“CUMHURİYET’E KARŞI KALKIŞMALARDA KARARLILIĞIMIZI GÖSTERİYORUZ”
“Genel başkan yardımcılarımız, il başkanımız, büyükşehir belediye başkanımız, gençlik kolları genel başkanımız, milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz, kadın kollarımız ile Cumhuriyet Halk Partisi’ni tüm organlarıyla temsil eden bir heyetle buradayız. Bunu çok önemsiyorum. Sevgili Hüsnü Bozkurt, büyük bir nezaketle törenlere davet etmek için geldiğinde de ifade ettim. Bugün burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olarak bulunmak ve ne olursa olsun bu yıl dönümünde en üst düzey katılımı gösterip, en üst düzey kararlılığı göstermeyi son derece önemsiyorum. Mümkün olan Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki, başta 19 Mayıs 1919 olmak üzere, Sivas Kongresi’den kongrelerin yıl dönümlerine kadar, Meclis’in açıldığı günden bugüne kadar Cumhuriyet için teker teker tuğlaların üzerine konduğu ve bu güzel ülkenin inşa edildiği tüm tarihlerin yıldönümlerinde, eğer çok önemli bir engel olmazsa o anlamlı kentlerde, yerlerde, mekanlarda olmaya çalışıyorum. Bir de Cumhuriyet’e karşı yapılmış kalkışmalarda ve bunun yıldönümlerinde de burada olmak, kararlılığımızı göstermeyi son derece önemsiyorum. Devrim Şehidimiz Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki’yi anmak üzere bir kez daha buradayız; Yıldıztepe’deyiz. Şehitlerimizin anısına sahip çıkmak için burada bir araya gelen, yüreklerinde vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi taşıyan Menemenimizin ve İzmirimizin güzel insanlarını ayrı ayrı selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Hepimiz birbirimize omuz vermek, birbirimize umut vermek üzere buradayız ve birilerine de kaygı vermek üzere buradayız.”
“BU BAŞI VERİRİZ, YİNE DE SİZİN GİBİLERE BAŞ EĞMEYİZ”
“Genç Cumhuriyet’in kahramanlarından öğretmen Kubilay ve iki silah arkadaşı tam 94 yıl önce bugün gericiler tarafından katledildi. Kubilay Asteğmen olarak 1930 yılında Menemen’deydi. İki Menemenli bekçi de onunla birlikteydiler. Menemen’e geldiklerinde ay yıldızlı bayrağına karşı manda ve himaye yanlısı olan, ellerinde şeriat bayrağı olan ve bu bayrağı Cumhuriyet’i yıkmak üzere dalgalandırdıklarını iddia eden, genç Cumhuriyet’e, milli birliğimize karşı kastedenlerin karşısında Cumhuriyet’i ve bayrağı korumak üzere dikilmişlerdi. Ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ellerinden gelse öldürmeyi planlayan bir gözü dönmüş çetenin karşısındaydılar. Gerici isyanı, kendini mehdi ilan eden derviş Mehmed yönetiyordu. 23 Aralık 1930 sabahı burayı kendisi gibi Cumhuriyet karşıtı olan isyancılarla kuşatmıştı. Derviş Mehmed’i durdurma görevi Asteğmen Kubilay’ındı. Önce isyancıları uyardı ama onlar ateşle karşılık verdiler. Kubilay yaralandı. Kubilay yaralı haliyle mücadeleyi sürdürdü. Elindeki eksik teçhizat ve mühimmatın amaca uygun olmamasına karşın görevi Cumhuriyet’i savunmak olduğu için direndi. Caniler onu kaymakamlık binasının avlusunda katlettiler. Maalesef cansız bedenine işkence yaptılar, canavarca bir hisle başını kestiler ve Menemen sokaklarında dolaştırmaya başladılar. Kubilay’ın başını göstererek, genç Cumhuriyet’e meydan okuyorlardı. Oysa Kubilay kesik başıyla onlara ve onlar gibi heveslere kapılanlara meydan okuyordu. Kubilay diyordu ki, ‘Bu başı veririz, yine de sizin gibilere baş eğmeyiz’ diyordu. Çünkü devrimciler, Atatürkçüler ülkelerini kurmak, ilkelerini korumak için boyun eğmek, baş eğmek yerine Kubilay gibi baş verirler. Genç Teğmen Kubilay’ın ölümü üzerine Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Ordusu’na yolladığı taziye mesajında, ‘Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyet’in ülkücü öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır’ demekteydi. Bugün de Kubilaylar hepimize ümit vermek, umut olmak durumundadır.”
“SİYASİ ÇIKAR UĞRUNA TEĞMENLERİN GELECEĞİNİ KARARTMAYA TENEZZÜL ETTİ”
“Bugün biraz önce de bahsedildiği gibi, hepimizi fevkalade gururlandıran bir yılın ve bir törenin şahidi olduk hep beraber. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusundan her sene kara, deniz ve hava harp okullarından mezuniyetler oluyor. Onlar Mustafa Kemal’in ordusunun taze teğmenleri, taze kanları. Ve bu sene ilk kez üçünün de birincisi genç kadın teğmenlerdi. O görüntüyü gördüğümde şöyle düşündüm, işte Mustafa Kemal’in ordusu, işte Mustafa Kemal’in istediği Türk gençliği, işte Türkiye’de kadın erkek eşitliğine en çok inanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusunun geldiği nokta. Bu büyük başarıydı. O gün hepimizin duygulanarak ve övünerek izlediği o tören, oldu bitti. Sonra önce sosyal medyada, sonra yazılı basında, bu iktidara müzahir kalemler ve troll orduları bir linç kampanyasına giriştiler. İnanın böyle bir kampanyanın toplumsal tabanı olmayacağından zaten emindik, karşısında çok güçlü bir toplumsal taban var bunun. Ama siyasette benimseneceği, bunun üzerinden bir siyasi çıkara tenezzül edileceği, bir kutuplaşma ortamını geri getirmek için bunun araçsallaştırılacağı ve teğmenlerin yapmış oldukları andın sanki bir disiplinsizlik gibi gösterileceği hiç aklımın ucundan geçmezdi. Ama maalesef Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün görev yaptığı Cumhurbaşkanlığı koltuğunda bugün oturan Sayın Erdoğan, bu işi sekiz gün sonra, bir siyaset konusu yapmaya, gencecik teğmenlerin onca emeğini çöpe atmaya, onların geleceğini karartmaya küçücük bir siyasi çıkar uğruna tenezzül etti. Ama onun yaptığı bu tenezzül, diğer taraftan aslında hangi duyguda ayrıştığımızı ve meseleye nereden baktığını da gösteren önemli bir ayraçtı.”
“TEĞMENLERLE BERABER MUSTAFA KEMAL’İN ORDUSUNUN TARAFINDAYIM”
“Şimdi buradan Sayın Erdoğan’a bir kez daha sesleniyorum, o teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ dedi. Mustafa Kemal’in bir tane ordusu vardı, halen daha da bir tane ordusu var. Mustafa Kemal’in askerleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teğmenleridir, onların komutanı Mustafa Kemal‘dir. O Mustafa Kemal’in ordusu bu ülkede Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış ve Trikopis’in ordusunu, Yunan Trikopis ordusunu yenerek İzmir’den denize dökmüştür. Şimdi ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyenler yerine, sizin birlikte siyaset yaptığınız ve cenazesine beş bakan yolladığınız, ‘Mustafa Kemal’e zerre muhabbet besleyen ne ölüme ne dirime gelsin’ diyen Fesli Deli Kadir’e sağlığında siz gittiniz, cenazesine beş bakan yolladınız. O diyordu ki, ‘Keşke Yunan kazansaydı.’ O diyordu ki, ‘Keşke Trikopis kazansaydı.’ Şimdi burada ben kutuplaşmadan yana hiç olmadım, ben kamplaşmadan yana hiç olmadım ama burada herkes tarafını gösterecek. Ben o genç teğmenlerle beraber Mustafa Kemal’in ordusunun tarafındayım, Mustafa Kemal’in askeriyim. Şimdi siz takınacağınız tutumla hepimize şunu göstereceksiniz. Siz hocanız Fesli Deli Kadir gibi Trikopis’in tarafında mı duracaksınız, yoksa Mustafa Kemal Atatürk’ün tarafında mı duracaksınız?”
“YANLIŞ TARAFTA DURDUĞUNUZU İLAN ETMİŞ OLACAKSINIZ”
“Sayın Erdoğan’a tam da Türk Silahlı Kuvvetleri‘nde disiplin kurulu toplanmak üzereyken, tam da orduda herkes ‘Aslında bu ihraçlara biz de karşıyız, hatta Genelkurmay Başkanımız dahi karşı. Ama baskı görüyoruz’ derken, Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Eğer o teğmenler bu şanlı görevlerinden, onurlu görevlerinden hele ki dönem birincisi olmuş, bütün derslerden tam not almış, disiplin dahil tam not almış o kadın teğmen ve arkadaşları bu ordudan uzaklaştırılırsa o zaman yanlış tarafta durduğunuzu cümle aleme ilan etmiş olacaksınız. Böyle bir hatayı yaparsanız bu 31 Mart seçimlerinde milletin gönlünden düşmüştünüz, milletin gönlüne girebilmek için verilecek mücadele, siyasi mücadeledir. Başarırsanız gönlüne girersiniz. Ama bu hareket, sizi milletin gönlünden değil gözünden düşürür. Milletin gözünden düşen, bir daha ne siyaseten ne insan olarak, ne ahlaken bir daha abad olmaz. Milletin gözünden düşen, bir daha hiçbir makama gelmez. Geldiği makamlar geçici olur. Geldiği makamlar sadece bir koltukta oturmak olur. Ama Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ülkenin Cumhurbaşkanı, onun kurduğu ordunun bütün sınavlarından tam not almış, disiplinden tam not almış, gelmiş sizin elinizden Türkiye Cumhuriyeti’ne duyduğu saygıyla belgesini almış, selamını durmuş bir teğmeni siyaset uğruna feda ederseniz, bu millet bunu unutmaz, biz bunu unutmayız, bunun hesabını günü gelince mutlaka sorarız.”
“KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARI, KUBİLAY’I ŞEHİT EDENLERİN TÜRBESİNE GÖTÜRDÜLER”
“Maalesef Menemen böyle bir sembol kent. Herkesin çok dikkatli olması gerekirken ÇEDES programı gibi bugün bu ülkeye yakışmayan Milli Eğitim Bakanının, adında ‘milli’ olan bir bakanlığa yakışmayan bir bakanın; Yusuf Tekin’in yaptığı proje ile 10 ay önce; Şubat 2024’te küçücük çocukları aldılar, Kubilay’ı şehit edenler arasında bulunan bir sözde şeyhin türbesine götürdüler. Oradaki görüntüler hepimizin içini sızlattı, hepimizi rahatsız etti. Bu yetmezmiş gibi geçtiğimiz günlerde Menemen’in belediye başkanı aynı türbeyi ziyaret ederek, hem de bu törene günler kala hepimizin vicdanlarını sızlattı. Sonra da bugün kalktı, geldi, törene katıldı. Bu törende, resmi törende Menemen halkı adına o çelengi buraya koydu. Şimdi o görüntüde bulunan birinin orada mı, burada mı samimi olduğunu Menemenlilere bırakıyorum. Ama hepimize ders olsun ki; başta bu partinin genel başkanı bana, il başkanına, milletvekillerimize, Menemenli Atatürkçülere ders olsun ki 31 belediye başkan adayımızdan 29’unun seçildiği bir atmosferde, biz Menemen’de o çelengi koyacak bir Cumhuriyet Halk Partili’yi seçemiyorsak, bu ayıp da bize yeter. Bunun özeleştirisini ben veriyorum. Menemen’deki bütün Atatürkçüler de versin. And olsun ki o çelengi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiden biri gelip de Menemen halkı adına buraya koyana kadar içimin bir yerinde bir ateş hep yanacak. Sizin de yansın. Bundan sonra kimse bu kadar büyük bir hatayı yapmasın.”
“ACZİYETLERİNİ ÖRTBAS ETMEK İÇİN SUNİ GÜNDEM YARATIYORLAR”
“Böyle bir günde burada sizlerle birlikte olmaktan dolayı fevkalade mutluyum. Gelecekten umudum her geçen gün biraz daha artıyor. Birileri çöktüler ayakta durmak için önce geçmişte birbirlerine etmedik laf bırakmayanlarla ittifak oldular, kol kola girdiler. Birileri ‘Herkesten olur, senden Cumhurbaşkanı olmaz’ diyen birine değnek oldu, koluna girdi, ayakta tutmaya çalıştı. Onların üzerinden çeteler, mafya liderleri rejime sahip çıkmaya başladılar. Her geçen gün kendi acziyetlerini, milletin içinde bulunduğu durumu örtbas etmek için yeni, suni gündemler yaratmaya devam ediyorlar. Buna karşı kararlılıkla, birlik ve beraberlik halinde özgüvenli yürüyüşümüzü hep birlikte devam ettirmek durumundayız. Suriye’de komşunun iç işlerine karışıldığı, devlet dışı unsurların muhatap alındığı, ‘Eğit, yolla, donat, savaşsın’ dedikleri bir süreçte 13 yıl boyunca bir iç savaş, 5 milyona yakın Suriyeli sığınmacı, 283 şehit ve 200 milyar dolar kaybın sonunda Suriye’deki zalim, otoriter bir tek adam rejiminin yıkılmasını kendi başarıları gibi göstermeye çalışıp, buradan il kongrelerinde gezip, bunun üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi’ne saldırıp, sanki yeniden bir güç kazanıyormuş gibi algı yönetimi yapmaya çalışan Erdoğan’a ve partisine şunu söylemek isterim: Bu ülkede 283 şehidin de, 200 milyar dolar gibi bugünkü sorunların tamamını çözebilecek bir kaynağın kaybedilmesinin de bunun yanında yaşanan bütün acıların, zorlukların sebebi iş bilmez dış politikaydı. O yanlış sürecin sonucunda bir tek adamın çökmüş olmasından bir zafer çıkmaz.”
“ÜLKEMİZİN MENFAATLERİNİ SONUNA KADAR SAVUNDUK, SAVUNACAĞIZ”
“Ama Suriye’nin geleceği için doğru yöntem, biraz önce Sayın Başkan’ın ifade ettiği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu gibi tek adam rejimi yerine güçlü bir parlamento, tüm ülkenin vatandaşlık bağını doğru tarif eden -bizdeki gibi- doğru bir anayasa, bunun üzerinden tüm ülkeyi temsil eden, kuşatan bir yönetim anlayışı ile Suriye’ye bir demokratik rejim gelirse, adil ve özgür seçimlerle iktidarlar değişebilirse, Suriye’de de kan durur. Türkiye için de en doğrusu bu olur. Bunun yerine daha 6-7 yıl önce yaptıklarını televizyonların ancak buzlayarak gösterdiği birilerinin o ülkeye egemen olması, aynı Afganistan gibi başta mutedil, iki yılsonunda kadın sesinin radyoda bile yasak olması gibi bir süreci yürütme ve yönetme potansiyeli olanlara, Türkiye Cumhuriyeti devleti kayıtsız şartsız destek verirse yeni bir felaket olur. Biz Suriye’de demokratik bir rejimi, seçimlerle belirlenen parlamentoyu ve onun içinden belirlenecek hükümet sisteminin oluşacağı yeni bir rejimi öneriyoruz, destekliyoruz. Hafta sonu bulunduğum Fas’ta 77 ülkenin üyesi olduğu, benim de başkan yardımcısı olduğum Sosyalist Enternasyonal’de sonuç bildirgesinde dahi Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapan, Suriye’deki tüm kesimlerin temsiline vurgu yapan bir meseleyi uluslararası bir metin içine koymayı ve orada Türkiye’nin hak ve menfaatlerini sonuna kadar savunmayı başardık. Bundan sonra da doğruları söylemeye, 13 yıl önce ‘Yurtta barış, dünyada barış’ dediğimiz gibi, 13 yıldır hep doğruları savunduğumuz gibi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız emaneti iç politikada, dış politikada sonuna kadar ve en iyi şekilde savunmaya devam ettiğimiz gibi tutumumuzu en doğru yerden sürdüreceğiz. Türkiye’ye daha büyük acıların ve yeni sığınmacı şoklarının gelmemesi için barışçıl ve akılcı bir politikayı, Suriyeli sığınmacıların en kısa sürede memleketlerine döneceği bir süreci hep beraber yöneteceğiz.”
“MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİ BURADA VE BUNDAN SONRA DA BURADA OLACAK”
“Şundan herkes emin olsun ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti de sağlam temellerinden dolayı kurduğu siyasi partisi de sağlam temellerinden, inançlı kadrolarından ve geleceğe güven duyan gençlerinden aldığı gücüyle dimdik ayaktadır. Bundan sonra da her iki yapı da dimdik ayakta durmaya devam edecektir. Şehidimiz Asteğmen Kubilay, Şevki ve Hasan bekçilerimizin manevi huzurlarında, onların şahsında, bu ülkede bu bayrak dalgalansın diye kanını akıtmış tüm şehitlerimizi bir kez daha anıyorum. Bu ülkeyi kuran ve bugünlere getiren başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarını, Cumhuriyet’e kurtuluş ve kuruluş sürecinde emeği olan tüm kadroları bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri olduğu gibi bundan sonra da ilelebet ayakta kalacaktır. Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, Mustafa Kemal’in askerleri buradadır, buradadır, buradadır ve bundan sonra da burada olacaktır.”