiye kazanacak. Türkiye ittifakı kazandı, Türkiye kazandı.”