CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında Konuştu: “Şantajcıya Prim Vermeyiz”

Haber Tarihi: 20.02.2024

-“MUHALEFETE DEĞİL İKTİDARA MUHALEFET EDECEĞİZ”

-“GİDİN, BU SEÇİMİ KAZANIN”

TBMM Grup Toplantısında konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan’ın sosyal medya üzerinden CHP seçmenine seslenmesine tepki gösterdi. Genel Başkan Özgür Özel, “Ey Erdoğan, sen değil miydin Hatay’da ‘Belediye başkanı benden olmazsa hizmet gelmez, mahzun kalırsınız, bakın Hatay mahzun kalmadı mı?’ diyen. Bu taş kalplinin kalbindeki taşın yumuşadığına inanacak enayi var mı karşında? Ordu’ya, ‘Tayyip Erdoğan varsa doğalgaz var, yoksa doğalgaz yok’ diyen şantajcıya prim verecek birisini görüyor musun karşında? CHP’ye ayna tuttuğunda o aynayı sana çevirirler” dedi. İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’in açıklamalarına yanıt vermeyeceğini tekrar eden Özel, “Muhalefete muhalefet etmek yerine iktidara muhalefet etmeye devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, grup toplantısında konuştu. Genel Başkan Özgür Özel, gündemdeki konulara ilişkin önemli mesajlar verdiği konuşmasında, “Erzincan İliç’teki altın madeninde 9 emekçimizin toprak altında kalmasının üzerinden tam 1 hafta geçti. CHP olarak başta Erzincan Milletvekilimiz Sayın Sarıgül olmak üzere bölgeye derhal 2 genel başkan yardımcımız ve 3 milletvekilimizden oluşan bir heyet görevlendirdik. İlk andan beri oradaydılar, bir ön rapor yazdılar. Ardından raporlarını olgunlaştırdılar. Şu anda da genel başkan yardımcımız ve 2 milletvekilimiz bölgeyi takip ediyor. Tabii televizyonlarda, gazetelerde haberi bir toprak kayması, bir heyelan, kaçınılmayacak felaket gibi göstermeye çalışan iktidar medyası var. Orada yaşanan bir heyelan ya da toprak kayması değildir. Orada yaşanan, işlenen madenden arta kalan yığınların liç halinde üst üste konmasından oluşan yapay bir dağın hesapsızca oluşturulmuş yapay bir dağın çökmesi, kaymaya başlaması, önüne kattığı her şeyi altına alarak 9 canı ölüme sürüklemesidir. Orada üst üste parayı istifleyenlerin insan hayatını hiçe sayarak maden atıklarını bir yerde dağ şeklinde istiflemesinin sonucudur. Bir yanda birileri para kazanırken zenginliğine zenginlik katarken 9 vatan evladı şu anda durdurulan arama ve kurtarma çalışmaları ile ümitlerin neredeyse tükendiği noktada bu para kazanma hırsının kurbanı olmuşlardır” dedi.

“BU DAĞ BİR GÜN BAŞIMIZA BELA OLACAK”

İliç’te arama ve kurtarma çalışmalarını dikkatle takip ettiklerini kaydeden Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Arama ve kurtarma çalışmalarını dikkatle takip ettik. Hem etkisizliği, hem çaresizliği gözlerimizle gördük. Ben milletvekili arkadaşlarımızın ulaştırdığı ön raporu okuduğumda geçmişte yaşadığım bir felaketin travması ile bir kere daha tanışmış oldum. Soma’da 301 madencimizi kaybettiğimizde 4 gün boyunca maden ocağının ağzında acılı anneler, eşler, çocuklar, babalarla birlikte beklerken hep ağlamaların arasında, ağıtların arasında Allah’a yakarışların arasında şunları duyuyorduk, ‘Söylüyordu, söylüyordu. Maden çok sıcak diyordu. Çizmelerim yarıya kadar ter doluyor, 4-5 saatte bir boşaltıyorum, yoksa yürüyemiyorum, ayağım kayıyor diyordu. Akşam geliyordu, uyku uyuyordu ama uykusunu alamıyordu. Başının ağrısı hiç geçmiyordu. Hep bu maden bir gün başımıza bela olacak diyordu.’ Sözleri hala kulağımdayken ön raporu açtık. Son günlerde basına konuşmasının, sivil toplum örgütlerine konuşmalarının, büyük şehirlerden dayanışma için gitmiş sosyal hizmet görevlilerini, psikologların bile ziyaretine, temasa engel olunan ailelerin ön raporda söyledikleri, ‘Bu dağ bir gün başımız bela olacak. Yığın, yığın, yığın nereye kadar. Çatlaklar oluştu, vallahi bir kayarsa hepimizi önüne katar, altına alır, burada kimse kalmaz. Burada hiçbirimiz kalmayız.’ Bunları görünce ve o alanda zaman zaman 600-700 kişinin birden çalıştığı düşünüldüğünde, 9 kayıp çok büyük, yüreğimizdeki acı çok büyük ama nasıl bir büyük felaketin daha kenarından geçtiğimizin, bu sefer belki 2 Soma faciasını bir anda yaşayabileceğimiz bir felaketten son anda belki kurtulduğumuzun da hepimizin bilincinde olması lazım” ifadelerini kullandı.

“HAKSIZ ŞEKİLDE GÜNDEMİ DEĞİŞTİRİYORLAR”

“Bu mesele İliç meselesi aslında, normal şartlarda herhangi bir demokraside turnusol kağıdı gibidir” diyen Özel ayrıca şunları söyledi:

“Bu yaşandığında iktidarın öyle özeleştiri yapması, yapmıyorlar ama özeleştiri yapması da onları kurtaramaz. Dilemiyorlar ama özür de onları kurtaramaz. Değil bir bakan, başka bir ülkede olsa Başbakan, Cumhurbaşkanı istifa etse ancak yeridir. Çünkü bu İliç’i ilk kez duymuyoruz. Bu İliç, Erzincan İliç’teki altın madeni yılların çevre mücadelesinin, yılların demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin ve CHP’nin bizzat çevreden sorumlu genel başkan yardımcılarımızın geçmişte gidip orada açıklamalar yaptığı, tehlikelere dikkat çektiği bir yerdir. Siyaset, haklı çıkanın söylediği, doğru olanın karşılığını gördüğü, haksız çıkanın da hesabını verdiği bir müessesedir esasen. Ama öyle bir medya düzeni, öyle susturulmuş sesler, öyle bastırılmış sesler ve öyle haksız şekilde gündemin değiştirilmesiyle karşı karşıyayız ki grup kürsümüzün hemen tüm televizyonların yayında olduğu ilk dakikalarında bunları ifade etmeyi çok önemli görüyorum.”

“AFFEDİLEN VERGİ 222 MİLYON LİRA”

“Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, MHP’nin değerli seçmenleri yıllarca ‘hain’ dedikleri, ‘provokatif’ dedikleri, ‘Marjinal gruplara CHP destek veriyor’ dedikleri, o Çevre Mühendisleri Odası, akademik odalar, çevreciler, CHP’liler hep tehlikeye dikkat çekti. Bundan 3 yıl kadar önce orada siyanür sızıntısı oldu. Buna karşılık ortalık ayağa kalktı, göstermelik 3 aylığına durdurdular madeni. O günkü durdurma, kapatmaya dönüşse bu felaket oluşmayacaktı. O madeni durdurdular, incelediler, suçlu buldular, o madene tam 16 milyon 440 bin lira ceza kestiler. İlk duyunca büyük para, caydırıcı diye düşünüyorsun. Bu ceza 16 milyon 440 bin lira kesildi sadece aylar sonra bu Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bazı şirketlere vergi affı getirdiklerinde bu şirket de yararlandı. Bu şirkete kesilen ceza 16 milyon küsur, affedilen vergisi 222 milyon lira. İliç’i zehirlemenin, siyanürü sızdırmanın, insanların canına kastetmenin cezası 16 milyon lira, birkaç ay sonra burada kendilerine yapılan kıyak 222 milyon lira. Yani bütün vatandaşlarımız duymalıdır, bilmelidir ki Recep Tayyip Erdoğan onun haberi olmadan 222 milyon lira değil 2 milyon lira Türkiye’de el değiştiremez. 222 milyon lira bunların cebine para konulan maden, İliç ve Erzincan’ın zehirleyen madenlerdir. Bu madenler önce izin alıyorlar, almış, ÇED raporu düzenlenmiş, küçük bir izni sonra büyütüyorlar. 4-5 kat büyümek için başvurduğunda bir Çevresel Etki Değerlendirme Raporu hazırlanmış. O raporun altında bir imza var. Bakan Murat Kurum. Biz Murat Kurum’a bu sorumluluğunu hatırlatıyoruz. Murat Kurum hiç üstüne alınmıyor. Onu atayan Recep Tayyip Erdoğan hiç bu konulara girmiyor.”

“BAHÇELİ DİKKATİNE, TÜRKİYE’NİN VİCDANINA SUNUYORUM”

“En nihayetinde bugün Devlet Bahçeli gelmiş diyor ki ‘Murat Kurum görevini layığı ile yapmıştır. Oradaki hata verilen raporu düzenleyenlerde, altına izin için imza atanlardadır. Murat Kurum’un konuyla alakası yoktur.’ İstanbul’u yönetmeye talip Cumhur İttifakı’nın adayı Murat Kurum söz konusu olunca Sayın Bahçeli, ‘Kurum’un konuyla alakası yok’ dedi. Bunu basın aracılığı ile Sayın Bahçeli’nin dikkatlerine ve tüm Türkiye’nin vicdanına sunuyorum. Bu, oradaki madenin 5 kat büyümesine izin veren, bugünkü felakete onay veren rapor. Burada yazıyor. Altında Devlet Beyin dediği gibi Mehrali Ecer, ÇED Değerlendirme İzin ve Denetim Genel Müdürünün izin ve imzası var. Bakın bu kırmızı ile kare içine aldığımız yerde ne yazıyor? İmzayı bakan adına Genel Müdür atıyor. Ey Devlet Bey, siz devleti bilen, devlet geleneğini, işleyişini bilen bir partinin genel başkan olarak bakanın benim adıma, kalem benim, mürekkep benim, yetki benim, izin benim, benim yerime imzayı sen at dediği genel müdürün imzasından Bakan Murat Kurum’un sorumlu olmadığını söylüyorsun. Oysa belge imzanın Murat Kurum adına atıldığını, buradaki meselenin tek sorumlusunun Murat Kurum olduğunu söylüyor. Ben vatandaşlarımıza söylüyorum, eğer bakan adına atılan bu imza ile İliç’te bunlar yaşandıysa, hala bu bakan bundan sorumlu değil diyorsa ben bunu sizlerin vicdanınıza havale ediyorum.”

“DEVLETİN PAYINI DÜŞÜRDÜLER”

Ekonomideki göstergeler ve iktidarın vatandaş üzerinden kazandığı tutarlara da değinen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Şimdi gelelim işin Tayyip Beyin en sevdiği kısmına. Ekonomi kısmına. Geçtiğimiz günlerde mezarı başında birinci ölüm yıl dönümünde Sayın Baykal’ı andık. 35 yaşında milletvekili, 36 yaşında Maliye Bakanı, 39 yaşında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanıydı. 1978’de Ecevit hükümetinin Enerji, Tabii Kaynaklar Bakanıydı. Yaptığı bir iş, CHP’nin tarihindeki en önemli işlerden bir tanesiydi. Geçmişteki madenlerin talan edilmesi, yağmalanması, verilen bir takım yandaş şirketlere peşkeş çekilmesine Bülent Ecevit hükümetinin 39 yaşındaki bakanı Deniz Baykal ‘dur’ diyecek, bütün madenleri kamulaştıracaktı. O gün Anayasa’ya uygun bir karar verildi çünkü Anayasa halen ‘Madenler devletindir’ der. Ama o dönemde bir yolu ile madenler özel sektöre açılmıştı, Baykal durdurdu. 1985 cunta sonrası, 1983’te seçimlerden sonra gelen ANAP hükümetinde madenlerde yavaş yavaş yeniden özel sektöre açılmaya başlarken, Türkiye’de çıkarılacak her madende yüzde 10 devlet hakkıdır diye madde kondu. Yüzde 100’ü devletinken yüzde 10 devlet hakkı hiç yeterli bir şey değil, kökünden itiraz ederiz ama o tarihte yüzde 10. 2004 yılına kadar böyle devam etti. 2004 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi devlet hakkını yüzde 2’ye indirdi. 100 birim maden çıkarıyorsan, 98’i senin olsun 2’sini bırak yeter. 2010 yılında yüzde 2’lik devlet hakkı yüzde 4’e çıkarıldı, aynı aşamada yüzde 50 yabancı şirketlere teşvik verilir diyerek yüzde 2’ye indirildi. 2019’da ise bir çizelgeye bağlandı ve devletin yapabileceği indirim de yüzde 75’e kadar çıkarıldı. Yani altın fiyatına göre devlet hakkı yüzde 1 de olabiliyor, yüzde 12 de olabiliyor ama yüzde 75 indirim yapmak suretiyle yüzde 1’i yüzde 0,25’a dahi indirebiliyorlar. Çünkü bu hesaba göre nasıl oluyor? Eğer altının fiyatı dünyada düşüyorsa, ‘Türkiye’de ne oluyor’ dersiniz ki hakkımızı korumak için devlet hakkı artıyor. Altının fiyatı düşüyorsa Türkiye’de devlet hakkı da düşüyor. Çıkaran şirket 100 lirasının 98 lirasıyla gidip de para kazanırken altın fiyatları düşüşteyse ‘Aman sana 98 yetmez, benim yüzde 2’den, yüzde 1’den sana daha fazlasını vereyim’ diyerek çizelgeye göre payımızı düşürüyorlar. Böyle taksimatı kuzuya karşı kurt yapmaz. Bu yüzden halkın uzun vadeli çıkarları yerine ayrıcalıklı grupların kısa vadeli çıkarlarını üstün tutanların, hukuki denetim mekanizmalarını ortadan kaldıranların, ülkeye ve ekonomiye değer katmak yerine birilerine rant yaratanların nasıl hem ekonomimizin canını okuduklarını, hem de 9 canımızı nasıl felakete sürüklediklerini hep birlikte yaşadık. Bunu takip etmeye devam edeceğiz. Ama bu sorunları herhangi bir muhalefet partisi çözemez. Bu sorunları sadece ve sadece 1978’in morali ile 1978’in gücüyle, Bülent Ecevit’in cesareti, Deniz Baykal’ın kararlılığı ile CHP çözer. Üretimi ve toplumsal refahı değil de rantın peşine düşülen, aklın ve bilimin değil küçük çıkar gruplarının faydalarının gözetildiği bir ekonomi düzeni içinde yaşıyoruz. Gelinen aşamada artık ekonominin başındakiler de gerçekleri saklayamaz hale geldiler” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmayı şöyle sürdürdü:

“AYRICALIKLI BİR ZÜMRE OLUŞTU”

“Geçmişte büyük ve bilinçli hatalar yapıldı. Şimdiki yönetim irrasyonel dönem diyor. Yani akıl dışı dönem. Şimdi yaptıklarına da sözde rasyonel diyorlar. Elbette geçmiştekiler gibi irrasyonel değil ama şunu unutmamak lazım. Bir takım çıkar grupları, dudak uçuklatan teşviklerle, başka kimseye verilmeyen ucuz kredilerle, hatta teşvik diye aldıkları kredilerle aldıkları gayrimenkullerin onlarca kat değerlenmesiyle, hem üretimi sekteye uğratıp hem bir başka yerden zenginleşen ayrıcalıklı bir zümre oluştu. Bu zümrenin en büyük karlarından bir tanesi bu ülkenin geleceğine inanmayan, Türk parasına inanmayan, Türk parasının değer kaybedeceğini gören, dolara sarılan bunlara şunu söylediler. ‘Aman aman siz dolar almayın, biz size kur korumalı mevduat yapalım, siz paranızı TL’de tutun, dolar böyle 10 lirayı geçerse milli felaketti, 18 oldu ve 25’e gitmesin. Ama doların artma ihtimalini de biz size sigorta edelim. Ne yapalım, kur koruması sağlayalım. Faizi verelim, cebinize koyun, eğer dolar beklenin üstüne çıkarsa, faiz gelirinizi aşarsa aradaki farkı da biz verelim’ dediler. Verdiler mi, verdiler, farkı aldılar mı, aldılar. 200 milyar liraları aldılar. Peki kim ödedi? Biz ödedik. Ücretliler, garibanlar, emekliler ödedi. Bu ülkenin Hazinesinden ödediler. Bu ülkenin bütçesinden ödediler. Bir grup, elindeki para ile devleti tehdit eden, Türkiye’nin geleceğine ve Türk lirasına güvenmeyenlerin şantajlarına, ‘Siz durun oturun yerinizde, bu garibanlardan alır size veririz’ dediler. Şimdi onlar keyiflerini çatarken, gelirlerine gelir katarken 1 Nisan sonrası acı reçete konuşuluyor. Bütün dünya piyasaları, bütün ekonomistler, 1 Nisan’dan sonra Türkiye’nin sıkı para politikası uygulayacağını, kemerleri sıkacağını, yoksulun daha yoksullaşacağını, dolaylı vergilerin artacağını, milletin gırtlağına çöküleceğini, acı reçete, ilaç ve şurubun garibana yoksula dayatılacağını, o tarihten sonra Türkiye ekonomisinde yabancı yatırımcılar için yeni fırsatlar çıkacağını konuşuyor. Peki böyle bir felakete doğru gidecek miyiz, yoksa 1 Nisan meselesini 31 Mart akşamı kendi lehimize çevirecek miyiz?”

“GÜCÜNÜZÜ BU HÜKÜMETE GÖSTERİN”

“31 Mart seçimleri, yerel seçimler olmasının hem demokrasi açısından, hem ülkenin kuvvetlerinin dengesi açısından önemi bir yana 31 Mart akşamının bambaşka bir önemi daha var. Yoksullar için, garibanlar için, emekçiler için, emekliler için eğer bu iktidar gücüne güç katacak olur, beklediği desteği görecek olursa ya da beklemediği bir hezimetle cezalandırılıp ‘Ne oluyoruz yahu, vatandaş bizden desteğini çekiyor’ diye sert bir uyarıyı almazsa bu gidişata bir kırmızı ışık yakılmaz, bu hükümete bir sarı kart gösterilmezse, 1 Nisan’dan sonrası felakettir. Ancak emekçiler, emekliler, yoksullar, işsizler kendi geleceklerine sahip çıkacaklarsa, ‘Hükümetin durumu garanti değil. Bizi ezerse onu oradan indiririz’ diye ilk mesajı 31 Mart’ta verirse herkes ayağını denk alacak. Ben vatandaşlarımıza 4 yıl boyunca bir daha seçim olmaması, 4 yıl boyunca zenginin kayrılması, sizin yine sömürülmeniz, 10 bin lira gibi en düşük emekli maaşına mahkum edilmezin önünde son silahınız, son çareniz, gücünüz ve kullanırsanız son yetkiniz 31 Mart seçimleridir, gücünüzü bu hükümete gösterin. Sizi buna davet ediyorum. Somut veriler çok önemli. Aslında sahada görüneni, hani çok konuşmayı sevdikleri OECD verileri üzerinden bütün dünyanın kabul ettiği veriler ve raporlar üzerinden bir kez de buradan ifade edelim. OECD 2015’teki ev kiralarını 100 birim kabul ederek, geçen seneye kadar ki yani 2023 ev kiralarını karşılaştırmış. Koca bir endeks var. Endeksin en tepesinin bir altında bir tanıdığın yönettiği ülke var. Macaristan. Tayyip Erdoğan’ın yakın dostu Orban’ın memleketi. Macaristan’da 2015’ten 2023’e konut kiraları OECD ülkeleri içinde en çok artan ülke olmuş. 100’ken 170 olmuş. Yüzde 70 artmış konut fiyatları. Orban’ın üstünde sevgili dostu, birincilik kürsüsünde Recep Tayyip Erdoğan ve maalesef onun yönettiği Türkiye var. O hesaba göre Türkiye ortalaması köyler, beldeler, küçük şehirler dahil yüzde 530. 5,3’e. Orban’da 100 liradan 170 liraya çıkan kira, Macaristan’da 170’e çıkan ve bütün OECD ülkelerinin en kötüsüyken bizde 530 lira. Tam 5 kat artmış. 2024 dediğinizde rakam 7 kata çıkıyor. Ama hepiniz yaşayarak biliyorsunuz ki 2015’ten bugün 8-9 yıldaki artış Türkiye ortalaması 7 kat olsa da İzmir’de rakam 11 kat, Ankara’da 13 kat, İstanbul’da 15-17 kat kiralar artmış. Kötü yönetilen Macaristan’da yüzde 80’ken, yani 100’e 180’e varıyorken Türkiye’de bu rakam tam 17-18 kata kadar varıyor. İşte kiracının isyanı, ev sahibi ile arasındaki sürtüşme, hepsinin sebebi birilerinin zenginin cebine para koyması, onların konut stokların kendi portfolyolarından toplamaları, konut fiyatlarının ve kiraların artışı, vatandaşın elindeki paranın bir anda erimesi. Şu anda oturduğu 4 bin lira kirası olan konuttan çıkanın en kötü ihtimalle 30-35 bin liraya benzer yerde kira bulduğu, bu iş İstanbul’daysa bunun 45-50 bin liralara kadar çıktığı bir süreçteyiz. Bunu bizim söylememiz, sizin sahada yaşamanız ayrı ama OECD’nin raporu son derece çarpıcı.”

“GEÇMESEK DE DEVLETİN ÜSTÜNÜ TAMAMLADIĞI YOLLAR”

“Köprü geçişleri ile ilgili rakamlar ortaya çıktı. Vatandaşın cebinden çıkanların sanki AK Parti’nin bir fahri hizmetiymiş gibi AK Parti hükümetinin vatandaşa lütfu gibi gösterildiği bir iletişim sürecinin içindeyiz. ‘Şerit şerit yollar yaptık, köprüler yaptık, otoyollar yaptık’ diye övünüyorlar. Yaptıklarının sanki vatandaşa maliyeti yokmuş gibi, çünkü sık sık diyorlar. ‘Vatandaşın cebinden herhangi bir para çıkmadı.’ Oysa tamamına geçiş garantisi verilmiş bu köprülerin, otoyolların. Ocak 2023’te bize maliyeti 14,2 milyon liraydı, Ocak 2024 gerçekleşmesi yüzde 157 artışla 36,5 milyon lira olmuş. Yani geçiş garantisi verilen, geçmesek de devletin üstünü tamamladığı bu yoldan ve köprüden vatandaş sadece ocak ayında 36,5 milyon lira gibi bir parayı ödemiş. Burada şimdi bir hakkı teslim etmek lazım. Bu memlekette iyi işler oluyor, kötü işler oluyor. İyi işleri AK Parti yapıyor, kötü işleri devlet yapıyor. Örneğin Oslo görüşmelerini devlet yapıyor, bölünmüş yolları AK Parti yapıyor. Şimdi Osmangazi Köprüsü, Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Osmangazi Köprüsü’nden ceberut devlet 290 lira geçiş ücreti alıyor. Cumhurbaşkanımızın açtığı Avrasya Tüneli’den tek geçiş, devleti yöneten lanet adamlar yüzünden 80 liraya çıkmış. Gebze-Orhangazi-İzmir Yolu ne güzel Tayyip Beyin kullandığı araçla açılmıştı, vatandaşımız bedava binsin. 710 lira para alıyor devletimiz bundan. Malkara- Çanakkale Otoyolundan 410 lira ücret alanlara yazıklar olsun. Reisin haberi olsa çok kızar.”

“EMİNE HANIMININ BİLEZİKLERİNİ Mİ BOZDURDUN” HATIRLATMASI

Bu ülkede iyi bir şey yapılıyorsa, hepimizin emeği ile emek emek biriktirdiğimiz paralardan ödediğimiz, kazandığımız paradan ödediğimiz vergi ile hepimizin anamızın ak sütü gibi alın teri ile yapılıyor, övünmesi birilerine ve cefası bizim üzerimize olamaz. Tayyip Erdoğan övünüyordu arkada da bütçe konuşmasında, şunu yaptım, bunu yaptım diye. Rahmetli Kamer Genç dedi ki ‘Konuşma yahu. Sanki Emine Hanımın bileziklerini, oğlanların sünnetinde takılan altınları mı bozdurdun yaptın? Bu milletin parası ile yaptın.’ 14 Mayıs seçimleri öncesi Recep Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin, Cumhur İttifakının temel söylemi şuydu, ‘Biliyoruz’ demiyorlardı ama bildiklerini herkes biliyordu. ‘Evet, yoksulsun, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike çok büyük bizimle gelmelisin, benim arkama geçmelisin, yoksa ezanı susturacaklar, bayrağı indirecekler, ülkeyi böldürecekler.’ Bu korku edebiyatı ile yüzde 51,5’a 48,5’lik sonuçla yoksul, borçlu, işsiz, güvencesiz vatandaşı korkuta korkuta oylarını aldılar. Aynı Hitler gibi. ‘Alman çocuklarının tereyağına değil güçlü büyük Alman tanklarının gres yağına ihtiyacı var’ deyip Almanya’yı sürüklediği felaket gibi ‘Tehlike büyük, ezanı susturacaklar, açlığa katlan, pusulayı katla, oyu bana at, halledeceğiz.’ Vallahi buna inanan oldu, inanmayan oldu ama herkes biliyor ki seçimin sonucuna çok ciddi etkisi oldu. Şimdi geldiğimiz noktada o susmasın ezan diye oy atılıp da bu memlekette açlık ve yoksulluğa mahkum olanların günde 5 vakit dinlediği ezanı okuyan müezzinler, namazı kıldıran imamlarımız var ya, bunların sendikası var. Diyanet-Sen, geçen sene bu sendikanın acayip hakkını yediler. Dediler ki bütün memurlar promosyon alır, bunlara gelince ‘Sen faizsiz banka ile çalış…’ Faizsiz banka da hazır kıstırdım diye diğerlerinin 10’da biri kadar promosyon verdi. Diyanet- Sen mücadele etti, dava kazandı, üst mahkemeden bozdurdular. Hep haklarını yediler. O Diyanet-Sen bir araştırma yapmış. Araştırmanın şu kısmı inanılmaz. Diyanet- Sen üyesi, bu devletin memuru imam ve müezzinlerin tam yüzde 80’i Diyanet İşleri’nde torpil olduğunu düşünüyor. Torpil. Ne demek torpil? Torpil liyakate değil sadakate önem vermek demek. Ne demek torpil? Bir siyasi partiyi kayırmak, şüphesiz kul hakkı yemek. Bu imam ve müezzin, bu imam Cuma günü hutbede çıkıp da ne okuyor? Hadisi şerifleri okuyor, sura, ayet okuyor değil mi? Günde 5 vakit oradan okunan ezan Hz. Muhammed’in ‘Çık oku bakalım toplansınlar namaz kılalım’ dediği günden beri okunuyor. Peki o Hz. Muhammed ne demiş, ‘Herhangi bir işi ehil olmayana verdiğinde kıyameti bekle.’ Bakın bu hadis Hz. Muhammed’in hadisi. Bunu okuyan ve söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin imamları. Bunu tekrar etmek vazifeleri. İnanarak tekrar ediyorlar, iman ederek tekrar ediyorlar. Bunların yüzde 80’i ‘Bu ülkede liyakat yok torpil var’ diyor.”

“CHP HER ZAMAN HAZIRDIR”

“Çıkıyorlar, hep birlikte uzun konvoylarla, 300 araçla cami ve cumaya gidiyorlar. Cuma namazında imam efendi çıkıyor, Nisa Suresi’nin 58’inci Ayetini okuyor. Ne diyor o ayet, ‘Şüphe yok ki Allah size emanetleri ehline vermenizi ve hükmettiğiniz zaman adalet ile hükmetmenizi emreder.’ Nisa Suresi 58 bunu söylerken, bunu camide okuyan 100 imamdan 80’i ‘Bu ülkede torpil yapılıyor’ diyor. Artık bu noktadan sonra sözün bittiği yerdeyiz. Bunu bütün vatandaşlarımıza anlatmak, bu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘Ezanı durduracaklar oyu bana ver ey gariban’ dediklerine bunun nasıl bir sömürü, hile olduğunu anlatmak hepimizin boynunun borcudur. O imamın, müezzinin onca emeği ile verdiği mücadelenin sonunda ki zaman zaman aldıkları maaş çok görülür. Çünkü ülkede 10 bin lira emekli maaşı var, 17 bin lira asgari ücret var. 35-40 bin lira maaş alınca herkes onu söyler. Diyanet- Sen araştırmasına göre Diyanet İşleri personelinin imamı, müezzininin yüzde 45’i yoksulluk içinde, sefalet içinde olduğunu, her geçen gün yoksullaştığını söylüyor. Bu yüzden bundan sonraki süreçte herkes şunu bilsin ki bütün vatandaşlarımız. Biz iktidar olursak ezanı sustururlar dedikleri CHP, o ezanı okuyan müezzinin hakkını savunmaya, vatandı böldürür dedikleri CHP, orada canı pahasına nöbet tutan uzman çavuşun, sözleşmeli erin hakkını savunmaya, bayrağı indirecekler denilen CHP günü gelirse o bayrak için can verecek milliyetçiliği göstermeye her zaman hazırdır.”

“AKŞENER’İN CANI SAĞ OLSUN”

“Herhangi bir şey söylemeyeceğim ama dışarıda kamera bekliyor. Bir tane de basın emekçisi arkadaşımız var. Köşesi belli. Sürekli soruyor. Çıkarken yormayım. Aman efendim, Akşener’in açıklamalarına ne diyeceksiniz? Girerken sufle verdi, çıkarken yolumu kesecek. Sayın Akşener’in açıklamalarını dikkatle takip ettim. Ona karşı vereceğim cevap çok sert ve iki kelime. Canı sağ olsun. Biz geçtiğimiz seçimde Cumhurbaşkanlığına layık gördüğümüz belediye başkanlarımızın da geçtiğimiz seçimde Cumhurbaşkanı Yardımcılığına layık gördüğümüz büyükşehir belediye başkanlarımızın da Cumhurbaşkanlığına layık gördüğümüz Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun da liyakatlerine de kefiliz, verdiğimiz her oy da helal olsun. Biz muhalefet ile kavga edip Recep Tayyip Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmeyiz. O yüzden ben ana muhalefet lideri olarak görevim, sorumluluğum, bütün grubumuzun zaten bilinçlerinde olan ve siyasetlerinin, CHP siyasetinin gereği olarak onlar milleti sömüren, yoksullaştıran, rantçılara kıyak geçen, emekçileri İliç’te liçin altında bırakan iş cinayetlerinin sorumlularından hesap sormaya, muhalefete muhalefet etmek yerine iktidara muhalefet etmeye devam edecekler. Millete faydası olmayan hiçbir tartışmanın tarafı olmayacağız, hiçbir gerilimin içinde yer almayacağız. Bize ne söylenirse söylensin bu laf bize eğer muhalefetten geliyorsa, cevabımız iki kelime, canınız sağ olsun. Recep Tayyip Erdoğan muhalefeti kendi içinde tartışmalara çekmeye çalışıyor. Baktı olmadı, efendim muhalefete ayna tutuyormuş. Konuşuyor, tweet atıyor, kime sesleniyor? Efendim, CHP’nin seçmenine sesleniyormuş. Üzülüyorsunuz, küsüyorsunuz diyormuş. Diyor ki, gelin diyor, AKP’de birleşin.”

“14’ÜNE KADAR TERÖRİST DEĞİL MİYDİK?”

“ Kardeşim şimdi Recep Tayyip Erdoğan, daha biz geçen sene mayıs ayının 14’üne kadar terörist değil miydik? Terör sevici değil miydik? Hain değil miydik? Hepimize birden ‘Erkekleriniz çürük, kadınlarınız sürtük’ demedi mi? Bu ne yüzsüzlük be kardeşim? O yüzden Recep Tayyip Erdoğan’ın tweetleri, CHP’ye ayna tutmak içinmiş, öyle söylemiş. Bir kere şunu söyleyelim. Diyor ki, yumuşak üslupla CHP’lilere sesleniyor. CHP’liler şunu da unutmaz. Ey Erdoğan, sen değil miydin Hatay’da ‘Belediye başkanı benden olmazsa hizmet gelmez, mahzun kalırsınız, bakın Hatay mahzun kalmadı mı?’ diyen. Bu taş kalplinin kalbindeki taşın yumuşadığına inanacak enayi var mı karşında? Ordu’ya, ‘Tayyip Erdoğan varsa doğalgaz var, yoksa doğalgaz yok’ diyen şantajcıya prim verecek birisini görüyor musun karşında? CHP’ye ayna tuttuğunda o aynayı sana çevirirler. O aynaya baktığında varlığını borçlu olduğun millete şantaj yapan bir tükenmişi göreceksin. O aynaya baktığında 6 Şubat depremlerinde söz verip de 1 yıl sonunda yüzde 92’sini hala çadır, konteynere muhtaç ettiğin depremzedeyi orada bırakan bir vicdansızı göreceksin. O aynaya baktığında kendi çevresini güvende tutup, zenginleştirip, milleti yoksulluğa, sefalete, güvensiz bir yaşama terk eden bir kalpsiz göreceksin. O aynaya baktığında yerel seçimleri kaybedeceğini anladığında İstanbul seçiminin gittiğini anladığında Abdullah Öcalan’dan mektup okutacak kadar çürümüş bir siyasetçi göreceksin.”

“DENİZE DÖKENLERİN SOYUYUZ”

“Tabii anası böyleyken danası ne yapmasın? Aşağıda da danaları tepişiyor. Şevki Yılmaz, çıkmış Abdülhamit’in 4’üncü kuşak torunu Orhan Osmanoğlu’nun kızı Berna Osmanoğlu’nun düğününde nikah şahitliği yapıyor. Utanmadan, sıkılmadan ‘Osmanlıyı süren soysuzları lanetliyorum’ demiş. Şevki Yılmaz gibi bir çukura, seviyesine inmeye utanacağım birisine, Şevki Yılmaz ile siyasi mücadele edemezsiniz arkadaşlar, normal siyasi yöntemlerle mücadele olmaz. Onunla mücadelenin bir tek yolu var. Bir tane fosseptik kamyonu bulacaksınız, alıp onu layık olduğu yere deşarj edecek. Ama hani Recep Tayyip Erdoğan da çok soy, sop, cibilliyet diyor ya, hatta dün cibilliyetsiz dediklerine bugün övgüler söylüyor ya. Bu Şevki Yılmaz, sordu diye değil ama aziz milletin önünde bir hatırlatma yapalım. Birileri çok sevdikleri bir soydan geliyor olabilirler. İşgal donanması boğaza demirlediğinde kırmızı halı serip ona selam duranların, kahve içmeye saraya davet edenlerin soyundan geliyor olabilirler. Biz o donanmanın arasından Kartal’da istim botunun ucunda geçerken yaverine ‘Ne olacak paşam’ diyene, dönüp de ‘Geldikleri gibi gidecekler çocuk’ diyenlerin soyundan geliyoruz biz. Şevki Yılmaz, Yıldız Sarayı’nın arka bahçesinden İngiliz zırhlılarına kaçanların soyundan geliyor. Biz onları denize dökenlerin soyuyuz arkadaşlar. Bu ülkede Şevki Yılmazlar bir avuçtur, biz bütün Türkiye’yiz. Memleketimizle gurur duyuyoruz.”

“HATAY’DA İNCE ELEDİK SIK DOKUDUK”

“Son iki husus. Bir tanesi Atatürk’ün şahsi meselesi Hatay’ımız. Geçen sene 6 Şubat’ta büyük bir yıkım yaşadık. Kahramanmaraş merkezli depremde 11 ilimiz etkilendi, 10 ilimiz yıkıldı, 5 ilimizde şehrin tamamına yakınını kaybettik, büyük hasarlar verdik. Hatay’ımızda 22 binin üzerinde kaybımız var. Bir seçim sürecine gidiyoruz. Bu süreçte tabii ki büyük travmalar, büyük sosyal hareketler sonucunu doğuruyor. Yerel seçimlere giderken biz Hatay ile ilgili kararı vermek için çok ince eledik, sık dokuduk. En çok üzerine titizlendiğimiz il oldu. Yüzde 80’inde bir araştırma yaptık, Hatay için toplam 5 büyük araştırma yaptık. 10 Ocak tarihi geldiğinde diğer kentlerimizin, emsal kentlerimizin belediye başkanları açıklanırken anketlerde en üst seviyede yer alan belediye başkanımızı yeniden, Sayın Lütfü Savaş’ı adaylaştırdık. Daha sonra bu konuda bir kısmı Hatay’dan, bir kısmı yurdun diğer illerinde yaşayan vatandaşlardan çeşitli eleştiriler ve tepkiler yükseldi. Hatta 6 Şubat tarihinde oradaydık, yandaş basın oradaki 100 protestonun 99’u oradaki bakanlara ve hükümet istifa çağrılarıyken, Sayın Lütfü Savaş’a yapılan protestoları ki haklı eleştirilerin hepsi başımızla beraberdir. Anlıyoruz, duyuyoruz, görüyoruz bu büyük travmayı ama son 22 yılda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhuriyet tarihinde topladığı vergilerin tam 4 katını toplamış, topladığı deprem vergilerinin hiçbirini doğru yere harcamamış. Kentleri depreme, afetlere dirençsiz kılmış hükümetin bütün sorumluluğunun bir yere yüklenmesi doğru değildi ama biz oradaki mesajı aldık. Arkadaşlarımız söylediler, üzerinde çalışacağız, gereğini yapacağız diye. Hatta bir reklam filmi çekiliyordu, ondan bir gün önce. Sayın Lütfü Savaş dedi ki, ‘Ben reklam filminde oymamayım.’ Anlayış ile karşıladık. Geçtiğimiz günlerde lansman toplantısı geliyordu, biz son güne kadar sahada olan bir anket istedik. Sayın Lütfü Savaş da anlayış gösterdi. Lansman toplantısında da öyle müziğin, ışığın, sevincin olduğu yerde olmadı ertesi gün genel merkezimizde toplandık. Önümüze bütün anketleri, MYK salonumuza Hatay’da aday gösterdiğimiz bütün ilçe belediye başkan adaylarını, bütün ilçe başkanlarımızı, toplam 40 kişi oturduk. İl başkanımızın da varlığında. Bütün anketler değerlendirildi, bütün ihtimaller değerlendirildi.”

LÜTFÜ SAVAŞ KARARININ DETAYLARI

“Bir yanda AKP’nin tehdit ettiği depremzedeler, bir yanda anket sonuçlarımız ve örgütümüzün talepleri doğrultusunda dün gece saat 03.00’e gelirken biz CHP olarak üzerimize düşen bütün eleştiriyi yaparak, Lütfü Savaş’ın deprem sonrası kendisinin de yakınlarını ve akrabalarını kaybetmiş bir depremzede olarak ilk günlerde kullandığı bazı ifadelerden kendisinin de duyduğu üzüntü, yaptığı özeleştiriyi de not ederek. Ama bir yandan da Hatay’ı ele geçirip demografisini değiştirmek isteyen ve Hatay’ı, o kadim medeniyeti, o tüm dinlerin birlikte yaşadığı, tüm mezheplerin kardeşçe yaşadığı Hatay’ı alıp da AKP’nin sultasına alıp Hatay’ı Hatay olmaktan çıkaracaklara karşı bütün veriler, bütün bilgiler, örgütümüzün talebi, inancı ve anketlerdeki seyre baktığımızda Hatay’da yola Sayın Lütfü Savaş ile devam etmeye karar verdik. Hepimize hayırlı olsun. Meselenin kendisi şudur, Hatay AK Parti’nin eline geçerse ne olacağı bellidir. Lütfü Savaş’ın ve her biri birbirinden kıymetli belediye başkanlarımızın Hatay’ı ayağa kaldırmak için Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin yalnız olmayacağına, bugün elimizde olan diğer 10 büyükşehir, yeni alacağımız büyükşehirler, Türkiye’deki tüm il belediyelerimiz, dünyadaki siyasi akrabalarımızın yönettiği güçlü, modern şehirlerin Hatay ile dayanışma içinde, Hatay’a bir belediye ne yapacaksa fazlasını yapacağımıza söz veriyoruz. Ant içiyoruz. Hataylılara Hatay’ı mahzun bırakmakla, Hatay’ı bugüne kadar çektiklerini geçmişte verdikleri oyun cezasını çektiklerini ima etmekle, gelecekte verecekleri oy için şantaj yapan, tehdit eden birine boyun eğmeyecek bir şehir varsa o da Hatay’dır, bunu da Recep Tayyip Erdoğan 31 Mart’ta görecektir.

ADAY LİSTELERİNİN SON GÜNÜ

“Son sözüm bugün seçim takviminde önemli bir gün. Artık aday listelerinin teslim edilmesinin son günü. Aday listeleri veriliyor. Bir yanda aday olsun olmasın, haksızlığa uğrasın uğramasın, öyle olsun böyle olsun, konuşamayan bir parti var. Çünkü diyor ki konuşursam başıma ne gelecek bilemem. Kardeşime mi FETÖ’cü derler, benim hakkımda mı delil üretirler, evladımın mı geleceği ile oynarlar bilemiyor. Ya da susarsam yarın bir yere mi koyarlar diye bekliyor. Korkunun egemen olduğu, bir kelime eleştiri, tartışmanın yapılamadığı bir yerin sessizliğini kimse örnek almasın, kutsamasın. Demokrasi konuşulan, tartışılan ve bunların eleştirilerinin de yapılabildiği bir rejimdir. Biz onun teminatıyız. Ama bugün saat 17.00’ye kadar konuştuk, tartıştık. Kırılanımız, üzülenimiz oldu. Hak verdik. Hakkı yenmiş olanlar olabilir, istemeden. Helallik istedik, geleceğe dönük olarak hanemize borç kaybettik. Ama 17.01’den itibaren artık tartışmanın, konuşmanın değil hep birlikte çalışmanın, Recep Tayyip Erdoğan’ı yenmenin vaktidir. Bugüne kadar söylenen hiçbir sözü, yapılan hiçbir eleştiriyi ne kadar sert olursa olsun parti içi demokrasi sınırlarında kabul etik ve hiç kötü düşünmedik. Bundan önce söylenene, yapılana her zamanki gibi sünger çekiyoruz. Ama yarından itibaren bu partinin üyeleri ki o üyelik Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün üzerinde taşıdığı, en çok gurur duyduğu kimliktir. 2 büyük eserimden birisi Cumhuriyetse, diğeri CHP dediği partinin kimliğidir. O kimliği taşıyanın adı ister büyükşehir belediye başkanı olsun, ister 18 yaşını evvelki gün doldurmuş genç kardeşimiz olsun, hepimizin görevi 31 Mart seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’a, onunla birlikte her gün birbirine benzeyen AK Parti ile MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, çevreye düşman, kente, yoksula, garibana, işçiye, sendikaya düşman bu anlayışa karşı hepsinin dostu olan halkın partisinin üyelerini büyük bir mücadeleye davet ediyorum. Bundan sonraki süreçte hep birlikte çalışacağız.”

“BİRLİKTE OLDUĞUMUZ HERKES BURADA”

31 Mart 2019 başarısında birlikte olduğumuz herkes burada. O gün bizimle birlikte olan iyi insanlar bir yere gitmediler, o gün bizimle birlikte olan muhafazakar demokratlar yine seçmen, o gün bizimle birlikte olan sosyal demokratlar zaten hep birlikte motive. O gün bizimle birlikte olan milliyetçi demokratlar yine burada. Bütün itiraz saraya, tek adam rejimine ve 180 derecelik U dönüşü ile saray ittifakının önemli bileşeni MHP’ye. O gün yapılan itirazlara itiraz gerekçeleri ortadan kalkmadığı gibi CHP önemli bir kısmının o gün oy verdikleri ya da yeni aday gösterdiklerimizle hiçbir muhafazakar, milliyetçi, Kürt, sosyal demokratı rahatız edecek bu dürüst yönetmez diyecek bir adayımızın olmadığı bir süreçte ben Cumhur İttifakının karşısında CHP’ye değil Türkiye’nin bütün milliyetçilerini, Atatürkçülerini, Cumhuriyetçileri, vatanseverleri, haram ve yalandan korkan, talana karşı çıkan herkesi Türkiye İttifakı’nda birleşmeye davet ediyorum. Cumhur İttifakı’nın renkleri koyu gri. Kentin üstüne çöken bulut gibiler. Yağmur bulutu gibi. Hiçbir renge tahammülleri yok. Her şey gri olsun istiyorlar. Oysa biz birbirimizden farklıyız ama ortak yanımız bu ülkeyi sevmemiz. Cumhur İttifakının koyu gri rengine karşı bizim ittifakımızın rengi Türkiye’nin renkleri. Bizim ittifakımızın rengi ay yıldızlı al bayrağın renkleridir, kırmızı ve beyazdır. Türkiye İttifakı’ndan kime oy istiyorsun diye sorana şöyle yanıt veriyorum. Milli takım gol atınca kim ayağa kalkıyorsa onlardan oy istiyoruz. Filenin Sultanları şampiyon olunca gözyaşı dökerek İstiklal Marşı okuyorsa onlardan istiyoruz. Bu şanlı bayrağın renklerini ki o renklerden birisi kırmızı, birisi beyaz. En büyük Türkiye. Türkiye İttifakına inanıyoruz, güveniyoruz. Bu seçimleri Türkiye İttifak’ı kazanacak, Türkiye kazanacak. Gidin bu seçimi kazanın, hepinize güveniyorum.”