*Don’t be a tough guy

Haber Tarihi: 15.01.2025

Suriye’de olup bitenleri, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin orada (el yordamıyla) izlediği politikayı ve oraya bağlı olarak ülke içinde yapmaya çalıştıklarını  (İmralı süreci vs.), analiz ederken, gözümüzü okyanusun öte yanından yani Washington’dan ayırmamak gerek.

Bazı belgeler vardır ki, bir döneme hem de uzunca bir döneme damgasını vuran ve içeriğiyle belirli odaklar arasındaki ilişkilere dair net bir bakış açısını, ayrıntılı bir resmi ortaya koyan metinlerdir. Beyaz Saray’daki başkanlık makamına tam 10 gün sonra (20 Ocak) oturmaya hazırlanan Donald Trump’ın 9 Ekim 2019 tarihli o meş’um mektubundan söz ediyorum.

“Sözümona müttefik” bir ülkenin cumhurbaşkanını ama aslında o ülkenin manevi şahsiyetini bu kadar aşağılayan bir metin, tarihte çok az görülmüştür herhalde. Şu ünlü “Don’t be a fool” (aptal olma) mektubu.

O cümleden bir önceki de, aslında fena halde bir “küçümseme – aşağılama – tepeden bakma” içerir:

“Don’t be a tough guy” (Kabadayılığın, racon kesmenin alemi yok) demişti Trump. Teorik olarak, yani uluslararası hukuk ve diplomasi kurallarına göre, kendisine eşit konumda bir devletin başına “Otur oturduğun yerde. Bırak efelenmeyi. Haddi bildiririm sana” diyordu o mektupta.

Aradan yaklaşık 4,5 yıl geçmiş, Biden dönemini müteakip Trump yeniden seçildi ve muhatabı Recep Tayyip Erdoğan’a (yani Türkiye Cumhuriyeti’ne) karşı aynı anlayış sürüyor. Daha 2 gün önce yaptığı bir konuşmada, “Zeki bir adam, güçlü de bir lider. Saygı duyuyorum. Umarım o da bana duyuyordur (burada isterse duymasın demeye getiriyor). Adamlarını (ÖSO/SMO) oraya gönderdi ve onlar da içeri girip yönetimi ele geçirdiler” dedi.

Ama sonrasında ettiği laflar daha da manidardı:

“Ben talep ettikten sonra bazı kişilerin peşine düşmeyen oydu. Kürtlerden söz ediyorum. Onlar doğal düşmanlar. Birbirlerinden nefret ediyorlar. Henüz bunu yapmadı (yani Kürtler’e saldırmadı demek istiyor - z.a.) ve geçmişte de yapmadı”

Trump açık açık “Onu engellemem için 2019’daki gibi bir mektup yeter, Yine şöyle oturaklı bir mektup yollar durdururum” demeye getiriyor. Daha açık konuşmak gerekirse, bu mesajı “önden” yollamış oluyor.

Recep Bey de burada parti tabanına ajitasyon konuşmalarında, TV’de yandaş mikrofonlara “Bir gece ansızın gelebiliriz” mesajları vermeyi sürdürüyor. Sanki, 2019’da “Kabadayılık etme” lafını işitince harekattan çark eden kendisi değilmiş gibi.

Burada, Suriye’de Beşşar Esad’ın nihai bir darbeyle düşürülüp kaçmasına neden olan 27 Kasım 2024 sonrası gelişmelerin ABD – İsrail işbirliği ve Türkiye’nin de “kenardan dahil edildiği” bir senaryonun sonucu yaşandığını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Orada, yani sahada tam olarak neyin olup bittiğini ve önümüzdeki haftalarda, aylarda, yıllarda bunun nereye evrileceğini tahmin edebilmek şu an için güç. Ama şu ana kadar yaşananlar, üstelik Rusya ve İran gibi iki önemli gücün oradan elini ayağını çektikleri gerçeği önümüzde dururken, “ipleri” ABD – İsrail ikilisinin çektiği ortada.

Ama bizim “Fetihçi” iktidarımızın “Bugün Şam, yarın Aksa, öbür gün Kudüs” gazını  (aynı memleketin dört bir yanından fışkırdığını öne sürdükleri doğal gaz gibi) millete koklatma çabası, ”tam gaz” devam ediyor.

Bir yandan da ülke içinde “İmralı – DEM – öteki siyasi partiler ekseninde” yürütülen görüşme trafiğini dikkatle izlemek gerekiyor. Recep Bey’in bu süreçte (bal gibi de ne olup bittiğinden herkesten daha çok haberi olmasına rağmen) kenarda kıyıda bekliyor görüntüsü, herşeyi anlatmıyor mu?

Devletin hem dışarıdaki gelişmeleri (Kürt sorunu – Suriye’nin Kürtleri – Kuzey Irak’ın Kürtleri – Onların hamisi ABD ve İsrail’i) dikkatle ve özenle kollarken, bir yandan da içeride “DEM üzerinden Öcalan’ı ikna ederek, bir iki şekerlendirilmiş taviz karşılığı Anayasa değişikliğine tav etmek, desteklerini almak” gibi kurnazca bir planın peşinde olduğunu anlamamak için çok saf olmak gerek.

Her iki cenahta da (iç ve dış) başkalarına muhtaç ve bağlı olmanın aşırı tedirginliği, Recep Bey’i böyle bir “aşırı temkinliliğe” itmiyor mu? Aksi takdirde, bir konuda herkes bangır bangır konuşurken koskoca “Reis”in sessiz durması başka nasıl izah edilebilir?

Hayatının en zorlu sınavlarından biriyle karşı karşıya.

Bütün bunlar yaşanırken vatandaşa yapılan “Al bu ücretle öl” terbiyesizliği ve vicdansızlığı, zamları adeta körüklercesine uygulanan çarpık ekonomi politikaları, her türlü örgütlenmeye ve mücadeleye, fikir ve ifade özgürlüğüne vurulan ilave zincirler, “Açılım – saçılım” muhabbeti ile taban tabana zıt “baskılar” da doludizgin devam ediyor.

Muhalefetin işi zor.

Ama, muhalefetin asıl anlaması gereken ve kavradığı takdirde milletin de hayrına olabilecek bir gerçek var:

Recep Bey’in işi daha zor.








ZAFER ARAPKİRLİ İsimli Yazarın Diğer Yazıları