Tasarruf tedbirleri konusunda "dostlar alışverişte görsün" mahiyetindeki toplantının biz gazetecileri ilgilendiren en önemli boyutu; güya bu kadar önem atfedilen, haftalar öncesinden davul çalar gibi anons edilen bu toplantının bitiminde soru alınmamasıydı
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile birlikte açıkladığı tasarruf tedbirleri üzerinde, doğaldır ki son iki gündür çok şey yazılıp söylenmekte.
Bu konuda Şimşek'in mevcut görevine atandığı geçen yıldan bu yana, şu an okumakta olduğunuz T24'te birçok yazı yazdığım için tekrara girmek istemem. Ancak kamuda alınan bu önlemlerin göstermelik, her an gevşeyebilecek nitelikte ve yaptırım etkisi olmadıkça bir sonuç getirmeyeceğini yeniden vurgulayayım. Memleketin kamu yönetiminde denetim ve yaptırım mekanizması çok uzun zamandır çalışmadığı için, bu paketteki herhangi bir tedbirden kalıcı, bütçeye deva olacak sonuç çıkma ihtimali enikonu düşüktür.
Düşünün ki ülkenin asırlık denetim kurumu olan Anayasal Sayıştay, her sene kamu parasının nasıl harcandığını inceler, binlerece sayfalık raporlar yazar. Ne olur? Hiç. Zaten Sayıştay denetiminin sonuçlarına uyan bir bürokrasi olsaydı değil 20, bir tane bile tasarruf genelgesine ihtiyaç olmazdı.
O nedenle toplumun yüksek enflasyon altında ezilen, satın alma gücü sürekli gerileyen kesimlerine ses olan medyanın oluşturduğu kamuoyu baskısı neticesinde hazırlanan bu paket için ,"dağ fare doğurdu" demeye bile gerek yok. Çünkü ortada kastedildiği üzere bir "dağ" yok.
KÖİ'den Tasarruf olmaz
Asıl tasarrufun Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırılan projelerden sağlanması gerektiğine dair tespitler ise yerden göğe haklı olsa da sonuç getirmekten ıraktır. Çünkü bu projelerin tamamına yakını, zaten Şimşek'in Hazine'den sorumlu olduğu ilk bakanlığı sırasında (YPK üyesiydi) olgunlaştırılıp hukuki alt yapısı hazırlanmıştır.
Demem o ki, küresel sermayeden sağlanan finansman üzerine inşa edilmiş ve iç içe geçen sözleşme metinlerinden oluşan KÖİ sisteminin, radikal bir siyasi irade ve tercih olmaksızın bütçe dostu hale getirilmesi imkansızdır. (Bakınız geçen yıl Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu konudaki söylemi ve sonrası.)
Öte yandan Şimşek'in KÖİ projelerini tasarruf tedbirlerine dahil etmesinin mantıki bir temeli de yoktur. Çünkü bu projelerin yerli/milli şirketlerinin aktörleri ile iktidarın zaten herhangi bir çelişkisi ve sorunu yoktur. Çelişki ve sorunu olmadığı gibi birazdan okuyacağınız üzere, farklı ortamlarda zaten yan yana gelmekte, durmaktadırlar.
Brüksel'de kimler sordu?
Tasarruf tedbirleri konusunda "dostlar alışverişte görsün" mahiyetindeki toplantının biz gazetecileri ilgilendiren en önemli boyutu; güya bu kadar önem atfedilen, haftalar öncesinden davul çalar gibi anons edilen bu toplantının bitiminde soru alınmamasıydı. O ki soru alınmayacaktı, Şimşek ile Yılmaz pekala bu tedbirler manzumesini bir kamera sistemi karşısında okuyup yayımlanmasını sağlayabilirlerdi.
Gazetecilerin soru sorulmasına izin verilmemesi, Şimşek ile Yılmaz'ın kendi tercihi miydi yoksa toplantı mekanı Cumhurbaşkanlığı Sarayı olduğu için oranın kurallarına mı uyuldu bilmiyorum.
Ancak tek bir soru bile almadan salondan ayrılan Şimşek'in ertesi gün, (yani dün) Brüksel'de bir "düşünce kuruluşu"nun toplantısında gayet mütebessim ve moralli bir biçimde soruları yanıtladığını söylemeliyim.
(Kamuya açık biçimde internetten yayımlanan bu toplantıyı yazıyı yazarken biraz izleme fırsatı buldum. Hatta bir kamu hizmeti yapıp linkini de buraya bırakayım.)
Gerçi soruların büyük bölümü gazetecilerden değil, yine salonda bulunan farklı konumlardaki Türklerden geldi. Yine de hiç soru sorulmadan çıkılan bir toplantı görüntüsünden iyidir.
Toplantının düzenlendiği Bruegel Enstitüsü'ne üye şirketlerden biri olan (internet sitesinde var) Limak'ın Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir, eski AB Başmüzakerecisi ve AKP milletvekili Volkan Bozkır, TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Dilek Aydın, Şimşek'e Türkiye-AB ilişkileri ve ekonomiye dair İngilizce sorular yönelttiler. Bakan Şimşek de İngilizce yanıtladı. İşin sırrı dilin İngilzce olması mı toplantının yurt dışında yapılması mı yoksa her ikisi de mi bilmiyorum ama Şimşek'in iş insanları ve teknokratlar karşısında, gazetecilerin karşısında bulunmaktan çok daha rahat göründüğü kesin.
Oturumu yöneten Andre Sapir'in sorusuna Şimşek'in verdiği uzun yanıttan bir bölüm ile bitireyim:
"Mali tarafta yapabileceğimiz çok şey olduğuna inanıyoruz. Yapmalıyız çünkü Borç/GSYİH oranı çok düşük, dolayısıyla sürdürülebilirlik tehlikede değil ama Merkez Bankası'nın yardımımıza ihtiyacı var. Bu yüzden önümüzdeki aylarda depremle ilgili harcamalar da dahil olmak üzere açığın geçen yıla göre anlamlı derecede düşük olması için baskı yapacağız."
Böyle. Şimşek'e soru yöneltebilmeniz için ya iş insanı olacaksınız, ya kıdemli "fellow" ya da iş örgütü temsilcisi.