Boykot

Haber Tarihi: 06.04.2025

İfade özgürlüğü ekmek ve su gibidir.

Boykot da birey ve toplulukların belirli bir kişi, kurum, ürün, hizmet ya da devletlere karşı, tüketimden veya ilişkiden uzak durma eylemidir.

Boykot hakkı ise bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde ekonomik, sosyal ya da siyasi amaçlara ulaşmak için gönüllü olarak katıldıkları bu türden uzak durma eylemini gerçekleştirme özgürlüğünü ifade eder.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 10’da ifade özgürlüğü şöyle sunuluyor: Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

Sadece buna dayanarak mı yorumluyoruz onun önemini?

Tabii ki hayır.

TC anayasası madde 26: Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.

Diğer maddeleri ve detaylarını inceleme gereği bile yok.

Bu iki madde bireylerin fikirlerini açıklama ve yayma hakkı, boykot çağrısının da hukuki dayanağını oluşturur.

Kişiler ya da toplum yukarıda belirttiğimiz üzere ekonomik, sosyal ya da siyasi amaçlara ulaşmak için yapar boykotu.

Esas üzerinde tartışma yapılması ve sentezlerin ortaya çıkarılması gereken konular da bunlardır.

Fakirliğin diz boyundan çok daha yukarılarda olduğu bir yerde diğer koşullar iyi olsa bile fiyat artışlarını boykot etmek de bir ifade özgürlüğüdür.

Kaldı ki diğer şartlar daha da kötü.

Demokrasideki erime, gelir eşitsizliğindeki artış, işsizlik ve iş kalitesizliğindeki belirgin olumsuz fotoğraf, ortalama ücretlerin asgari ücrete yakınsaması, liyakatsizliğin ve torpilin kurumsal hale gelmesi, adalet duygusunun artık yok olduğunun ortaya çıkması bunlardan bazılarıdır.

Daha ne olsun diyebilirsiniz.

Doğru, daha ne olsun!

Tüm bunlara karşı, barışçıl bir direniş biçimi olan boykotu bile içine sindiremeyen bir hükümetin bu toplumsal farkındalığa arkasını dönmesi sorunu çözmeyecek, aksine yığını daha da artıracaktır.

BOYKOTUN EKONOMİ POLİTİĞİ

Boykotun bir de ekonomi politiği vardır.

Sivil direnişin aracıdır boykot. Görevini halkın istediği doğrultuda yapmayan bir hükümete karşı barışçıl mücadele yöntemidir.

Sanırım herkes Gandhi’nin İngiliz tuz tekeline karşı tuz boykotunu 1930’da başlatması ve bunun sömürge karşıtı bir simge haline gelmesini biliyordur.

Boykotun devletlerarası boyutu da konuşulması gereken bir konudur. ABD’nin örneğin Küba’ya uyguladığı ambargo rejim değişikliğini hedefleyen cinste bir boykottur esasında.

Serbest piyasa koşullarına dayalı bir sistemde birey tüketiciye indirgenmiştir. Boykot uygulamasıyla bireyler, tüketici kimliğini politik bir özneye dönüştürmektedir.

Ülkemizde de olan bu aslında.

Özetle boykotun ekonomi politiği, ekonomik tercihlerle siyasal uygulamalar arasındaki bağı kurar. Boykot sadece bir tepki, alışverişten vazgeçme uygulaması değildir. Aksine, iktidarın yaptıklarını ve yapmadıklarını sorgulama, onu demokratik yöntemle ikaz etme, yön verme ve adalet talebini tüketimden gelen gücü ile ortaya koymadır.

Umarım karar vericiler anlamıştır.








VEYSEL ULUSOY İsimli Yazarın Diğer Yazıları