Korku filmi gibi bir ülke olduk. Yenidoğan Çetesi adı takılan suç örgütü bunun şimdiye dek ortaya çıkan en korkunç örneklerinden biri oldu.
Yoğun bakım hizmetlerini devletin karşılamasını haksız kazanca çevirmek isteyen kişiler şeytanın aklına gelmeyecek bir tezgah kurmuş. Sorunlu yenidoğan bebekleri 112 acil servis cankurtaranlarındaki çete üyeleri aracılığıyla, yine çeteyle işbirliği içindeki özel hastanelerdeki yoğun bakım bölümlerine göndermişler. O hastanelerin çoğunda doğru düzgün yoğun bakım hizmetleri olmadığı gibi amaç bebekleri ölmeyecek kadar sağ tutarak Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) gün başına para almak. Ayrıca bebeklerin tedavisi için gerekli pahalı ilaçları tedavi için kullanmayıp karaborsada fahiş fiyatla satmışlar da.
Şimdi 22’si tutuklu 47 kişi 12 bebeğin ölümünden ve devleti soymaktan suçlanıyor. İkisi doktor, birisi, Fırat Sarı çete lideri olmakla, diğeri İlker Gönen de yönetmekle suçlanıyor iddianamede ama telefon dinleme kayıtlarına göre talimatları MHP lideri Devlet Bahçeli’nin koruma müdürlüğünü de yapmış olan polis emeklisi, şimdi hastane yöneticisi Murat Mantuş’tan alıyorlar. Şu ana dek zan altındaki 19 özel hastaneden 10’u kapatılmış durumda.
Cesur bir savcı sayesinde
Bu kan donduran skandal bir savcının ölüm tehditlerine pabuç bırakmayıp işin üstüne gitmesiyle ortaya çıktı.
Mart 2023’teki bir ihbarın üzerine giden İstanbul, Büyükçekmece savcılarından Y.E. Soruşturmayı sürdürürken şüphelilerin avukatlarından Aylin Arslantatar işin üstüne gitmesi durumunda kendisi ve ailesinin hayatının tehdit altında olduğunu söylüyor. Savcı üst makamları bilgilendiriyor, mahkeme kararıyla odasına kayıt cihazları yerleştiriliyor. Böylelikle avukatın Mustafa Kemal Zengin adında, kendisini derin devletle bağlantılı gösteren bir tiple yaptığı ziyaret ve savcıyı tehditleri kayda alınıyor. Yenidoğan skandalı bu kaydın sosyal medyada yayınlanmasıyla patlıyor. (Olayların gelişimini Anadolu Ajansının bu bağlantıdaki özetinden okuyabilirsiniz.)
Yenidoğan skandalı ve Memişoğlu
Bütün bu feci işler olurken, izinlerin, ruhsatların ve işlemlerin onayı ve bilgisi altında olması gereken kişi dönemin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya bilgi vermekle sorumlu İstanbul Sağlık İl Müdürüdür. O tarihte İstanbul Sağlık İl Müdürü ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından Temmuz 2024’te Koca’nın yerine Sağlık Bakanı atanan Kemal Memişoğlu’dur.
Skandalın bu aşamaya gelmesi ardından yanıtını henüz bulamamış sorular var:
Önceki Sağlık Bakanı Koca aslında bu skandal nedeniyle mi Erdoğan tarafından görevden alındı?
Skandalın üzerine giden ama sonuç alamayan Memişoğlu mu olmuştu? Yoksa kendisi de bir özel hastaneler zinciri sahibi olan Koca bu skandalı biliyordu da üzerine gidemediği için mi ayrılmak zorunda kalmıştı.
Memişoğlu bu skandalı biliyorsa bu kadar zamandır neden harekete geçmemiş ve soruşturma (ve hastane ruhsatlarının iptali) için Büyükçekmece savcısının tehdit edildiğinin ortaya çıkması beklenmişti?
Bir savcının kendisine haddini bilmez bir avukat ve devletle bağlantılı gizemi veren karanlık bir tip tarafından yöneltilen tehdide pabuç bırakmaması sayesinde patlayan bu skandal İstanbul’un bir kaç ilçesiyle mi sınırlıdır?
Türkiye’nin her yerinde mantar biter gibi açılan, temel hizmetleri dökülürken hepsinde yoğun bakım bölümleri bulunan merdivenaltı hastanelerin sahip ve yetkililerinden başka hangileri bu vahşi kazanç kapısına başvurmuştur?
Sadece yenidoğan skandalı mı?
Ve hayati bir soru daha:
Bu aslında AK Partiye ilk kurulduğunda oy getiren ama artık sırçası dökülen sağlık sisteminin istismara açık özel hastaneler yoğun bakım bölümleri skandalıdır.
Acaba sadece yenidoğan hastalarla mı sınırlıdır?
Yoğu bakım servislerindeki asıl yoğunluğu erişkin, daha açığı ileri yaşlardaki hastalar oluşturmaktadır.
Erişkin yoğun bakım servislerinde neler olmaktadır?
Bu skandalın hakkı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı gerektiren, önceki ve şimdiki sağlık bakanlarının da sorgulanabileceği şekilde kapsamlı bir soruşturmadır.
Ama ondan da önce Sağlık Bakanı Memişoğlu’nun bildiklerini kamuoyuyla paylaşması gerekiyor.
Bir not daha: 12 bebeğin ölümüne yol açanlar aynı zamanda SGK üzerinden devleti, yani bizleri de soymuşlar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a bağlı SGK yetkilileri hiç mi uyanmamış bu soyguna? Sanırım Işıkhan’ın da kamuoyuna bir açıklama borçu var.
Yeter artık. Kolay Türkiye’yi bir korku filmine çevirmeye kimsenin hakkı yok.