“O GECE DEVLETİ ELE GEÇİRENLER KAYBETTİ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Devletle millet karşı karşıya gelirse millet kazanır. Çünkü devlet, binalardan kurum ve kurullardan müteşekkil bir yapıdır. Millet iradenin kendisidir. 31 Mart'ta devletle millet yarıştı biz kazandık. Niye? Devletin Anadolu Ajansı, AK Parti'nin ajansı gibi çalıştı. TRT, hepimizin vergi verdiği TRT, Cumhur İttifakı'nın oldu. Beni bir dakika vermediler Cumhur İttifakı'nı 2 bin 500 dakika verdiler. Ne oldu? Millet dedi ki ‘Yok öyle yağma’. 15 Temmuz'da da devletle millet yarıştığında millet kazandı. O zaman ben de milletin yanındaydım. Tayyip Bey de milletin yanındaydı. Devlet Bey de milletin yanındaydı. Devleti ele geçirmiş FETÖ'nün karşısındaydık hepimiz. O gece de millet kazandı. O gece devletin yanında olanlar kaybetti. Devleti ele geçirenler kaybetti. Bugün de devletle millet yarışırsa millet kazanır. Biz milletin tarafındayız. Millet bizim tarafımızda” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Bana Baştan Anlat adlı YouTube yayınında Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı. Çok sayıda konuda soruları yanıtlayan Özel, Kıbrıs ziyareti hakkında, “Kıbrıs’ın Cumhuriyet Bayramı, geçen sene ilk ziyaretimi Kıbrıs’a yapmıştım. Yani 5 Kasım’da genel başkan oldum, ilk yurtdışı ziyaretimi 15 Kasım’da Kıbrıs’a yapmıştım. 20 Temmuz’da da Kıbrıs’taydım, Barış Harekatının 50’inci yıl dönümüydü. Bugün de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 41’inci yıl dönümü. Orada törenlere, sabah uçağıyla Ankara’dan gittim, akşam uçağı ile buraya sizin yayınınıza geldim” derken Kıbrıs seçimi hakkında ise “Seneye Ekim’de cumhurbaşkanlığı seçimi var ama Meclis Başkanlığı seçiminde yaşanan tartışmalardan dolayı erken seçim gündemde” ifadesini kullandı. Genel Başkan Özgür Özel, ayrıca şunları vurguladı:
“BÜTÜN KIBRIS İLE AKRABAYIZ”
(Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı değişimi hakkında) Olabilir, yani anketlerde CTP’nin adayı Tufan Bey önde. Mevcut Cumhurbaşkanı ile yarışıyorlar. Ama tabi Kıbrıs siyaseti kendi haline bırakılırsa çok farklı ama TÜrkiye’Nin müdahaleleri her zaman Kıbrıs siyasetinde etkili oluyor ama çok çekişmeli bir yarışma olacak. CTP bizim kardeş partimiz. Sosyalist Enternasyonal’de de birlikte olduğumuz parti. Ama Cumhuriyet Halk Partisi şöyle, CTP ile kardeşiz ama bütün Kıbrıs ile de akrabayız.
“NORMALLEŞME KELİMESİNİN PATENTİ BANA AİT”
(Normalleşme tartışmaları) Bir kelimenin içine her şeyi sıkıştırma hastalığından dolayı normalleşme üzerinden efendim bunlarla mı normalleşeceksin diye bir hatta böyle ilk duyduğunuzda çok haklı bir soru geliyor. Bu normalleşme kelimesinin patenti bana ait, Türkiye siyasetinde yakın zamanda. Tayyip Bey bunun yerine yumuşamayı tercih ediyordu. Hatta muhalefetin yumuşaması gibi laflar ediyordu, ben de buna itiraz ediyordum. Benim dediğim şu, normali bu. Nedir normali olan? Melesa Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Kıbrıs’ın Cumhuriyet Bayramı’na, Kıbrıs Barış Harekatı’na gitmesi, Azerbaycan ile iyi ilişkilerinin olması, Azerbaycan ile çatışmaması, dünyadaki Sosyalist Enternasyonal’de başkan yardımcılığı yapması, aktif bir dış politika izlemesi. Türkiye’de ana muhalefet partisi olup yurtdışında elbette iktidarın hatalarını savunacak bir pozisyonda değil ama Türkiye’nin menfaatlerini savunacak bir pozisyonda olması normaldir. Normali bu.”
“BİR SENE SONRASININ İKTİDAR PARTİSİNİN GENEL BAŞKANIYIM”
(Eski Kıbrıs Büyükelçisinin kendisini karşılamaması ve bu tür durumların toplumdaki karşılığı hakkında) Bugün geldiler. Mesela o zamanın büyükelçisi gelmedi, o şimdi başka bir yerde. Bugünün büyükelçisi ile de Türkiye’de o Bakan Yardımcısıyken ciddi çelişkilerimiz vardı ama bugün bu sefer büyükelçilik personeli bizi havaalanında karşıladı, eşlik etti ve uğurladı. Normal olan bu. Aksini kabul etmem mümkün değil. Ben Türkiye’nin ana muhalefet partisiyim. Ana muhalefet lideriyim. Bir sene sonranın iktidar partisinin genel başkanıyım. Beni karşılamayacak Kıbrıs’ta, böyle bir şey yok. O yüzden kavga etmeden, tepkimi göstererek, gittiğimde Cumhurbaşkanına gidiyorum, Meclis Başkanına gidiyorum, ana muhalefet liderine gidiyorum. Diğer muhalefet partilerine gidiyorum. Yani normali bu. İç siyasette de Anıtkabir’de ülkenin birinci partisi ile genel seçimler için ana muhalefet partisinin ya da yerel seçimler için birinci partisi ile ikinci partisinin genel el sıkışmayacak Anıtkabir’de. En büyük yas gününde. Ya da bir şehit cenazesinde birbirlerine ters ters bakacaklar, el sıkışmayacaklar. Ben bunu normal bulmuyorum. Tayyip Bey bugüne kadar bulmuştu. Ben bulmuyorum. Dedim ki ben madem ki ben bu ülkenin birinci partisi oldum, 47 yıl sonra. ‘Madem ki Tayyip Beyi 22 yıl sonra ikinci parti yaptık, bu bayramda aramak bana düşer’ dedim. Normali bu dediğim bu. Yoksa Tayyip Beyin 22 yıllık hatalarına ortak olmak, onun Türkiye’ye yaşattıklarının hesabını vermek ya da onun sicil defterinin yarısına… Böyle bir şey yok. Normalleşme ne bir ittifak arayışıdır, ne koalisyondur, ne büyük koalisyondur. Normalleşme bir sonraki iktidarın bugünkü iktidardan devlet hakkında bilgi talep etmesi, dış politika konusunda aktif tutum sergilemesi ve açık söyleyim otoriter, popülist bir lideri aşıp, kitlesiyle konuşabilmektir normalleşme. Siz o lider Meclis’e geldiğinde ayağa kalkmadığınızda ben bizzat yaşadım bunu. Yanılmıyorsam Manisa’nın Hacırahmanlı’ydı. Eski belde, şimdi mahalle. Ben bizim partililer hep şey derim, ya biz gidince bir yere kahveyi siz doldurmayın, AK Partililer, MHP’liler dışarı çıkmasın. Girdim kahveye, selamün aleyküm, aleyküm selam. Girdik içeriye, bir baktım bizimkiler içeriye giriyor. Yahu niye giriyorsunuz, bak millet boşaltıyor dedim. Başkanım, dedi onlar çıkıyor diye biz dolduruyoruz. Sen yalnız kalma. Tuttum birinin kolundan. Bizimkilere inat. Tuttum birini kolundan dedim ki ‘Dayı sen niye çıkıyorsun dışarıya’ dedim. Sanıyorum ki şey diyecek, ‘Siz geldiniz, sizinkiler doldurdu, sıkıştı, havasız kaldı ondan çıkıyorum.’ Dedi ki ‘Ne çıkmayacağım yahu, sen benim seçtiğime saygı gösteriyor musun? Geçen gün DEM’lilerle birlikte döndünüz arkanızı, Cumhurbaşkanını dinlemediniz.’ Aslında öyle bir şey yok. Ayağa kalkmamıştık. ‘Ben seni ne dinlemeyeceğim’ dedi ve çıktı. Ben o gün geldim, MYK’da bunu anlattım. Dedim ki ‘Bu ayağa kalkmama, evet bir partinin genel başkanına ayağa kalkmama tercihimizi başta ben de savundum veya ben de uyguladım bunu. Ama millet kendine hakaret kabul ediyor. Algısını kapatıyor. Yüzünü çeviriyor, kulağını tıkıyor bize’ dedim. O yüzden yani şahsın kendisine filan değil onu seçene hürmeten, onu seçen ile bir ilişki kurabilmek için bir diyalog içinde olmak. Bu uzlaşmak değil. Eleştirmemek değil. Hele hele böyle birilerinin dediği gibi, yok yumuşamak, yumuşak muhalefet yapmak. Ne münasebet, hele hele böyle birilerinin dediği gibi yok yumuşamak, yumuşak muhalefet yapmak. Ne münasebet yani. Bir yerel seçim düşünün, bitmiş. Ondan sonra ilk miting ne zaman yapılmış? Kiminde 2,5 yıl sonra, kiminde 3 yıl sonra. Ben 30 gün sonra miting yapmaya başladım. 12 tane miting yaptım. 9’u tematik. Rize’de çay mitingi yaptım. Antep’te fıstık mitingi yaptım. Giresun’da fındık mitingi. Emekli, emekçi, atanmayan öğretmen. Bir tek şey yapmıyoruz. Kişisel kavga yapmıyorum. Çünkü kişisel kavga şöyle oluyor. Bir ev düşünün, anne ile baba kavgaya tutuşmuş. Küçük bir çocuk iki kulağını birden tıkıyor ve bağırıyor. ‘İkinizi de duymak istemiyorum’ diye. Türkiye’de seçmenin durumu bu. Siyasiler kişisel kavga ederken kulaklar tıkanıyor. Tayyip Beyin bununla sorunu yok. O iktidarda, benim söylediğimin duyulmamasını istiyor. Normalleşme dediğiniz mesele seçmenin kulağını bir açması, yahu ne diyor bu arkadaş bir dinleyelim demesidir. Normalleşme Tayyip Beye rağmen AK Parti’nin seçmeni ile konuşabilmektir.
“NORMALİ BU KARDEŞİM”
Normalleşme, MHP’nin Genel Başkanı istemese de MHP’lilere sesini duyurabilmektir, Devlet Bahçeli’yi aşarak sesini duyurabilmektir. O yüzden bir kelimeye çok şey hapsettiler. Aslında şöyle. Normalleşme kelimesi şöyle çıkmıştı. İlk sözümle bitireyim. ‘Normali bu kardeşim’ dedik. Biz iktidar olduğumuzda da bu ülkenin Cumhurbaşkanı ana muhalefet partisi ile görüşecek. Bakanları düzenli bilgi verecek. Ben diyorum ki kardeşim milli savunma konularında örneğin Milli İstihbarat Teşkilatı, örneğin Savunma Bakanlığı. Dış politika. Ben yurtdışına gideceğim. Bana gelin brifing verin. Benim muhatabım, mesela Almanya’nın Cumhurbaşkanı ile biz kardeş partilerdeniz. SPD Cumhuriyet Halk Partisi’nin kardeş partisi. Ben Almanya Başbakanı, Cumhurbaşkanı, iktidar partisinin eş genel başkanları ile düzenli görüşüyorum. Türkiye’nin Eurofither sorunu var. Ne olduğunu sen bana söylemezsen, ben bu ülkeye nasıl katkı sağlayacağım? Yarın ben iktidar olduğumda ne yapacağım, onlara mı soracağım, geçmişte Tayyip Beyle ne konuştunuz diye. Devletin bir devamlılığı yok mu? Normalleşme hem iktidara hazırlık süreci, hem iktidarı devralma süreci, hem de Türkiye’deki yüksek tansiyonu düşürüp, normal bir şekilde seçmenlerin tümüyle iletişim kurabilme sürecidir. Biz o kutuplaşmadan çok çektik. Ben bu kutuplaşmanın AK Parti, Tayyip Beye yaradığını ama tüm Türkiye’ye yaramadığını biliyorum. Onunla mücadele ediyorum.
“GEREKİRSE SORUMLULUK ALACAĞIM DİYE YOLA ÇIKTIM”
(Olası Genel Başkan adaylığı ile ilgili spekülasyonlar hakkında) Ben zaten Genel Başkanlığa adaylığımı koyarken, şöyle bir iddia ile koydum. Daha doğrusu Genel Başkanlığa adaylığımı ne zaman koyduğumu şimdi düşündüğümde 8-9 yaşında filan koymuşum. (Bu sizin hayatınızın hayali yani) Aslında değil. Şöyle, Genel Başkanlıkla ilgili şimdiki çözümlememden şunu görüyorum. Bir gün bizim köye gidiyoruz. Manisa’da bayramlaşmaya. Dayılar var köyde, onlar sağcı. Demirelci, babam da sıkı solcu. Annem dolmuşta babama diyor ki ‘Talat bak bayram günü kavga çıkarma, siyasi tartışma çıkarma.’ Babam tamam, tamam dedi. Gittik her bayram olduğu gibi beşinci dakikada sağ, sol tartışması çıktı. Tatlı tatlı atışıyorlar. Ben de küçüğüm yani. ilkokuldayım. Dedim ki böyle yapmayın ya, annem ne dedi, kavga etmeyin filan dedim. Sonra dedim ki ya sağ ne demek, sol ne demek? Dayım dedi ki rahmetli, bak oğlum dedi, babanlar solcu. Bunlar bir futbol maçı izlerken dört kere taraf değiştirirler dedi. Ben böyle bir şaşırdım. Kim yenik duruma düştü, onu tutar bunlar. Bunlar hiç kazanmayı bilmez. Hep biz kazanırız dedi. Bunlar hep ezilenden yana, kaybedenden yana olacağım diye, bir futbol maçında dört kere. Ben böyle bir düşündüm. Ben de böyle geriye kim düşüyorsa o takımı tutuyorum. Demek ki ben de solcuyum. Sonra dedim ki içimden, birkaç zaman böyle aklımdan geçti hep dayımın dediği. Ya niye hem biz iyi insanlarız, hep kaybedeni tutuyoruz. Hem de biz kaybediyoruz. Bizim kazanmamız lazım dedim. Sonra bunu unuttum yıllarca. Genel Başkanlığa karar veriş anımı şimdi irdelediğimde, yani Haziran 2023’ü. Kardeşim biz hem bu kadar haklı, hem de nasıl kaybediyoruz. Biz artık kazanmalıyız ve ben bir sorumluluk almalıyım diyerek, gerekirse fedakarlık yapacağım, gerekirse sorumluluk alacağım diye yola çıktım.
“EKREM BEYLE DUYGU ORTAKLIĞIMIZ VAR”
(Ekrem İmamoğlu’nun mu adayı olduğu hakkında) Ekrem Beyle bir duygu ortaklığımız vardı. Halen var. O da şu, ikimiz birbirine güvenen, birbirini destekleyen, mesela onu en iyi savunanlardan biri bedim Meclis’te hakkı yendiğinde, beni en iyi anlayanlardan bir tanesi de Ekrem Beydi. Ama 28 Mayıs seçimlerini kaybettikten sonra Ekrem Bey de bir reaksiyon verdi. Ben de bir 10-15 gün içinde o sürecin detaylarına dönmeye gerek yok ama ben de partide bir değişim olması gerektiğine inanıyordum. Baktım ki o konuda bir ortak irademiz yok. Ben de bir değişim noktasında yola çıktım. Ekrem Beyin çıktığı yol ile bizim çıktığımız yol ortaktı. Bir duygu ortaklığımız vardı ve birlikte yol yürüdük. Halen de birlikte yol yürümeye devam ediyoruz. Bizim ortak duygumuz Atatürk’ün partisini Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yeniden iktidar yapma. Türkiye’de o kaybedenleri tutan, ezilenleri tutanları bu sefer şampiyon yapma. Bizim hedefimiz bu. Ben aday oldum. Aday olmaya karar verdim. Ekrem Bey bizi destekledi. Birlikte bir yol yürüdük. Ben Genel Başkan oldum. Bundan sonraki süreçte de Genel Başkan olduğum kurultayda bir söz verdim insanlara. Dedim ki aynı 1970’lerde Ecevit’in yaptığı gibi, dünyayı doğru okuyup, Türkiye’deki rüzgarları iyi görüp, kendini anlatması gereken kitlelere doğru anlatan bir siyasetle, Ecevit girdiği iki yerel, iki genel seçimde de birinci yaptı partimizi, ben de yapacağım dedim. İlk sözümü 31 Mart akşamı tuttum. Tutmasam videolar dönüyordu şimdi. Ben 31 Mart akşamı ilk girdiğimiz yerel seçimde partiyi birinci parti yapacağım dedim. Hatırlayın, yerel seçime giden günleri. Ben sayıyorum, Bursa’yı alacağız, Manisa, Balıkesir, Denizli, Afyon. İnanmıyordu. Ben Kütahya’da sürpriz yapacağız diyordum. Kilis geliyor dedim. Kütahya’da sürpriz yapacağız dedim. Adıyaman’ı söyledim. Bilemediğim bir Malatya var, orada da 18 olan oy, 38’e çıktı. Son hafta Yeniden Refah’a oy verenler AK Parti’ye döndü diye kaybettik. Yoksa Malatya’yı da almıştık. Söylemek istediğim şu, ben bir yolda yürüyorum. Yürüdüğüm yolda şuna karar verdim. Genel Başkan olduğum gün bizi bu hedeften ne saptırabilir? Şu yapabilir. Genel Başkanın kendine ilişkin bir kariyer planı varsa ki bizim partide Genel Başkan çok önemlidir. Tüm kurulun başı. Her ne kadar parti içi demokrasi diğer partilere göre çok iyi de olsa. Dedim ki ben kendimle ilgili asla ve asla bir adaylık hedefi ortaya koymayacağım. Aynı noktadayım. Çünkü şöyle, en üst karar verici noktasındaki kişinin kendiyle ilgili hedefi olursa o terazi düzgün tartmaz artık.
“7 İMZA BİLE YOK”
(Kurultay tartışmaları hakkında) Onları geride bıraktık. Şöyle bıraktık. İki türlü bıraktık. Birincisi zaten bir kurultay yapıyorduk. Tüzük Kurultayı. Orada söylentiler çıktı. AK Parti’ye yakın kalemler kurultay talebi filan var deyince, parti meclisinde kurultay kararı alıyoruz. Bizim tüzüğümüze göre parti meclisi karar alırsa seçimsiz alabiliyor. Sadece partiyi genel başkan seçimli kurultaya götürebiliyor. Dedim ki arkadaşlar oyunuza sunmuyorum, kurultay kararını tek başıma alıyorum. İsteyen seçim maddesi koyabilsin diye. Yani delegelerimiz seçim isteseydi, seçim yapılabilecekti. 9 Eylül günü bitti. O kurultayda, hani deniyordu ki 600-700 tane Özgür Özel’e muhalif delege var. 36’ya karşı 1200 ile tüzük bizim dediğimiz, önerdiğimiz gibi geçti. Bugün de ne 700 ne 70 imza var. 70 imza dahi yok, 7 imza yok. Bu kadar söylüyorum. (Bize ulaşan bütün kaynaklar) O kaynaklardan bir tanesi CHP’li değil. Dönün bakın. Eğer CHP’liyse söyleyin. O kaynaklardan mesela. (700 imzadan bahsediliyor) Buyursunlar gelsinler hemen genel başkanlığa alsınlar. Öyle bir şey yok ki. Şunu söyleyeyim. 7 imza bile yok. Çünkü notere gidip 15 gün içinde verilmesi lazım o imzaların. Şu anda şöyle bir şey söyleyeyim ben. Biz bu tartışmaları geçen süreçte bıraktık. Hem tüzük kurultayında bu görüldü. Hem de devamında geçtiğimiz hafta o bir takım talepler olduğunda ben bu tartışmayı bitiriyorum artık dedim. Çünkü tak etti canıma. Ardından da 81 il başkanı, bunların 46’sı geçen kongrede benim karşımda yanımda değildiler. 35’i yanımdaydı, 46’sı karşımdaydı. Ertesi sabah dedim ki, 81 il başkanı birlikte yol yürüyeceğiz. O gün bugün birlikte çalışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir bildiri kaleme aldılar. Dediler ki genel başkana güveniyoruz, sokakta kurultay talebi değil iktidarımızın ayak sesleri duyuluyor. Hep birlikte çalışacağız dediler. (İmamoğlu’nun kurultay talebini desteklediği, Kılıçdaroğlu ile birlikte hareket ettiği, Sayın Gökhan Günaydın, Oğuz Kaan Salıcı vb.) Yahu Gökhan Günaydın benim vekilim. Yani öyle bir şey olur mu? Bunların hepsi AK Parti’ye müzahir kalemler ile onların şımarttığı bir takım güya partiliymiş gibi görünen ama mesela 14 Mayıs’ta bize oy vermemiş adam şimdi partili olmuş. Öyle bir takım deli saçması troll hesapları yönetenler. Sonuç şu, şu kadarını söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir kurultay tartışması yok. Net bir şey var. Sokakta olmayan şey kurultay salonunda olmaz. Kurultay salonunda olmayan partinin hiçbir yerinde olmaz. Bugün öyle bir tartışma yok. Bütün anketlerde parti birinci parti. 47 yıl sonra birinci parti. AK Parti‘ye karşı biz 30 bin liralık asgari ücreti konuşacakken tutacağız olmayan imza sayılarını tartışacağız. Zaten varsa yapılır. İddia ediyorum 700 değil yedi tane yok. Yedi tane yok dediğim verilmiş yedi imza yok, toplamda 70 imzanın olması da olası değil. Çünkü bu partide bizim kurultay delegelerimiz içinde 70 tane bugün parti bu kadar güçlüyken, birinci parti durumundayken iktidarı ilk kez ezber bozan bir şekilde ekonomi konuşuyorken, yoksulluk konuşuyorken, emekli maaşı, asgari ücret konuşuyorken, sokakta pazarda CHP gündem belirliyorken parti içi çatışmalarla tekrar paçasından aşağı çekelim diyen 70 delege çıkmaz bizden.
“KEMAL BEY PARTİNİN EMİN ELLERDE OLDUĞUNU BİLİR”
(Kemal Kılıçdaroğlu ile arasında kırgınlık olup olmadığı hakkında) Ben geçmişteki tariflerin hiçbiri ben değildim. Ama bizim taban beni Genel Başkanlığa sürekli yakıştırıyordu. Genel Başkan’ın tarif ettiği profil ben değildim. Ekonomi eğitimi almış, genç işte tanıdığından da sevilecek birisi diye tarif ettiği kişi ben değildim. Kim olduğunu biliyoruz ama onu söylemek şimdi benim işim değil. Ama ben Genel Başkan’la çalıştığım süreçte onun sözünü hiç yere düşürmedim, ben Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun MYK’sında Grup Başkanvekili olarak görev yaptığım süre boyunca herkes bilir, en çok itiraz eden, en çok konuşan, en çok farklı fikir ileri süren, bunu herkese sorabilirsiniz ama içeride alınan karara dışarıda sonuna kadar sahip çıkan, parti disiplininde olan biriyim. Zaten doğrusu budur. İçerde tartışmayıp dışarıda tartışırsanız partinizi tartışırsınız. İçeride tartışacaksınız ama alınan karara sonuna kadar sahip çıkacaksınız. Benim sürecim buydu. Bunu beni yakından tanıyan herkes bilir. Detaylara girmeye gerek yok. Bugün gelinen noktada benim Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı hürmetim, saygım, sevgim sonsuz. Onunla ilgili, benimle ilgili duygusuyla ilgili bir değişim oldu mu bilmiyorum ama Sayın Kılıçdaroğlu bilir ki ben çok iyi partiliyimdir ve partinin menfaati dışında, ben fanatik partiliyimdir ve partinin başarısız olduğu durumda kahrolurum, partinin başarısı için çırpınırım. Ben 2019 yerel seçimlerinde 41 ilde 247 aday tanıttım. Mesela benim kadar il ve ilçe örgütlerine gitmiş ve bu partinin şu anda aktif siyasetçileri içinde benim gittiği ilçe sayısının yarısına gitmiş herhangi bir siyasetçi yok. Ve ben bunu partideki görevlerimi yaparken yılmadan, yorulmadan yaptım. Bir yıldır partinin Genel Başkanıyım, şu ana kadar Manisa hariç 46 ilde, 196 il ziyareti yapmışım ben bir yılda. O yüzden Kemal Bey partinin emin ellerde olduğunu bilir ve bu konuda herhangi bir sorunu yoktur diye düşünüyorum.”
“BEN İYİ İNSANLAR KAZANSIN DİYE MÜCADELE EDİYORUM”
(Son genel seçimin kaybedilmesi hakkında) Şöyle ben muhalif bir gazeteci ne de grup başkanvekili ne de herhangi bir ilk kez oy kullanan genç ya da ‘İktidar olmadan ölürsek gözüm arkada kalır’ diyen yaşlı bir üyemiz bir daha gözyaşı dökmesin diye genel başkanım. Çok net. 31 Mart gecesi yine gözyaşları döktük ama hepimiz sevinç gözyaşları döktük. Çünkü ben 8-9 yaşındayken dayımın ‘Bu solcular hep zayıf olanı tutarlar ve hep kaybederler’ dediğini hiç unutmadım. Dedim ki, ‘Güçsüzü tutan iyi insandır, iyi insanların kazanması lazım’. Ben iyi insanlar kazansın diye mücadele ediyorum ve ilk aşamasını 31 Mart‘ta başardık. 31 Mart’ın en keyifli anı, otobüsün üstüne çıktım, yapıldığından beri o binanın etrafı ilk kez o kadar kalabalıktı. O binanın bahçesi, insanlar birbirini eziyorlardı, arasındaki yollar ve her yer doluydu. Ve şöyle sadece partinin yanan ışıklarını gösterdim. Aşağıdaki dört kişiden üçü neredeyse ağlıyordu. Bu başka bir duygu yani ve biz kazanabiliyoruz. 47 yıl olmuş. Özgüvenle, kendimize inanarak, güvenerek kazanabiliriz. Eski hastalıklardan kurtulduktan sonra kazanabiliriz. Öğrenilmiş çaresizlikler, beklenen hamleyi yapmalar. Bilgisayarla satranç oyunu oynayın bak eğer bilgisayarın beklediği hamleyi yaparsanız hemen size cevap verir. Şaşırtıcı hamleler yapmak lazım. Dakikalarca düşünüyor bilgisayar bile. Ezber bozmak lazım.
“‘ABLA’ DEDİĞİM BİRİSİNE KİN GÜDECEK HALİM YOK”
(Akşener ile iletişimi hakkında) Eşim bana en çok neden kızar biliyor musunuz? ‘Çok çabuk affediyorsun’ der. ‘Seni istedikleri kadar kızdırsınlar, kötülük yapsınlar. Böyle bir gülümsemeyi affediyorsun’ der. Benim huyum öyle. Ben on yaşından beri yatılı okul çocuğuyum. Bir kere barışmasını bilmeyen kavga etmeyecek. O yüzden ben asla ve asla kin gütmem. Bir de şöyle bir şey var Meral Hanım vaktiyle annemin elini öpmüş birisidir. Annem emekli öğretmen, Meclis’te karşılaştılar, döndü annemin elini öptü. ‘Seni kardeşim yerine koydum’ dedi, çok iyiydi aramız. Sonra seçim sath-ı mailinde o biraz sinirliydi. İttifak konuştuk, olmadı. Onlar bir şey söyledi, anlaşamadık. Sonrasında sertleştiler ben de o bana ne derse desin ‘canın sağ olsun’ dedim. Sonra o siyaseti bıraktı, genel başkanlığı bıraktı, ben o zamanda da aradım, yılbaşında da. Yani Genel Başkan olduktan sonra üç ay sonra da aramıştım. Sonuçta ‘abla’ dediğim birisine kin güdecek halim yok, kimseye gütmem.
“SİYASETİMİN ARKASINI HİÇ BOŞ BIRAKMADIM”
(Devlet Bahçeli’nin hamleleri ve kurdukları diyalog hakkında) O video kaydının devamını yayınlayanlar oldu, çok müteşekkirim onlara. Bahçeli’ye şey dedim, ‘Efendim arkadaşınız’ dedim hemen arkasındaydı ‘Celal Adan iyi bilir, ben doğru bildiğimi söylerim. Ama saygıda kimseye kusur etmem’ dedim. Ben öyle birisiyim. Beni Meclis’ten tanıyan herkes bilir, her türlü tartışmayı yaparım, itirazı yaparım, böyle savunduğum noktadan bir kıl koparamazlar. Ama kimsenin ailesiyle uğraşmam, küfür etmem, hakaret etmem, ettiysem özür dilemesini bilirim. O başka bir şey, insani ilişki. Ama bahçeli’nin dediği gibi gündüz kürsüden köpürüp de akşama ‘siyaseten dedim’ demem. Dediğim bir lafın arkasında durmamışlığım yoktur. Ben Bahçeli ile tam tersim. Bahçeli hem en ağır sözleri söyledi hem de ‘Ben bunu siyaseten yapıyorum’ dedi. Ben ağır sözler söylemedim ama siyasetimin arkasını da hiç boş bırakmadım.
“‘ERDOĞAN’IN YENİDEN SEÇİLMESİ İÇİN ÖCALAN’I ÇIKARMAYI DAHİ GÖZE ALDIK’ DİYOR”
Şimdi ben bir partinin Genel Başkanı olarak siyaset yorumcularının veya gazetecilerin yapması gereken bir alana soyunmam. Yani şu anda bu kadar belirsizlik varken ‘bence’ diyerek bir şey söyleyemem. Bir fikrin varsa da onu kendime ve partime saklamak isterim. Kimse elini açmıyorken ben niye fal bakmaya çalışayım onların kapalı ellerine. Neden benim düşüncelerimi, fikirlerimi bilsinler. O yüzden bu soruyu samimi olarak cevaplayamam. Ama şöyle bir şey var. Bahçeli’nin ne yapmaya çalıştığının Bahçeli’ye Erdoğan’ın da nerede durduğunun Erdoğan’a gerçek gazeteciler tarafından sorulması lazım. Uçakta sorulamıyor. Hilal arkadaşımız bir deneme yaptı ona da mesleği bırakmasını tavsiye etti. Ama şu kadarını söyleyeyim, bir kişisel hesap var, belli ki bir görüşmeler var ve mesele Sayın Bahçeli’nin sözleriyle bağlayayım. Geçen hafta dedi ki, yani bundan son değil bir önceki grup konuşmasında dedi ki, ‘Ne olur yani Öcalan gelse burada konuşsa, terör bitse, Erdoğan için de anayasa değişse ve bir daha seçilse’. Bu ne demek? ‘Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için Öcalan’ı çıkarmayı dahi göze aldık’ diyor. Bu kadar net. Bunun aksini söylüyorlarsa yalanlasınlar, söylemiyorlar.
“BU LAFIN ONDA BİRİNİ MUHALİF BİR GAZETECİ YORUM DİYE SÖYLESE ŞU ANDA SİLİVRİ’YE DOĞRU GÖTÜRÜLÜYOR OLURDU”
(Mehmet Uçum’un yorumları hakkında) Bu lafın onda birini herhangi bir muhalif gazeteci yorum diye söylese şu anda Vatan’dan Çağlayan‘a, Çağlayan’dan Silivri’ye doğru götürülüyor olurdu. PKK’ya bir siyasi yapı falan. İşin kötüsü yani gerçekten bu milletin aklıyla alay ediyorlar. DEM’e terör örgütü diyorlar. Oysa DEM bir siyasi parti ama işte ‘PKK’yı terör örgütü kabul ediyor musun, bunu söyle’ falan tartışmaları rezervde. Ama hep bunları yaptılar. Ama bir siyasi parti, seçimlere girme yeterliliği var, bütün milletvekillerine, belediye başkanlarına devlet temiz kağıdı vermiş adliyeden. Ona ‘terör örgütü’ deyip muhatap almıyorlar PKK’ya da ‘siyasi oluşum’ diyorlar. Bu milletin aklıyla alay ediyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil.
“BUGÜN AK PARTİ’NİN VE MHP’NİN YAPMAYA ÇALIŞTIĞI BİR SİNDİRME OPERASYONUDUR”
(MİT ile olası görüşme ve kayyumlar hakkında) MİT’ten henüz bilgi almadık. Bu hafta içinde planlayacağız. Şuradan kaynaklanıyor. MİT AK Parti MKYK’sına gitti ve bir sunum yaptı İbrahim Bey, AK Parti binasında. Ben de bir yazı yazdım, o yazıyı hemen söylemedim yani MİT’e yolladım, hani hemen iletişimini yapmadım. Magazinleşmesin, ciddiyetini korusun diye. Yazıda şunu söyledim, ‘Eğer ülkenin son seçimlerinin ikinci partisine verilecek bir bilgi varsa birinci partisinden niye esirgiyorsunuz? Yok bu bilgi FETÖ gibi özel bir meselede, AK Parti‘ye özelse kamuoyuna açıklayın bunu hepimiz bilelim’. Hani AK Parti’nin FETÖ konusunda uyarılacak bir durumu var, CHP’ye bunun için lüzum görmüyorsanız. Biraz hani durumu bana bir netleştirin dediğimiz. Ve dedim ki ‘Bir sunum yapıyorsanız bu sunumu gelin bize de yapın’. Sayın İbrahim Kalın da büyük bir nezaketle 29 Ekim töreninde önce bir merhabalaştık, sonra döndü yanıma geldi. Dedi ki ‘Yazınızı aldım, haklısınız. Biz size gelecek hafta bir yoğunluğumuz var’, onun boş günleri vardı ama o günlerde ben doluydum. Dedi ki ‘Uygun bir zamanda gelelim ve bir sunum yapalım, biz bir sunum yapmak isteriz’. Bunu konuştuk. Bu konuda Mansur Bey’in haberi oldu, Mansur Bey bir gazeteci arkadaşımıza söylerken, ‘MİT Müsteşarı ile Özgür Bey görüşmüş’ demiş. O 29 Ekim görüşmesi, zaten bu konuda 29 Ekim’den 1-2 gün sonra olunca, onu telefon görüşmesi gibi anlayıp ‘MİT Müsteşarı Özgür Özel‘i telefonla aradı’ dediler. Oysa ki yüz yüze görüştük, Anıtkabir‘de görüştük, 29 Ekim’de. Ama önümüzdeki hafta içinde yani bu içine gireceğimiz hafta, Sayın MİT Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisi‘ne gelerek bir sunum yapacak ve bizim sorularımızı yanıtlayacak. Bir gündem belirlemedik. Benim sorduğum sorunun netleşmesini bekliyorum. O konuda zaten ama MİT’e yakın bazı kaynaklar, MİT’in görev alanının bu olmadığını, MİT’te böyle bir çalışma olmadığını ifade ettiler. Tahmin ediyorum Sayın Kalın da bunu tekrar söyleyecek. Ama Sayın Mansur Yavaş da Ankara Adliyesi‘nde böyle bir hareketlenme olduğuna ilişkin bilgileri paylaştı. Şimdi ben şunu söyleyeyim. Demokrasilerde birinin suçlu olup olmadığına mahkeme karar verir ve kararın kesinleşmesi ile eğer o suçlu kişi belediye başkanıysa görevini bırakır. Yerine de meclis içinden yenisi seçilir. FETÖ döneminde, bizim itiraz ettiğimiz OHAL yetkisi ile, OHAL KHK’larıyla aldıkları bir yetki ile güya işte FETÖ’cüleri temizlemek zor falan diye. Biz ciddi şekilde OHAL yetkisine de itiraz ettik biliyorsunuz. Şu anda o günden kalan bir yetki ile, eğer belediye başkanı terörle suçlanıyorsa, bakın mahkemenin sonucunu değil, daha soruşturma-kovuşturma aşamasında kayyum atıyorlar. Sorun burada. O yüzden bu yetkiyi yarın CHP diyelim ele aldı, yapmayız da bizde iken. AK Partili belediyelere bakın nasıl oluyormuş demek istedik. Her birisini geçmişte her birisinin 10 yıl önce de Fethullah Gülen Cemaati ile bir maklube kaşıkladığı, Türkçe Olimpiyatları’nda stadyumda bir oturmuşluğu yok mu bunların? Tamamının. Bütün AK Partili belediyelere tak tak tak tak kayyum atayıp, kendi istediğimiz vali yardımcılarının, kaymakamları AK Parti’nin elindeki bütün belediyeleri alabiliriz. Bu yetki buna cevaz veriyor. AK Parti şu anda Esenyurt’ta buna tenezzül etti. Belediye Başkanımızın tutuklanma gerekçelerinin içinde DEM Partili olduğu iddiası var, 10 yıllık CHP’li. Kaynağı bilinmeyen para transferiydi, kızının kirasının babasının hesabına yattığı ortaya çıktı. Şimdi bir gizli tanık uydurmaya çalışıyorlar her zaman olduğu gibi. Şunu ifade etmeye çalışıyorum. Bugün AK Parti’nin ve MHP’nin yapmaya çalıştığı bir algı operasyonudur. Bir sindirme operasyonudur. Öyle ben 40 kayyum falan. Hangi belediyemizi ne terörü ile ilişkilendirecekler? Mansur Yavaş‘ı hangi terör örgütü ile ilişkilendirecekler? Hiç tavsiye etmem. Bu yapmaya çalıştıkları mesele bana karşı, belediye başkanımıza, partimize karşı değil, o belediye başkanlarını seçen seçmenlere karşı bir milli irade gaspıdır, bunun cezası çok ağırdır.
“BUGÜN DE DEVLETLE MİLLET YARIŞIRSA MİLLET KAZANIR”
Esenyurt’ta biz de anket yaptırıyoruz, onlar da. Esenyurt Belediyesi bir milletvekilini, Anayasa ayrı aykırı şekilde sokmazken, önce milletvekillerini sokup tabii ki dirençle ve istekle, İstanbul İl Başkanımız, milletvekillerimizin mücadelesi çok önemli. Şimdi de sokağa sokmadıkları belediye meclis üyelerini tabelâsını söktükleri salona alıyorlar. Niye? Esenyurt‘ta meseleye tepki yüzde 80’e yakın. Bakın biz seçimi yüzde 50 ile kazandık, 49’la. Tepki 80’e yakın. Çünkü Esenyurt’un seçtiği belediye meclis üyeleri CHP’li. Esenyurt Meydan'da oturuyor soğuğun altında. Seçildikleri belediyeye girmiyorlar. Belediye meclis üyelikleri sürdüğü halde. Tepki yüzde seksen. Türkiye'de Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını iptal ettiler. On üç bin fark vardı. Altı yüz sekiz bin farkla Ekrem İmamoğlu kazandı. Bu ne demek? Kırk günde böyle bir kampanya yapmış olabilir miyiz? Bu şu demek. ‘Kararı ben veririm’ diyor millet. Bakın çok net bir şey söyleyeceğim. Devletle millet yarışırsa millet kazanır. Bunu Kenan Evren denedi. İstediğini seçtirmeye çalıştı. Devlet, Kenan Evren. Millet Özal'ı seçti. Zaman zaman kendi siyasi tarihimizde bizim de yanlış konumlandığımız pozisyonlar olmuştur devlet, millet meselesinde. Devletle millet karşı karşıya gelirse millet kazanır. Çünkü devlet, binalardan kurum ve kurullardan müteşekkil bir yapıdır. Millet iradenin kendisidir. 31 Mart'ta devletle millet yarıştı biz kazandık. Niye? Devletin Anadolu Ajansı, AK Parti'nin ajansı gibi çalıştı. TRT, hepimizin vergi verdiği TRT, Cumhur İttifakı'nın oldu. Beni bir dakika vermediler Cumhur İttifakı'nı 2 bin 500 dakika verdiler. Ne oldu? Millet dedi ki ‘Yok öyle yağma’. 15 Temmuz'da da devletle millet yarıştığında millet kazandı. O zaman ben de milletin yanındaydım. Tayyip Bey de milletin yanındaydı. Devlet Bey de milletin yanındaydı. Devleti ele geçirmiş FETÖ'nün karşısındaydık hepimiz. O gece de millet kazandı. O gece devletin yanında olanlar kaybetti. Devleti ele geçirenler kaybetti. Bugün de devletle millet yarışırsa millet kazanır. Biz milletin tarafındayız. Millet bizim tarafımızda. Denemesi bedava. Kayyum atanırsa ben Türkiye için üzülürüm bir kayyum daha atanırsa. Ama kayyum atamaları meselesi devam ederse faydacı bir yerden bakarsan bu bizim çok faydamıza olur.”
“CESARET EDERLERSE BİZ DE HAYAL EDEMEDİKLERİ ŞEKİLDE MÜCADELE EDERİZ”
Esenyurt İmamoğlu kararının demosudur bence. Yüzde 80 aleyhlerinde gördükleri için İmamoğlu kararının onaylatılmasına da cesaret edemeyecekler bence. Çünkü millet Esenyurt'ta DEM dediler, PKK dediler, bilmem ne dediler, yüzde 80 bizden yana çıktığına göre Esenyurt'ta, İmamoğlu gibi hem bir, iki, üç, dört kez AK Parti'yi yenmiş bileğini bükemedikleri birini şimdi bu oyunla alaşağı etmeye kalkarlarsa herhalde yüzde 95 İmamoğlu'nun arkasına geçer. Öyle görünüyor. O yüzden ben işlerinin o kadar kolay olmadığını ve buna cesaret edemeyeceklerini düşünüyorum. Cesaret ederlerse biz de hayal edemedikleri şekilde mücadele ederiz.
“ANKETTEN TASARRUF ETMEYİZ”
(Anketlerle ilgili) Tayyip Bey bunu 22 yıldır yapıyor. Biz de bir yıldır yapıyoruz. Yerel seçim başarısının arkasında da bu var. Geçmişte parti bütçesinin yüzde yarımı ölçme-değerlendirmeye giderdi. Biz bu yerel seçimlerde yüzde 17’sini harcadık. Yani ekmekten tasarruf ederiz, anketten tasarruf etmeyiz. O kadar verimli bir çalışma. Mehmet Ali Çalışkan da ekibin bir yerinde. Çok kuvvetli bir ekip var. Mehmet Ali Bey'in bir sürü görevleri var. 31 Mart öncesi de Mehmet Ali Bey'in inanılmaz katkıları oldu. Çok iyi bir ekip araştırma ve reform enstitüsü. Biz Cumhuriyet Halk Partisi'nin yerel yönetimlerde ölçme değerlerme birimi kurduk. O birimin başına beş profesyonel koyduk. Bir tanesi Mehmet Ali Bey'di. Güçlü bir ekip çalışması. Bir tek Betimar'da küçük bir farkla 0.7 ile ikinciyiz. Onun dışında benim gördüğüm bütün anketlerde yine birinciyiz. Panorama’da geçen ay AK Parti öndeydi bu ay öne geçtik. Dün sunumunu aldık. Bu ay öndeyiz. Biz Mart'tan beri bütün trendlere altı firmanın ortalamasıyla bakıyoruz. Bir tek Eylül'de düştük. Kurultay yaptık. İçe döndük. Biz sadece ankete para vermiyoruz. Yapay zeka ile birçok ölçüm yaptırıyoruz. Mesela yapay zeka kelime bulutlarımıza bakıyor. Genel Başkan'ın, Parti Sözcüsünün, Grup Başkanvekillerinin ve milletvekillerinin ağzından çıkan kelimelerin toplamına sanki hani bir bulutta birikiyormuş gibi bir ölçüm yapılıyor. Bizim mesela temmuz kelime bulutumuzda böyle bulutçuklar var ya en büyüğü asgari ücret. İkincisi zam. Üçüncüsü enflasyon. Dördüncüsü geçim sıkıntısı. Temmuzda yukarıdayız. Haziran'da öyle. Ağustos'ta öyle. Eylül'de bizim kelime bulutu kurultay, ön seçim, delege hop aşağıya.
“DÖRT AYDIR ‘SEÇİMİ SİZCE KİM KAZANIR’ SORUSUNDA AÇIK FARKLA ‘CHP KAZANIR’ DİYOR HERKES”
Eskiden bütün anketlerde şöyle bir şey vardı. Ülke nasıl? Kötüye gidiyor. Ülkeyi kim düzeltir? Yine de AK Parti. Şu anda bir CHP, AK Parti'den yukarıda çıkıyor artık. 10-12 iki puan. ‘Kim toparlar ülkeyi’ sorusuna Yüzde 23 AK Parti demiş, yüzde 35 CHP demiş. Öyle 10-12. Artık yukarıdayız. Eskiden şöyle kötüydü. CHP nerede iyi? Kültür-sanat, milli eğitim falan. Ekonomi ve dış politikada çok kötüydük. Şimdi yine sıralama çok farklı değil ama mesela eskiden ‘Ekonomiyi CHP iyi yönetir’ diyenler diyelim ki 19’ken şimdi 35 falan çıkıyor. Gitgide çok mesafe kaydettik ama daha kaydetmemiz lazım. Devam etmemiz lazım. Dört aydır ‘Seçimi sizce kim kazanır’ sorusunda açık farkla ‘CHP kazanır’ diyor herkes. İyi yönetme meselesinde zaten biz hatırlayın değişim kurultayında ne yapmıştık? Dış politikaya İlhan Uzgel’le, Milli savunmaya Tümamiral Sayın Yankı Bağcıoğlu'yla ve ekonomiye hem Mülkiye’nin Dekanı’nı hem Galatasaray Üniversitesi'nin Dekanı’nı Volkan Demir'i ve Yalçın Karatepe'yi dahil ederek ve Selin Sayek Böke'yle bu üç zayıf alana alanlarında çok iyi bilinen, çok güçlü isimlerle çok önemli takviyeler yaptık. Bunun karşılığını alıyoruz. Örneğin 20 Kasım'dan itibaren CHP'nin ekonomi kurmayları 50 ile gidiyorlar. ‘CHP bu ekonomiyi nasıl düzeltir’ onu anlatmak üzere. Bu programın yayınlanacağı bugünden itibaren ve yarın Türkiye'nin İstanbul dahil 50 ilinde bütün milletvekillerimiz, bütün örgütümüz sokak sokak kapı kapı başlıyorlar ve iki ay boyunca enflasyon, asgari ücret, emekli maaş zammı, çiftçinin ve esnafın sorunlarını konuşacaklar. Tam da dediğiniz konularda Meclis’te bütçe konuşulurken vatandaşın gerçek sorunlarını sokakta, tarlada, işçi servisinde, ev oturmasında, kahvehane sohbetinde, köyde, nahiyede, beldede konuşacağız. Ali Naili Erdem 98 yaşında, Sayın Rahmetli Süleyman Demirel'in 1970’lerdeki ilk bakanlığı, hatta 67 yanılmıyorsam 72 ve 78 kabinesinde de görev yapmış bir bakan. Onun Demirel'den aktardığı şöyle hoş bir söz var. Diyor ki ‘Millet televizyonda gördüğüne oy vermez’ diyor. ‘Millet televizyonda gördüğü adamı köyünde, nahiyesinde, ilçesinde görünce oy verir’ diyor. Bizim televizyon görünürlüğümüz var. Şimdi hep beraber o televizyondakiler köye, nahiyeye, ilçeye, beldeye gidiyor.
“GENEL AF DEDİĞİNİZ ANAYASA YAPMAK KADAR KRİTİK BİR ŞEYDİR”
Şu anda bir erken seçimde CHP'nin iktidara yani Cumhurbaşkanı CHP'nin seçtireceği Meclis çoğunluğunu CHP ve muhalefet partilerinin sağlayacağı göründüğü için kaçıyorlar erken seçimden. Yoksa biz erken seçim istiyoruz tabii. (Genel af tartışmaları) O benim konum değil şu anda. Genel af büyük bir mutabakat meselesidir. Genel af dediğiniz Anayasa yapmak kadar kritik bir şeydir. Genel affın ihtiyaç duyduğu Meclis çoğunluğu da 360, Anayasa değişikliğini referanduma götürmenin ihtiyaç duyduğuyla aynı nitelikli çoğunluk. Yani af meselesinde suçtan zarar görenle suçlunun yakınının aynı toplumsal mutabakatta buluşması lazım. Meselenin özü odur. O yüzden genel af tartışmaları bugün bizim gündemimizde yok. Genel af talebi de çok meşru bir talep. Şu anda Türkiye'de cezaevlerinde kapasitenin çok üstünde insanlar var. Ama bu af tartışmalarında ‘Benim canım yandı, ne olacağım ben’ diyenlerin de duygusu çok son derece meşru bir duygu. Bu yüzden bir toplumsal mutabakat var. Bu yüzden bu tartışmaları Anayasa yapar gibi ele almak lazım. Toplumun tamamının rızasını üretecek bir mutabakatla.
“AK PARTİ ‘BEN TEMİZİM’ DİYEMİYOR”
(CHP’li belediyelere SGK soruşturmaları) Büyük bir oyun var. Oyunun adı şu, AK Parti'yle MHP'nin yapmaya çalıştığı. Tencere dibin kara, seninki benden kara. Şu anda bu toplumun ortak inancı şu. AK Parti belediyeciliği, israf eden, yolsuzluk yapan, yandaşlara kaynak aktaran bir belediyecilikti. Belediyeleri böyle yönetenler her ne kadar devletten bilgi alamıyoruz, Sayıştay’ın eli kolu bağlı falan ama devlette neler yaptığını da o beşli çetelerden, yandaş müteahhitlerden biliyoruz. AK Parti’nin ‘Biz bunları yapmadık’ demeye, vatandaşı ikna etmeye imkanı yok. ‘Ben temizim’ diyemiyor. ‘Onlar da kirli’ diyor. Bu oyuna gelmemek lazım. Bu yüzden çok net söylüyorum. Bizim belediye başkanlarına söylediğim birkaç şey var. İlk toplantıda kapalı toplantıda dedim ki ‘Arkadaşlar cebinizde iki anahtar var. Bunlardan bu anahtarlar belediyenin kasasının ya da kapısının anahtarı değil. Şehrin altın anahtarı da değil. Bu anahtarlar CHP iktidarının anahtarı. Böyle yöneteceğiz’. Ve hani diyor ya bunlar ‘Hepimiz aynı gemideyiz’. Hepimiz aynı belediye otobüsündeyiz. Bu belediye otobüsü bizi iktidara taşıyacak. İyi kullanın. Ben başkanlarımdan razıyım. Ama iktidar şöyle bir şey yapıyor. Hatta ilk altı ay sonuçlarından sonra iyice gaza geldiler. Ben de ölçtürdüm, onlar da ölçtürdü. İlk altı ayda 50 binin altında nüfusu olan belediyeleri ölçtürmüyoruz. Onları yılda bir, onda da 10 bin - 50 bin arasına bakacağız. 50 bin üstü nüfuslu bütün belediyelere baktık. Büyükşehirlerde en az oyunu artıran yüzde üç arttırmış. Belediyeler partiyi yukarı çekiyor şu anda. Seçimden önce dört aydır maaş almayanlara maaş ödeyen CHP belediyesi var bu kadar imkansızlığa rağmen. Bir sürü şey, detayları anlatırım. Gördüler ki yani Tayyip Bey şöyle bir şeye girdi, krize girdi. ‘Kardeşim bu adamlar hani döndüremezlerdi, hani yönetemezlerdi? Memnuniyetleri artıyor vatandaşın’ deyince yeni atak başlattılar. Bir şey bahane edilecek. İşte o konserler monserler üzerinde. Dünya kadar da personel, dünya kadar da müfettiş yollanmış. Giden müfettişlere diyorlar ki ‘Araştırın, taraştırın bunları şahibeye karıştırın’. Ben de tuttum dedim ki o müfettişlere. ‘Çok kutsal bir görev yapıyorsunuz. Devletin, kamunun kaynağını haksız harcayan birisi var mı, yok mu bakacaksınız. Bizim güvenimiz tam. Yeter ki kanunsuz emirle haksız suç icat etmeyin. İftira atmayın’. Çünkü bir iddia atıyorlar. O yapışacak. Aylarca sürecek sen aklanacaksın ama millet hala daha yapışan iftirayı hatırlayacak. ‘Bunu yapanı affetmem’ dedim. ‘Onun dışında başımızın üstünde yeriniz var’. Bizim son derece özgüvenimiz yüksek. Belediyelerin hizmetlerinde hukuka uygunluk denetimi yapılabilir. Yerindelik denetimi yapılamaz. Yerindelik denetimini kim yapar? Seçen halk, seçimde yapar. Çünkü o seçmiş. Belediye başkanı halk için parayı nasıl harcayacağına karar verir. Ben 29 Ekim kutlaması yapmışım. Ondan gıcık alıyor beyefendi. Çünkü ne yaymaya çalıştılar? Her 29 Ekim'de olduğu gibi ‘Aman efendim törenler iptal olsun, konserler iptal olsun’. ‘Olmasın’ dedik. 27’sinde Beşiktaş'ta toplandık, ‘korkmuyoruz’ dedik. 29’unda da ‘hep birlikte meydanlara’ dedik. O TUSAŞ saldırısını 7 Haziran - 1 Kasım sürecindeki gibi korkuyu araçsallaştırarak, kendileri umudu örgütleyemedikleri için korkuyu örgütleyerek milleti sindirmek için bir fırsata çevirmeye çalıştılar, izin vermedik. 27’sinde Beşiktaş'ta toplandık. Teröre meydan okuduk. Yaşam hakkını savunurken teröre karşı da bir pozisyon aldık. 29 Ekim'de milyonları çağırdık. Ben Ankara'da Birinci Meclis’ten Anıtkabir'e 10 bin kişi başladım, yüz binlerle bitirdim. 30 bin kişi başladım, yüzbinlerle bitirdim. O gün 780 bin kişi Anıtkabir'e girdi. 10 Kasım'da bir milyon yüz bin kişi. Olacak iş mi? Nasıl rakamlar bunlar? Türkiye'nin ara sokaklarından ana arterlerine böyle dereler birleşip nehir oldu aktı. Bu duygu onları çıldırtıyor işte. Bir, 29 Ekim'deki meseleye karşı bizim meydan okumamıza karşı harekete geçiyorlar. Ayrıca da şunu söyleyeyim. Beykoz Belediyesi'ni 20 liralık hesabına itiraz ediyorlar. Ben ortaya koydum. Hem de çoğu 2023 ve 2022’de yapılmış AK Partili 24 belediyenin daha yüksek harcamaları var. Birine müfettiş yok. Beykoz'a müfettiş var. Bizim Melih Gökçek döneminden 40 dosya. Önceki dönemlerden İBB'de 34 dosyamız var. Bir müfettiş gelip o dönemi incelemiyor. ‘Cumhuriyet Bayramı'na çok para harcadınız.’ Mansur Bey açıkladı. Bütçesinin yüzde yarımı. Oysa Melih Gökçek, Ankaralının parasının yüzde 15’lerini falan gitti dinazorlara bilmem nelere falan yatırdı. Akıl almaz şeyler. Ve orada bir konser 71 milyon değil. Üç konser. Üçü birbirinden önemli sanatçılar. Sahne yedi gün. 7/24 etkinlikler bilmem neler. Müfettiş gelir bakar. Ama şu kadarını söyleyeyim. Kimse bu mesele üzerinden 29 Ekim'in kutlanmasına duyduğu karın ağrısını hassasiyet gibi göstermesin. Kocaeli Belediyesi diyorum 180 bilmem kaç milyon var. Bana çıkıp açıklama yapıyorlar. ‘Konser değil o.’ Ne? Etkinlik. Ne etkinliği bir baksın. Bir müfettiş de oraya gitsin baksın bakalım. Bir tane müfettiş de Mansur Bey'in, Ekrem Bey'in harcamalarının fevkinde harcamalar yapan küçük küçük belediyelere gitsin baksın. O yüzden bu işlere karnımız tok. AK Parti'yle CHP arasındaki fark şu. Ben arkadaşlarıma hep söylediğim bir diğer şey. AK Parti kir göstermiyor. Hattı zatında kirli zaten. Gri bir kağıda kurşun kalem dokunsa ne görünecek? Biz, bembeyaz bir A4’e bir kurşun kalem deyse kir gösteriyoruz. Ondan herkes dikkatli olacak diye söyledim. Bu konserlerle ilgili bütün belediyelere yazdık. Kime ne para ödediklerini topluyoruz. Bu kış, kuvvetli bir ekip çalışması yapacağız. Gelecek sene 23 Nisan'dan itibaren bir CHP'li belediyeye konser verecekse sanatçı, konserin ölçeğine sahnenin bilmem nesine göre toplu satın alma görüşmeleri yapacağız. Fiyatlar belli olacak. O standart fiyatlar üzerinde olacak. Hatta SODEM diye bir yapımız var. Belki de konseri toplu SODEM’e satın aldıracağız. Faturayı biz keseceğiz, biz alacağız. Biz standart izleteceğiz. Çünkü böyle bizim AK Parti'nin ‘Efendim bunlar da bak bizim gibi yapıyor ya.’ Biz öyle değiliz kardeşim. Biz acayip tasarrufluyuz. İsraftan korkarız. Yandaş zengin etmeyiz. Biz AK Parti değil tertemiz CHP belediyeciliği yapıyoruz.
“BEŞ HAFTADIR UÇUŞ İZNİ BEKLİYORUZ”
(Trump ile görüşme, Filistin ziyareti ve Esad'la görüşme) Mahmut Abbas davet etti, tarifeli uçuş olmadığı için uçağımızın kuyruk numarasını bildirdik İsrail Dışişleri Bakanlığı’na. Beş haftadır uçuş izni bekliyoruz, aldığımız anda gideceğiz. Mahmut Abbas bekliyor, Mahmut Abbas telefonda davet etti, zaten biz gitmek istiyorduk. Çok net. İkincisi geçtiğimiz gün Azerbaycan, Sevgili İlham Aliyev ile telefonda görüştüm, Zafer Günü’nde. Kendisiyle karşılıklı planlamaya karar verdik, o ziyaret yapılacak. Esad‘tan da ilk önce resmi yazı istemişlerdi, sonra bir Rusya, Putin, Erdoğan, Esat falan olunca bir beklemeye aldılar. O konuda da tahmin ediyorum önümüzdeki aylar içinde bu üç ziyaretten ikisi çok kesin, bir tanesi de konjonktürel olarak gerçekleşecek. ‘Trump‘la görüşeceğim’ demedim. Çünkü ben Amerikan siyasetini bilirim. Şu anda Trump‘ın bırakın Türkiye muhalefetiyle, Türkiye iktidarı ile görüşüp görüşmeyeceği bile başka bir durumda. Ama Trump yönetimi oturduktan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi’nin dış ilişkilerden sorumlu güçlü bir heyeti Amerika’ya temaslar yapmak üzere gidebilir. Ayrıca bu Trump‘la görüşme meselesini birileri, ‘Özgür Özel Trump‘la mı görüşecek?’ Erdoğan seçimlere aylar varken gidip Amerikan Başkanı ile görüşmüş, seçimlerden sonra da Başbakan değilken görüşüp 1 Mart tezkeresinin taahhüdünde bulunmuştu. 1 Mart tezkeresi bizim gayretlerimizle geçmedi. Geçseydi Irak işgali Güneydoğu üzerinden olacak ve hala Güneydoğu’da 100 bin tane Amerikan askerinin postalı Güneydoğu’da olacaktı. O yüzden Amerikan yönetimi ile gitmek, görüşmek meselelerini birileri enfekte etmeye çalışırken önce Tayyip Erdoğan’ın iktidar olmadan önce neler yapıp, Amerika’ya ne taahhütler verdiğini hatırlayalım. Cesaretleri varsa 1 Mart tezkeresinin tutanaklarını açıklayalım. 10 yıl değil, üzerinden 20 yıl geçti, halen daha 1 Mart 1 Mart tezkeresinin tutanaklarına AK Parti her sene 1 Mart’ta ret veriyor, açıklanmasına. Niye? Çünkü orada gerçekler var. Deniz Baykal’ın konuşması var, Bülent Arınç’ın yönetirken söyledikleri var. Çıkıp da Abdullah Gül’ün o dönemde o meseleyi savunmaması, hatta pasif agresif bir tavrı var. 98 tane AK Partilinin ret var orada. Onları unutuyorlar, ‘Acaba Trump’la CHP’yi yönetip, dış ilişkilerle bilmem ne mi yapacak?’
“MANSUR YAVAŞ, CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN BELEDİYE BAŞKANI”
(Mansur Yavaş’ın istifa edeceği iddiaları) Mansur Yavaş, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Belediye Başkanı. Geçen seçimlerde kendisine parti dışından çağrılar olmasına rağmen, kendisi çok net dedi, ‘Ben Cumhuriyet Halk Partisiliyim.’ Şu anda da aynı şeyleri söylüyor. Mansur Yavaş‘ın ben partiye aidiyetinden, bağlılığından hiçbir şüphe duymam. Birincisi bu. İkincisi, şu anda, üstünüze alınmayın, siz gazetecisiniz. Ama CHP’nin adayı kim tartışmasını, kim körüklüyor, kim bunun parçası oluyorsa saraya hizmet ediyor. Şu anda CHP’nin adayını tartışma gününde değiliz. İlla tartışacaksanız, AKP’nin adayı kim onu tartışın. Çünkü İletişim Başkanlığı sürekli onun için fon yapıyor, onun için destek veriyor, onun için trol orduları harekete geçiyor, onun için koca koca köşe yazılarına her gün, köşe yazarlarına her gün talimat gidiyor, maalesef muhalefete müzahir arkadaşlar da bu rüzgâra, bu akıntıya kapılıp gidiyorlar. Şu daha doğru değil mi? Biz aday bolluğu yaşıyoruz. Bu CHP’nin gücü.
“BİZİM BÖYLE BİR GÜNDEMİMİZ YOK”
(‘Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu’na yakın CHP’ye uzak’ iddiaları hakkında) Böyle bir şey yok, bizim böyle bir gündemimiz yok. Bunu kim söylüyorsa? Saraya müzahir kalemler, yani şimdi isim vermek istemiyorum, koca koca ‘Amiral gemisi’ denilen gazetelerin köşe yazarları her gün kimi saçaktan, kimi manşetten böyle dedikodular üretiyorlar. Mansur Yavaş‘ın asla ve asla, Ekrem İmamoğlu‘nun asla ve asla bu söylenenlerin onda biri kadar bir gündemi yok. Kendi işleriyle meşgul arkadaşlarımız. Meselenin Özü şu, bir kez deneyeceğim söylemeyi. AK Parti’nin aday sorunu var. Çünkü şöyle bir meselesi var. YSK kararına göre Erdoğan’ın ikinci dönemi bu, bence üçüncü dönemiydi ama ikinci dönemi olduğuna karar verdiler. Yani seçim eğer Meclis tarafından öne alınırsa bir kez daha aday olabiliyor, son bir kez. Anayasa öyle yazıyor. Erken seçim yapılırsa aday olacak, yapılmazsa olamıyor. Ben diyorum ki ona, ‘Bak beş yılın, zaten tartışmalı bir beş yıldayız, iki buçukuncu yılında, seneye kasımı geçmemek üzere, ama tercihen ‘gel bu sene martta yapalım, önümüzdeki martta yapalım, hadi şimdi kış geldi olmaz’ derler. Mayısta yapalım, bilemedim en son gelecek sene bu zamanlarda seçim yapalım, sen de gel aday ol. Yoksa seçime gelip altı ay kala gelip de bizim kapımıza ‘ben aday olacağım’ diye dayanma’ diyorum Erdoğan’a. Erdoğan da benim kendisiyle yaptığım görüşmede de bir çok televizyon görüşmesi mülakatında da veya basına açık söyleminde de şunu söyledi, ‘Önümüzde dört yıl seçimsiz bir süreç var’ dedi. Yani bu şu demek, ‘Ben aday değilim’ demek. Çünkü ‘Dört yıl sonra seçimler zamanında yapılacak’ diyor ya Erdoğan, zamanında yaparsa aday olamıyor. O zaman soru şu? Bakın bana, ‘CHP’nin adayı kim?’ diye soruyorlar, benim aday zorum yok, aday bolum var benim. Soru şu, ‘Madem ki seçimler zamanında yapılacak. AK Parti’nin adayı kim? Bu içişleri Bakanı mı? Kanlı bıçaklı olduğu bir önceki içişleri Bakanı mı? Devlet bey bir öncekini mi destekler? Bu İçişleri Bakanını Hak Yolcular mı destekler? Damatlardan hangisi aday? Peki acaba şimdiki MİT Başkanının adaylık ihtimaline karşı İletişim Başkanlığı’nın yürüttüğü, her gün aktif yürüttüğü kampanyanın bir manası var mı? Mesela şu anki MİT Başkanından çekiniyorlar. MİT’in şimdiki başkanı mı aday, bir önceki başkanı mı? Şimdiki Dışişleri Bakanı mı aday?’ İşte bunları tartışsak ya. Bu kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir kısıtı yokken, bir sorunu yokken, herkes CHP’nin adayını konuşuyor da, bunu bütün hem Cumhuriyet Halk Partisi‘ni çok seven, çok ilgi duyanlara hem de Cumhuriyet Halk Partisi konuşmayı çok sevenlere söylüyorum. Bu kadar mümbit, bu kadar verimli bir adaylık tartışması varken AK Parti’de, adamlardan biri eski MİT Müsteşarı, biri yeni MİT Müsteşarı. Biri eski İçişleri Bakanı, biri yeni İçişleri Bakanı. Bir tanesi İletişim Başkanı, bir taraf tutuyor. Bir tanesi Erdoğan’ın damadı, Orta Doğu ülkesine mi döneceğiz? Damadı getirecek. Bu tartışmalar varken biz de işinde gücünde iki tane belediye başkanının adını öne atıp yumurta gibi birbirine tokuşturmak... Biz o işi çözeriz. Neleri çözmüşüz, bunu mu çözemeyeceğiz? Zorluk şudur. Bizim 1,5 milyon bin üyemiz var. Bizim tüzüğümüzde aday belirlemede, tüm üyelerle ön seçim, hatta halk yoklaması bile yapacağımız yazıyor. Ben bir başıma karar vermeyeceğim. Gerekirse 1.5 milyon üyeye sorarız, parti bir bütün olur, onun seçtiği kişi aday olur, herkes de ona saygı duyar. 1.5 milyon üyeye rağmen gidip başka yerden de kimse aday olamaz. Olursa da karşılık bulamaz. Biz o işleri çözeriz. Tayyip Bey bir düşünsün bu işi nasıl çözeceğim.