CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “47 Yıl Sonra Birinci Parti Olduysak Farklı Şeyler Yaptığımız İçin Olduk”

Haber Tarihi: 03.10.2024

“DAHA ÖNCE YAPTIKLARIMIZI SÜRDÜRÜRSEM BU AKIŞI DEĞİŞTİREMEM”

“YEREL SEÇİMDE SÖZÜMÜ TUTTUM. İKİNCİ SÖZÜM GENEL SEÇİMDE İKTİDAR OLMAK”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partideki değişimin başarıyı beraberinde getirdiğini vurgulayarak, “Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Parti, 47 yıl sonra birinci parti olduysa farklı şeyler yaptığımız için oldu. Ben bir seçim başarısını tek başıma kendime, ekibe mal etmem. Doğru adaylar önemli, doğru kampanya önemli, konjonktürün katkısı var. Ama şunu da kabul etmek lazım ki yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz” dedi. Özel ayrıca, “Ecevit, girdiği iki genel ve iki yerel seçimden partiyi birinci parti çıkardı. ‘Ben de yapacağım’ dedim. Ben ilk sözümü tuttum. İkinci sözüm partinin genel seçimde iktidar olması. Kazanmazsak, ertesi gün istifa ediyorum. İlk genel seçimde birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönmemek üzere. Bu kadar netim” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, TV 100 Ana Haber’de Kübra Par’ın sorularını yanıtladı. Özel, TBMM Genel Kurulunda CHP grubunun ayağa kalkmasına ilişkin olarak, şunları kaydetti:

“TARTIŞMA 1946’YA DAYANIYOR”

“Aslında bu ilk değildi. Sayın Abdullah Gül’e hep kalktık, Sayın Erdoğan’a da 2017’ye kadar kalkıyorduk. 2017’den sonra galiba, İsmail Saymaz da bugün hatırlatmış bir 2021 istisnası var. 2021’de kalkmışız. Bir parlamento geleneği bu. Bu tartışma 1946’ya dayanıyor. 1946’da İsmet Paşa, Cumhuriyet Halk Partili bir Cumhurbaşkanı. İçeri girince CHP Grubu ayağa fırlıyor ve hararetli alkışlıyor. Demokrat Parti grubu var artık, onlar oturuyorlar ve diyorlar ki milletin vekilleri kimsenin karşısında ayağa kalkmaz. 1950’den sonra bu sefer Cumhuriyet Halk Partisi muhalefette ve Demokrat Parti’den seçilen bir Cumhurbaşkanı var. Ve Cumhurbaşkanı salona girince CHP ayağa kalkıyor, tutanaklardan. Ama alkışlamıyor. Demokrat Partililer de sözlerin arkasında duruyor oturdukları yerden alkışlıyorlar. Ve bu kadar enteresan bir geçmişi var bu atışmanın. 2017’den beri kalkmıyorduk. Ben siyaseti sokakta yapıyorum, ben bu meclisin herkes de takdir eder, milletvekili ve grup başkanvekili sürecinde Türkiye’de en çok dolaşan, en çok halkla temas eden milletvekiliydim desem herhalde AK Parti’den de kimse karşı çıkmaz, CHP’den de çıkmaz. Ben siyaseti sokakta yapıyorum ve sokağın sesini dinlemenin şöyle bir faydası var. Yaptığınız işi sonuç alıp almadığını size gösteriyor. Biz OHAL’deki referandumdan dolayı ve bir partinin genel başkanı olduğu için kalkmamakta bence çok haklıydık ama referandum, birinci seçim, ikinci seçimden sonra sokaktaki insanlar bizim kalkmamızı, bu meşruiyet tartışmasından değil de Manisa’nın Çobanisasında Hacıhaliller Köyünde AK Parti seçmeni diyor ki seçtiğim cumhurbaşkanına saygı göstermiyorsun. Cumhuriyet Halk Partisi açısından bir dezavantaj. Ben daha önce yaptıklarımızı aynen sürdürmek üzere genel başkanlık yapacak olsam bu akışı değiştiremem. Parti, 47 yıl sonra birinci parti olduysa farklı şeyler yaptığımız için oldu. Ben bir seçim başarısını tek başıma kendime, ekibe mal etmem. Doğru adaylar önemli, doğru kampanya önemli, konjonktürün katkısı var. Ama şunu kabul etmek lazım ki yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz. 31 Mart’taki sonuç önemli, 31 Mart akşamı konuşmada şunu söyledim. O oyların hepsi bize verilmiş oylar değil. Bunun içinde her siyasi partinin oyu var. O oyların kendi evlerine dönmeleri gayet beklenen bir şey. Ama 31 Mart’tan beri bambaşka bir siyaset izliyoruz, aslında 5 Kasım’dan beri izliyoruz. Ve 31 Mart’tan sonra daha belirgin. Ve o siyaset anketlerde CHP’yi birinci parti olarak tutuyor. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu gibi Türkiye’nin birinci partisi şu anda.

“OTORİTER LİDERLER KUTUPLAŞMADAN BESLENİYOR”

Benim bu kararım makama saygı. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamına saygıyı halk bekliyor. Ben cumhurbaşkanlığı makamına saygılı davranacağımı söylemiştim, devam ediyorum. Ama bir kelime eksik muhalefet yapmıyorum. Yerel seçimden sonra şöyle bir baktığınızda geçmişe iki, iki buçuk yıl hiç miting yapılmazken gelecek seçim yaklaşana kadar ben yerel seçimden beri 11 tane miting yaptım. Atanmayan öğretmeninden emeklisine, işçiler için, emekçi mitinginden Erdoğan’ın memleketi Rize‘de çay mitingine, kendi memleketimde tarım mitingine, Antep’te fıstık mitingine, Giresun’da fındık mitingine kadar 11 miting yaptım. Söyleyeceğim her şeyi söylüyorum ama bir şey yapmıyorum. Ben Erdoğan’a tazminat davası açmadım o da bana açmadı. Niye açmadık? Bir anlaşmamız olduğundan değil, hakaret etmiyorum, hakaret duymuyorum. Ha çok sert sözler oluyor, sinirlendiğimiz sözler oluyor ama Türkiye’de insanlar sorunlarının konuşulmasını istiyor, siyasetçilerin çıkardıkları, kendi yarattıkları gündemdeki kavgayı istemiyorlar. Bu olduğunda kutuplaşma bugünkü iktidara yarıyor. Otoriter liderler, yetkiyi elinde bulunduran liderler kutuplaşmadan besleniyorlar.”

“AK PARTİ SEÇMENİ HAKARETİ ÜSTÜNE ALIYOR”

Özel, “Erdoğan ile restleşme AK Parti’ye mi yarıyor” sorusu üzerine, “Ak Parti’ye yarıyor. Hatta şöyle oluyor. Seçmen Erdoğan’a duyduğu sevgi bir yana, ekonomik kötülükler bir yana tam kararını kendiyle ilgili verecekken sizin Erdoğan’la çatışıyor olmanız AK Partili veya Cumhur İttifakına oy veren seçmeni tekrar orada kenetliyor. AK Parti seçmeni o hakareti üstüne alıyor. O tartışmayı üstüne alıyor. Ve öyle olunca seçmenler arasında geçiş olmuyor. Ben 31 Mart’a kadar her mitingde şunu söyledim. Erdoğan benle kavga etmek istiyor, etmeyeceğim dedim. Alkış kopuyordu. Onunla kavgayı emekliler için yapacağım dedim. Daha çok alkış kopuyordu. Onunla kavgayı çiftçiler için, onunla kavgayı esnaflar için yapacağım deyince alkış kıyamet kopuyordu. Ve ben 105 miting yaptım Kübra Hanım, 105 mitingin bir tanesinde Erdoğan’la kişisel polemiğe girmedim. Sonuç. 412 tane belediye, yüzde 38 oy. 10 ay önce beş parti yüzde 25 oy almışız. 10 ay sonra tek başımıza yüzde 38 oy almışız. İYİ Partiye gittik, elimizde çiçeğimizle ittifak teklif ettik. Reddedildi. Bize o zaman soruldu. Ne diyorsunuz? Hak geçmeyecek bir ittifak. Yani ben şunu veririm, bunu veririm, şu ilde sizin olsun diyemem dedim. Bana cevap olarak döndüler, kabul etmiyoruz dediler. Ben o günden sonra döndüm, tek başımıza seçime gireceğimizi söyledim. Sonra çok ağır laflar işittim o süreçte, hep canınız sağ olsun dedim. Ben canın sağ olsun dedikçe, gittiğim yerdeki herkes bana aferin sana dedi. Çünkü orada o onun ettiği lafa cevap verip muhalefet muhalefete kavga etmek bize yaramazdı. Erdoğan’la kavga etmek yaramazdı. Ben geçtiğimiz dönemlerde grup başkanvekili iken çok sert polemikleri tarafı oldum. Ama beni mecliste herkes bilir, herkes bilir. Hatta bir Armağan Çağlayan programını da anlatmıştım, sonra çok konuşuldu. Ben en sert tartışmaları yaparım, kişiselleştirmem. Aileyle uğraşmam ve içeriye girdiğimde kavgayı sürdürmem” diye konuştu. Özel, şunları kaydetti:

“O SİYASET OKUMASI GENEL BAŞKANA DÜŞÜYOR”

“Grup kararı alınabilir ve bağlayıcıdır, uymayanı disipline verirsiniz. Biz grup kararı almadık. Zaten bu konuda almayı doğru bulmam. Şöyle bir şey yaptık. Erdoğan girdiğinde genel başkanımız ve milletvekillerimiz kendisini ayakta karşılayacak dedik. Salona girmek istemeyenlere baskı yapmadık, zaten böyle bir şey hiç duymadınız. Kimseye zorla ayağa kalkacaksın demedik. Ama partinin tutumunu söyledik. 10-12 arkadaşımız grup başkanvekillerimize, ya ben bunu yapmak istemiyorum ya da ben bunu seçim bölgemde anlatamam gibi sözleri olanlara asla ve asla, bu zorunlu falan demedik. Zaten o doğru da olmazdı. Onlarla istişare edilmediği eleştirileri var ama bazı kararlar önceden ilan edilse günlerce televizyonlarda tartışılsa, bir de öyle şey olur ki milletvekilinin ya benim babam arasa bana dese ki yarın ayağa kalkarsan hakkımı helal etmiyorum. Olur mu? Olur. Ömrünü sola vermiş bir mücadele insanı. O anda, o siyaset okuması genel başkana düşüyor. Ben üç önceki genel başkanımla konuştum. Altan Öymen’den Murat Karayalçın‘dan Hikmet Çetin’den. Benim davetim üzerine geldikleri ve birlikte tüzük çalıştığımız bir toplantıda dedim ki 1 Ekim’de böyle bir niyetim var, ne dersiniz? Üçü kesin kalkmalısınız dediler, doğru olur dediler. Devamında ondan sonra tuhaf tartışmaların içinde oluyor bazen parti. Önceden bu söylense, kamuoyuna yansısa birkaç gün önceden tartışma başka bir yere götürebilir, bizi zorlayabilir. Biz 2 saat kala grubumuza bu görüşümüzü söyledik ama kimseyi zorlamadık, kimseyi tehdit etmedik, yakışmazdı. Kalkan arkadaşlar tabii ki bazıları için de zor olmuştur. Kalkmayan arkadaşlara kötü bir şey demem. O da bana yakışmaz yani. Ama şöyle bir tarafı var, geçmişte bazı böyle çok kritik meselelerde, mesela benim temelden itiraz ettiğim dokunulmazlıklarla ilgili anayasa oylamasında grubu sokmamak için son dakikaya kadar ben çok mücadele etmiştim. Ve demiştim k, bu büyük bir sorumluluk doğuracak. Ben genel başkana son anda giden dört kişiden biriyim ve birkaç kez birkaç arkadaşımı yollayıp aman böyle yapalım. O günlerde, dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik tutum içerisinde olan birkaç arkadaşımız, halen milletvekili ve şimdilerde bize mesafeliler. Şimdi salona girmeyip Erdoğan’a direnme. Erdoğan’a direncekseydik gücümüzü gösterecekseydik o dokunulmazlık oylamasında anayasaya aykırı olduğunu söylediğimiz o oylamaya girmeyerek yapacaktık onu. Şimdi onu yapıp, bugün ayağa kalkmayarak bu işi göstermek zor. Ama kim olursa olsun, bütün arkadaşlarımdan hiç birisine şöyle bir kırgınlığım, niye kalkmadınız falan yok. Zor bir karar verdik, genel başkanın alması gereken bir kararı verdik. Genel Başkan uygun gördüğü istişarelerle alması gereken bir karar verdik. Siyasi sorumluluğu bana ait.

“BİRİNCİ PARTİ YAPMAZSAM İSTİFA EDERİM”

Grubumdaki milletvekillerine kızan seçmen varsa siyasi sorumluluğu bana ait. Bir bedel ödenecekse veya kızılacaksa ben alacağım. Bunu şunun için yapıyorum. Bambaşka bir siyaset tarzı, mücadeleci ve müzakereci ama eninde sonunda 1970’lerde Ecevit’in yaptığı bambaşka bir siyasi hat oturtarak, girdiği iki genel ve iki yerel seçimden partiyi birinci parti çıkardı. ‘Ben de yapacağım’ dedim. Ben ilk sözümü tuttum. İkinci sözüm partinin genel seçimde iktidar olması. Kazanmazsak, ertesi gün istifa ediyorum. İlk genel seçimde birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönmemek üzere. Bu kadar netim. Ve bütün mücadeleyi, zaten Cumhuriyet Halk Partili ve muhalif seçmeni, onlar beni tanıyor. Benim Anadolu deyimiyle abdestimden şüphem yok ki namazımdan olsun. Nasıl bir mücadeleden geldiğimi biliyorlar. Ama ben bu partiyi iktidar yapan Genel Başkan olmak istiyorum. Onun yolu her zamanki ezberlerin biraz dışına çıkmak. Ben bunları cesaretle yapmayı sürdürüyorum ve bundan partinin toplamda fayda gördüğünü görüyorum. Eğer ki kamuoyu araştırmalarında bir tepki olursa, hatta ve hatta konuya özel soruyoruz. Geçtiğimiz haftalarda çok tartışılan birçok şeyi seçmen ve yaş kırılımlarıyla, cinsiyet kırılımlarıyla ağzımdan çıkan her kelimeyi ölçtürüyorum. Bunu da haftaya ölçtüreceğiz. Kim ne diyor, kim nasıl bakıyor diye. Benim hissiyatım, bu tip davranışların Türkiye’de kutuplaştırmayı düşürdüğü, kutuplaşma düşünce gerçek sorunların konuşulduğu. Ekonomi konuşmak istiyoruz, hayat pahalılığı konuşmak istiyoruz, kavga etmek istemiyoruz. Kavgayı onun için yapmak istemiyoruz.”

“10 AYDA 11 MİTİNG YAPTIM”

Özel, önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarının sorulması üzerine, “Kemal Bey çokça tweet atıyor. Önceki genel başkanlarımızın her başkanlığı bıraktıktan sonra tercih etmedikleri, İsmet Paşa’nın tercih etmediği, Altan Öymen’in tercih etmediği, Hikmet Çetin’in tercih etmediği, Deniz Baykal’ın tercih etmediği bir yol izliyor. Onu eleştirmek veya buna bir şey söylemek hakkım değil, haddim de değil. Benim görevim önceki genel başkanlara kusursuz saygı. Ben genel başkanıma, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na saygıda kusur etmedim, hiçbir zaman da etmeyeceğim. Onun için de böyle tartışmalara, polemiklere girmeyeceğim. Biz Kemal Bey’in kimler için ‘Ayağa kalkarız’ dediyse, biz zaten o kesimler için toplumu ayağa kaldırdık. Ben atanmayan öğretmen için de 12 bin 500 liraya mahkum edilen emekli için de zam yapılmayan asgari ücretli için de ürününe fiyat alamayan çiftçi için de 11 tane miting yaptım 10 ayda. Ve ‘Ayağa kalkın’ dedim. Ayağa kaldırdım ve devam ediyorum. Hatta ‘Geçim olmazsa seçim olur’ diyoruz. Milletin geçimine ilişkin bir derdim var. O kesimler için biz zaten ayaktayız. Benim o tweette tek üzüldüğüm nokta, grubun ayağa kalkmayan milletvekilleri için kurduğu cümle, diğer milletvekillerim açısından son derece incitici. Ona çok üzüldüm. Bunun dışında hiçbir şey demem. Bundan sonra da saygıda kusur etmem, polemik yapmam. Önceki genel başkanların mevcut genel başkan gibi bir sorumluluğu yok. Benim sorumluluğum benden önceki genel başkanlara saygı duymak ve kusur etmemek. Çünkü onlar bize Atatürk’ün koltuğunu kısa ya da uzun süre doldurmuş ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetleri sonuçta. Onunla aynı koltukta oturdular. O yüzden beni benden sonraki genel başkandan saygı beklerim. Benden önceki genel başkanlarımın tüm eleştirileri başımın üstünedir. Ben diğer üç genel başkan, işte Kıbrıs’a birlikte gittik, tüzükte birlikte çalıştık. Sivas’a kongreye birlikte gittik. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu davet ettim, onun programları uymadı, olmadı. Bir gün hep beraber de olacağız, ümit ediyorum. Ama benim onlara saygı göstermek gibi bir kurumsal, kişisel sorumluluğum var. Beni mesela en iyi şimdi Manisalı eczacılar biliyor, hatırlıyorlar. Ben, benden önceki bütün eczacı odası başkanlarına ömrüm boyunca hep minnet ve hürmet gösterdim, hala gösteririm. Türk Eczacılar Birliği’ne seçildim. Benden önceki genel sekreterlere aynen böyle devam ettim. Benim kişilik yapımda böyle bir anlayış var, o yüzden öyle. Bunun dışında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra da böyle devam eder mi? Eder. Bana da böyle devam etmek düşer. Yani ben büyüklerime ve benden öncekilere saygıda kusur etmemekten hiç zarar görmedim bugüne kadar” diye konuştu.

“ÖRGÜTTE ÖNEMLİ BİR BİRLEŞME VAR”

Özel, “Biz kurultayda yüzde 51’e 49’luk bir dengeden çok tartışmalı tüzüğü, en tartışmalı maddesini 36 oya karşı 1200 kişiyle, birçok maddeyi bir karşı oya karşı tüm salonla birlikte ve 81 il başkanın mutabakatıyla geçirmiş bir partiyiz. Yani partiyi nasıl yöneteceğimiz konusunda tam mutabakat oldu. Kurultayın üstünden 10 ay geçti, o karpuz gibi ortadan ikiye yarıldı denen parti 81 il başkanının 35’i beni destekliyordu. Şimdi 81’i birden özgür iradeleriyle tüzüğün arkasında durdular. Örgütte önemli bir birleşme var. Örgüte verdiğim her sözü tutuyorum. Ondan, parti iyiye gidiyor. İyiye giderken, ümit ediyorum zarar vermiyordur. Çünkü belki de daha iyiyiz de sonuç biraz daha kötü çıkıyorsa, kötü. Ama kendi takdirleri, ben dediğim gibi saygıda kusur etmeyeceğim. Ben de o kapsama giriyorum ayağa kalktığım için ama grubum adına, bir de bende çok özel bir grup şeyi vardır. Ben yıllarca Grup Başkanvekilliği yaptım. O yüzden o açıdan biraz kırıldım” dedi.

“EN SERT ŞEYLERİ SÖYLEDİM”

Özel, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Meclis resepsiyonunda yaşadığı diyaloğa ilişkin soru üzerine, “Ben biliyorsunuz bütün liderlerle el sıkışan tek liderdim, bu tekelimi kaybettim. Normalleşme destek buldu Sayın Bahçeli’den. Kalktı DEM’in elini sıktı. Dün çok ağır sözler söylemiş olmasına rağmen bütün herkesin elini sıktığım gibi gittim Bahçeli’nin de elini sıktım. Hatırını sordum, yaşına ve makamına hürmeten. Meclis resepsiyonuna girerken gazeteciler Bahçeli’nin açıklamalarını sorunca oldukça sert ve kendisini eleştiren yanıt verdim. 4 gazeteciyi hedef göstermişti. Onların kılına zarar gelirse sizden biliriz. Bunu yanınıza bırakmayız, bu doğru bir davranış değil. Siyasi hayatınızın en ayıplı cümlelerini kurdunuz dedim. Çünkü dört gazeteciyi, beni, Sinan Ateş’in ailesini tehdit etti. Hedef gösterdi. Benden yana bir şey yok. Vız gelir, tırıs gider ama Sinan Ateş’in ailesi ki bugün de bir saldırıya uğradılar. O dört gazeteci arkadaşımızı öyle tehdit etmesi çok yanlış bir iş. Sonra akşam Davutoğlu’na da ağır eleştirilerde bulunuyordu. Davutoğlu ile de bir araya gelmiş. Bize doğru yöneldi. Çıkıyordu salondan. Öyle olunca ben de gittim. Ne için gerek duydu, galiba dünkü açıklamalarının nereye vardığını ve ne yanlış olduğunu görmüş olmalı. Ben onu özeleştiri niteliğinde görüyorum. Ben onları siyaseten söyledim diyor. Çünkü söylediği şeyler yenilir, yutulur gibi değil. Yarın maalesef MHP’nin böyle hedef göstermelerinden sonra eli sopalılar gidiyorlar, gazeteci dövüyorlar. Allah göstermesin arkadaşlarımıza bir şey olur veya Sinan Ateş’in ailesine bugün saldırı girişimi oldu. Bunlar olacak işler değil. Ama Devlet Bey de görüyorum ki normalleşiyor. Çünkü samimi tespitimi söyleyeyim. Anketleri de sahayı da Devlet Bey çok iyi okuyordur. İnsanlar normalleşmeye prim veriyorlar. Bu primin tek başına CHP’ye kalmasının CHP’ye katkı sağladığını görüyor. Bu tespiti Erdoğan’a bir, iki ay önce yaptılar. Erdoğan, normalleşmeyi bitirmeye yönelik çok sert saldırılarda bulundu bize. Biz ona bir şey demedik ama sonra teğmenler meselesi gibi. Ya olacak şey mi? Teğmenler kılıç çatıyor, daha geçen sene çatmış, ondan önceki sene çatmış. Yıllardır çatıyorlar. O teğmenlere, bizi çok rahatsız edecek bir soruşturma açma filan. Resmen kutuplaşma, onun üzerinden bir tartışma istiyorlar. Çünkü diyorlar ki normalleşme CHP’ye yarıyor. Erdoğan’ın yaptığını yapmak yerine ki o da kutuplaşmaya çok uğraştı ama ben Devlet Beyin bu saldırılarına karşı da çok dikkatliyim. Gördüğüm kadarıyla şunu tercih ediyor. O zaman normalleşmeye biz de katılalım. Hiç olmazsa bunun siyasi payesi tek başına CHP’ye kalmaz” ifadesini kullandı.

“DİYALOG ZEMİNİ KAPANMAMALI”

Özel, “80 yaşında bir genel başkan. Gelmiş, elinizi tutmuş, iki eliyle almış. Ona orada hadi oradan... Denmez o. O ben değilim. Ben zaten şunu savunuyorum, siyasetin bütün tartışmaları olmalı. Ama diyalog zemini kapanmamalı. Bunu söyleyen Bahçeli’nin elini havada mı bırakacağım? Ama yansıyan görüntülerin insanları rahatsız ediyor olması çok normal. Hak veriyorum. Devlet Bey’in sabah o kadar sert olup, akşam siyaseten söylüyorum, üzmüyorum değil mi demesi topyekun siyaset kurumunu yıpratan bir iş. Ya o kadar sert olmayacaksın, dün akşam bu kadar nezaket gösterip… Aksine bir şey söylemekten utanırım, üzmek de istemem ama sabahki sözlerin dozu çok kaçıktı. Onun telafisini akşama yapmış olması siyaset kurumuna olan güveni zedeledi. Gelmiş Devlet Beye sırtımı mı döneyim. Ben ona gittim yanına bana elini vermedi mi? Vermese ayıp olurdu, verdi. O geldiğinde ben vermesem ayıp olurdu, verdik. Ama sabah onları konuşup, akşam böyle olunca… Ben sabah söylediğim şeyi siyaseten söyleyip akşam böyle bir telafiye gidecek hiçbir söz söylemedim. Bütün sözlerimin arkasındayım. Böyle yapmamak lazım. Aslında siyaseten söylüyoruz ama üzülmüyorsunuz değil mi lafları” diye konuştu. Özel, şunları kaydetti:

“TÜRKİYE’NİN SORUNLARINI KONUŞALIM”

“Türkiye’nin etrafı ateş çemberi. Türkiye’de siyasetin bir kavga, kör dövüşü, birbirini dinlemeyenlerin hakaret edenlerin kafes dövüşü şeklinden çıkmamız lazım. Türkiye’nin gerçek sorunlarını tartışabilmemiz, konuşabilmemiz lazım. Vatandaşa çözüm önerilerimizi sunarak yarışmamız lazım. Bence artık bir yuvarlak masaya sizlerin bizleri davet etmesi lazım. Liderlerin 1980’ler, 90’larda yaptığını 2024’te yapamamak ne? Biden ile Trump’tan geri kalabilir miyiz? Bence Müsavat Bey, Saadet Partisi, DEM grubu var. Dün DEM’e rezervi kaldırdı. Eskiden biz el sıkışıyoruz diye DEM’leniyorlar, teröristlerle el sıkışıyor diyorlardı. Devlet Bey bunun olabilir olduğunu MHP’ye de Cumhur İttifakı’na da gösterdi. O zaman madem el sıkışabiliyoruz yuvarlak masa etrafında Türkiye’nin sorunlarını konuşalım. Ben sizin moderasyonunuzda, ilk kez bu çağrıyı siz yapıyorsunuz. Ben o masada bana ayrılan koltuğa oturdum. Oradayım. Bekliyorum. Kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden bunu yapalım. Bu kabul ettiğim kısmı. İtiraz ettiğim kısmıysa şu. Bu iktidar şöyle bir durumda. Ülkeyi kötü yönetiyor. Ülke oradan oraya savruluyor. Sıkıştığında hepimiz aynı gemideyiz. İşler yolunda giderken bize düşman hukuku uyguluyorlar. İşler sıkıştığında hepimiz aynı gemideyiz. Ben geçen sene bu yüzden ölüm tehlikesi geçirdim. Kuzey Irak’ta 12 askerimiz şehit oldu. Bir yıl önce yine olmuştu. Bir yıl önce grup başkanvekiliydim, imzalamamız lazım dedi genel başkanımız imzaladık. Bu sefer genel başkanım, önümüze yine bir kağıt ittirdiler. CHP, MHP, AK Parti, Saadet ortak bildiri. Dedim ki önce şu Meclis’i bir bilgilendirin. Üs bölgesi dediğiniz şeyin, derme çatma çadırlardan ibaret olduğu, kışın geri dönmesi gerektiği, yazın bir daha gitmesi gerektiği, orada yeterli güvenlik önlemi olmadığı, orada bulunanın askeri ve siyasi hedefleri olmadan operasyonun ilanihaye süremeyeceği, askerlerimizin hayatıyla ilgili bize bilgi verin kardeşim. Niye ölüyor 12 vatan evladı? Ben o açıklama olmadan sizinle aynı hizaya gelip, aynı A4’te buluşmuyorum dedim. Kendi terörü kınayan bildirimizi yayınladık. AK Parti ile birlikte o imzayı atmadım. Beni o askerlerden birinin cenazesi olan Manisa’daki cenazede hedef gösterip… Sonradan ortaya çıktı ki zamanın AK Partili ve MHP’li belediyesinin personeli teşvik edilmiş o işe. Bir cami avlusunda. Kendi memleketimde protesto etmeye kalktılar. Yuhaladılar. Dışarı çık diye bağırdılar. Saldırdılar. Koruma müdürümüm omzu ve üç kaburgası kırıldı. Aylarca raporlu kaldı. Devletin polisi. Ben o gün Vali beyin arabasına binerek oradan ayrıldım. 5-6 gün sonra aynı yerde 6 asker şehit oldu. Yine kağıdı uzattılar. Yine imzalamadım. Diyorlar ya Özgür Özel yumuşak muhalefet yapıyor. Manisa Valimiz o gün havaalanından camiye giderken siz karşıladınız, isterseniz uçağınıza gidin diye devlet adabına uygun, bir genel başkana camiye gelme diyemeyeceği için, nezaketle uyardı. Bana bir sürü haber geldi. Bunlar burada organize oldu, sana saldıracaklar. Ölürüm dedim, memleketimde şehit cenazesine gidemedi dedirtmem. Bir daha aynı kağıt geldi, yine imzalamadım. Bu sefer diğer muhalefet partileri de imzalamadı. Ne oldu biliyor musunuz? Bir A4’ün altında sorumlular o işin hesabını vermeden, gidip de kümelenip onların ayıbını, yanlışını örtme hatasına düşmedik. Bu da benim siyasetimin bir parçası. Eskiden bu imzaları hep atıyorduk. Tezkere ayrı, bu ortak bildiri hep atıyorduk.

“ERDOĞAN İLE GÖRÜŞMEDE TALEP ETTİM”

İki ay sonra yüzde 38 oy aldık. Milli Savunma Bakanıyla gölge milli savunma bakanım şimdiye kadar iki kez bir araya geldiler. Ama bunları kamuoyuyla paylaşmıyoruz. Manisa’da o caminin olduğu ilçeyi AK Parti’den, büyükşehri MHP’den yüzde 60 oyla aldım kendi memleketimde. Sonra Manisa’da ilk bayram namazında 800 kişi hep birlikte sırayla bayramlaştık. Ben o camiyle ve caminin gerçek cemaatiyle, bu milletin milliyetçi duyguları yüksek insanlarıyla helalleştim. O yüzden o günkü tutum biz geçmişte bu evraklara hep imza atardık. Atmadığımız olmadı. Ama sizin dediğiniz tezkere. Libya Tezkeresi bir daha geldiğinde evet oyu vereceğiz. Libya Tezkeresi o gün hayır dediğimizde savaş tezkeresiydi ve Mehmetçiğin çok tehlikeli bölgeye gidiyordu. Doğru bulmamıştık. Ama o tezkere şimdi barış tezkeresine dönüştü. Artık yavaş yavaş çatışmalar durdu. Orada tugayımız var. Ama orada paramiliter birtakım güçlerin olduğu ve onların orada bulunduğu oluyor. Bu konuyla itirazlarımızı uygun zamanda mecliste kapalı oturum talep edip hükümete ileteceğiz. Ve Libya Tezkeresi bir daha geldiğinde, endişelerimizin bertaraf edilmesini isteyip Libya Tezkeresi oraya barış temin etmek istediği için ve münhasır ekonomik bölge anlaşması güvencesi olduğu için evet oyu vereceğiz. Torba tezkereye karşıyız, Türkiye’ye yabancı asker sokulmasını tezkereye koyuyorlar, yanlış buluyoruz 1 Mart’tan sonra. Suriye ile Kuzey Irak’ı aynı torbaya koyuyorlar, karşı çıkıyoruz. IŞİD’le ilgili endişelerimiz oluyor. Tezkereyi ayırırlar, itirazlarımızı bertaraf ederler, yazarken müzakere ederler, neden evet oyu vermeyelim?”

“GURUR VERİCİ BİR BİNA”

Özel, Türk Evi ziyaretine ilişkin olarak, “Şu açıdan çok iyi oldu. Bir kere bir kafa karışıklığı vardı ve bana çokça eleştiri gelince o kafa karışıklıkları netleşti. New York’ta TÜRGEV üzerinden çok tartışmalı şekilde paraların aktarıldığı ve TÜRGEV’in yaptırdığı bir gökdelen, işte içinde öğrenci yurdunun falan da olduğu var. Kemal Bey’in gidip önünde video çektiği. O TÜRGEV’in ve TÜRKEN adında başka şey. TÜRKEN Vakfı’nın binasıdır. Benim gittiğim yer Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkonsolosluğu‘nun, BM daimi temsilcimizin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilcisinin Merkez Bankası’nın bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin tapulu malı olan, 1976’da İhsan Sabri Çağlayangil’in 3 milyon dolara satın aldığı, 2017’de yeniden yapılan ve hepimiz açısından BM binasının karşısında, bütün dünyadaki liderlerin davet edildiğinde geldiği, çok stratejik bir yerde, çok gurur verici bir bina o. O bina ile o binayı karıştıranlar yüzünden, nasıl gidersin? Bir kere gittiğimiz yer böyle bir yer ama şimdi netleşti, çok tartışıldı ama netleşti. Bu iyi. Geçmişte de gidilmemişti, gittim. Büyükelçilik, oradaki başkonsolosluk personeli ne kadar mutlu oldular, neler neler söylediler… Başkonsolosumuz memnun oldu, daimi temsilcimiz ki daimi temsilcimiz de Tayyip Erdoğan atıyor sonuçta, AK Parti milletvekilliğinden geliyor. Ama onlar da bunun doğru bir şey olduğunu, ben de dedim ki ben bundan sonra temaslarımı burada yapacağım” dedi. Özel, “Benim önerim şu Dışişleri Bakanlığı ile bunu çok yapıcı şekilde müzakere edeceğimizi söylemiş olayım. Orayı iktidar kullanıyor, muhalefetin kullanması Türkiye’ye güç veriyor. O zaman muhalefet partilerine ofis tahsis edilecek. Her birimiz her gün Amerika’da değiliz ki. İkimiz de aynı anda binde bir olacak şey, olmuyor. Muhalefete birkaç odalı bir ofis tahsis edilir, hangi muhalefet partisi giderse kullanabilir. Biz oradayken bir personel, belki bir sekreter, bir çaycı, hani misafirlere ikram için katkı sağlar. Biz yokken kendi işlerini yaparlar. Bence Türk Evi’nde muhalefet partileri için bir çalışma ofisi yapılsın, Ortaklaşa kullanırız. Kim giderse o kullanır. Ama benim Alman Sosyal Demokrat Partisi liderini bir otel odası yerine orada ağırlamam çok doğru olur. Bu Türkiye’ye güç katar. Bunda farklı düşünen bence kimse yok” ifadesini kullandı.

“İDDİANAME HENÜZ ÇIKMAMIŞTI”

Özel, New York Belediye Başkanı hakkındaki iddianameye ilişkin olarak, “İddianame çıkmamıştı, iddianamenin çıkacağı söyleniyordu, birkaç saat sonra çıktı diye söyledi Gürkan Hacır. Bana soruyu sordular, ben şunu söyledim. Türkiye rüşvet verecek bir ülke değil. Onu söylerken bina bizim bina, bu binada rüşvet iddiaları var. Dedim ki kişiler gider ama bina kalır. Türkiye’nin binası. Ben yanımda Türkiye büyükelçisi, iki adım arkamda bekliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Amerika’daki temsilciliğinin önünde, Türkiye rüşvet vermiştir dememi kim bekliyor? Ben bir kere bunu anlamıyorum. İki cümlenin devamı var, o isteyen herkese de yolladım. Bizim sorunumuz ne biliyor musun? Benim toplam söylediğim şu, bugün burada bir rüşvetle ilgili gündem var, Amerika’da yargı bağımsız, kimsenin yargı bağımsızlığından endişesi yok. Bir rüşvet vakası varsa mutlaka ortaya çıkacak ve sorumlular cezalandırılacaktır. Türkiye’den bu işe karışmış varsa Türkiye’ye büyük kötülük yapmıştır ve o da cezalandırılmalıdır. Ben bunu da dedim ama sadece Özgür Özel, Türkiye rüşvet verecek bir ülke değildir kısmı, o bir cümle vay efendim rüşvet vermişler de sen de gittin onu akladın. Yahu Amerika’da benim rüşvet aklamam mümkün mü? Amerikan Başkanın evine baskın yapıp kasasından belge alıyor hakim savcı. Öyle bir hukuk devletinin olduğu bir yer. Çok güçlü, çok bağımsızlar. Gördünüz, Trump‘a azletme, Biden‘ı sorgulama, bir sürü hikaye, geçmişte de oldu. Belediye başkanı yaptıysa iğneden ipliğe çıkar. Ama ben daha iddianameyi bile görmemişken ve daha yargılama bitip bu durum kesinleşmemişken yapmıştır, yapmıştır bu Tayyip Erdoğan dememem lazım. Ben Türkiye rüşvet verecek bir ülke değil ama yapan varsa bu da büyük kötülük yapmıştır… Şimdi iddianame doğruysa o zaman ne derim? Bir, rüşvet olayına alet olan herkesin Türkiye’de de yargılanıp en ağır cezayı alması lazım, rezil ettiler bizi. İki, sistemsel bir soruna dikkat çekerim. İddia o ki Erdoğan açılışına gelecek ama yangın merdiveninde sorunlar var, bir an önce ruhsat almak için belediye başkanına birtakım jestler yapılmış veya rüşvete varacak birtakım şeyler yapılmış, o da baskı yapıp Erdoğan’ın gelişine yetişmiş. Erdoğan dahil o binada personelimiz çalışıyor ve yaşıyor, evleri orada artık. Hepsinin hayatını tehlikeye atmışız. Ne diye? Erdoğan’a yetişsin diye. Bu demokratik lidere olmaz. Bu korkulan bir lider için yapılır. Eyvah yetiştiremezsek mahveder bizi Erdoğan, hissiyatı yaptırır bu işi. Ya da Erdoğan gelecek bu işi hazırlayın, ne yapın yapın o ruhsatı alın dendiyse yapılmıştır. Mesela Hollanda’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın, Fransa’nın böyle telaşları olmayacağını düşünüyorum. Eğer liderden korkuyorsa olur bu. Lider demokratik, mekanizma tam stabilse böyle şeyler olmaz. Ama bu tartışma ilk önce iddiaların ispatından ve rüşvet verenlerin bizde kim olduğunu görüp ondan sonra da onların yargılanmasıyla çıkacak bir şey. Ben şimdiden olmadıysa nasıl kendi vatandaşımı orada suçlu ilan edeyim? Ama yaptılarsa cezalarını çeksinler dedim zaten” ifadesini kullandı.

“SÜREKLİ TEMAS HALİNDEYİM”

Özel, “Şüphesiz 31 Mart’tan sonra diğer liderlerin henüz hiçbiri çıkmadı. Benim 20’den fazla il ziyareti belki yüzü geçmiş ilçe ziyareti, sürekli sokakta olan ve temas halinde olan bir lider olarak, bana şöyle bir şey hiç gelmedi, Özgür Bey bunu niye yapıyorsun diyen yok. Ama onlarcası, son dönem yaptıklarınızı doğru buluyorum, hiç oy vermedim belki yine de vermem ama çok doğru. İlk kez yaklaşımınızla CHP’ye yaklaştım. Bunu onlarca kez duydum. Av sezonunu açıyoruz, gece 12’yi geçti. Sarıyer’den çıktık üçüncü köprünün altından Karadeniz’e açılmış balıkçı takasında anons yapıyorum, tahmin edeceğiniz gibi rast gelsin, bereketli olsun. Teşekkür… Bir tanesi reis dedi 22 yıldır reisin peşinde koştuk ama bizi mahvetti. Son zamandaki tutumundan dolayı çok gözüme girdin galiba oyumu da alacaksın. Bütün taka gülmekten yerlere yattık. Bütün Karadeniz’deki gemiler duyuyor bunu, bir Karadenizli, Karadeniz’de avlanan bir balıkçı teknesi, sezonu açan bir balıkçı teknesinin kaptanı söyledi bunu. O yüzden ben normalleşmeye sahada itiraz görmedim. Millet normal zaten. AK Partili ile CHP’li cenazede, Manisa Hatuniye Camii’nde el sıkışmıyor mu? Ya da Osmaniye’de MHP’li ile CHP’liler bayramda bayramlaşmıyor mu?” diye konuştu.

“BENİM İŞİM PARTİYİ BÜYÜTMEK”

Özel, “AK Parti’den kopan seçmenin gönlünü kazanayım derken kendi tabanınızda bir kayıp yaşama riskiniz var mı” sorusu üzerine, “Sıfır olur diyemem. Mutlaka olabilir ama işim partiyi büyütmek, işim partiyi iktidara taşımak. 25 ile iktidar olamadık, olamıyoruz, bu sistemde olamayız. 25 biz kalalım, bolca taviz verelim, ittifaklar kuralım, 51’i öyle yakalayalım. Denedik, çok iyi niyetle gayretler içinde olundu, hep birlikte elimizden geleni yaptık, olmadı. Partiyi büyütmek lazım. Partiyi büyütmenin yolu da işte bu yüzde 38 oyun anketlerde, kimi 32 gösteriyor kimi 38 ama 25’e düşmedik” dedi. Özel, “AK Parti kamuoyunu açık anketlerde genelde 29… 3 puan geride. Bir ara 8 puan diyen bir şirket oldu ama o tam bir ay sonra başka bir sonuç açıkladı. Genelde üç, dört puan. Aradaki fark açıldı. Seçim gecesi 1.6 puandı, şu anda 3, 4 puan ama CHP birinci parti ve devam ediyor. Olmaya da bilir, yarım puan geri düşer, iki puan geri düşer ama CHP kafa kafaya yarışıyor. Bizim tabanın sözümüze, kitlemizin benim sözüme değer verdiğini biliyorum. Ve ben onları hiçbir zaman bile isteye yanıltmadım, verdiğim hiçbir sözü tutmamazlığım olmadı. Ben onlara dedim ki artık bu seçimlerde, seçim gecesi partinin ışıkları erkenden sönmeyecek kadınlar tülbentleri sirkeli suya başına basıp karanlık odada baş ağrısıyla yatmayacak. O tülbenti sallayıp halay çekecekseniz, bu ışıklar sabaha kadar yanacak. 31 Mart gecesi ilk önce çıktım ve dedim ki lütfen sevinci abartmayın, onlar sevinirken biz çok üzüldük. Bir rövanşa dönüştürmeyin, kimseyi verdiği o pişman etmeyin. Bu gece biz kazandık ama Türkiye kaybetmedi, bunu gösterin. Süleyman Seba gibi, kaybeden takımı da düşünün. Sonra bir baktık, ilk kez öyle görüyorum dünyanın en güzel görüntüsüymüş, biz o bahçeyi öylesine etrafındaki bütün sokaklarla hiç dolduramamıştık, hep seçim geceleri AK Parti’nin önü öyle oluyordu. Doldu orası. Aldım mikrofonu dedim ki böyle yaptım dakikalarca alkışladılar. Şimdi bunu yaşamış ve yaşatmış birisi bir kere daha yapmak istiyor bir genel seçimde. Benim bunu yaparken partiyi satacağım mı, bilmem ne yapacağımı kim düşünür? Ben onlarla bir gülen, onlarla bir ağlayan, bir ilçeye gittiğinde ilçe başkanının çayını içmeden ve o ilçedeki çaycı ile fotoğraf çektirmeden, o emekçiye, çoğu gönüllü onların kurultay günü konuşmama onlara selamlayarak başladım ben. Bana hesap yapıyorlar, diyorlar ki efendim kongre delegeleri, bir şey söylüyorlar dedim ki bunların kaç tanesi ilçe başkanı? Kimse saymamış. Dedim ki o zaman yalan olmasın rakam 365, sayın bakalım kaçının ilçesine gitmişim. 340. Ben 340’ın ilçesinde çayını içmişim onların. Onlar biliyorlar beni, onlara ne kadar değer verdiğimi” ifadesini kullandı.

“GERÇEK SEÇMEN BENİ ANLIYOR”

Özel, “Twitter’a bakarsanız akşam evin yolunu kaybederiz bir kere. Birincisi o. Bakın gerçek insanların gerçek görüşlerini söyledikleri her eleştiri başımızla beraber. Öyle de olmalı. Ama troll orduları ya da birtakım kişiler tarafından manipüle edilmiş birtakım ekiplerin neler yaptığını görüyorum. O TT meselelerini geçmişte çok deşifre ettim. Bu hesaplara para basarak döndürerek falan yukarılara çıkarıyorlar falan sonra sönüyor. Hep altını kazıyoruz, bakıyoruz onlara. Gerçek Cumhuriyet Halk Partisi ya da gerçek seçmenin her türlü eleştirisi başımla beraber. Ama onlar beni anlıyorlar zaten. Öbür tarafta CHP’yi karıştırmak, CHP’yi tartışmanın içinde tutmak, CHP’yi başka yere sürüklemek isteyen birtakım anlayışlar var. Ben onlara pabuç bırakmam. Benim seçmenim şunu bilir. Süleyman Soylu, 300 AK Parti milletvekilini provoke ederek burnumun kırık olduğu bir gün küfür ederek ve üzerime yürüyerek, gittiğinde bir kelime eksik söylemedim. Gün oldu 300 kişi sıra kapaklarına vurarak üstüme yürüdü veya Erdoğan’ı işaret etmişim o parmağı kıracağız diye geldiler. Esas bizim normalleşme ile yapmaya çalıştığımız mesele, Türkiye’nin geleceğini kurtarmak. Şöyle ki bu otoriterleştirme, gücün mutlaklaşması, değişmeyen lider, değiştirilemeyen lider. Bunun sonunda abad olan hiçbir ülke yok. Bu Orta Doğu görüntüsü, tek adam görüntüsü, ne lidere yarıyor sonunda ne de ülkeye yarıyor. Çünkü o kimsenin kimseyle konuşmadığı kutuplaşmanın en yüksek olduğu rejimler otoriter rejimler. Demokrasilerde böyle işler yok. Hangi Avrupa Birliği ülkesinde partilerin liderleri birbirlerine milyonlarca Euro tazminat davaları, her gün suç duyuruları bilmem neler. Biz ülkeyi normalleştirirken AK Partilisinin de MHP’lisinin de çocuğunun da geleceğini normalleştiriyoruz. Bu ülkenin en büyük beka sorunu bir gücün bir yerde toplanıp otoriterleşmesi ve çatışmaya dönüşmesidir” ifadesini kullandı.

“YOL HARİTAMIZ VAR”

Özel, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki davaya ilişkin soru üzerine, “Şimdi bir yol haritamız var. Yol haritamız ile ilgili hem alt düzeyde arkadaşlar toplantılar yaptılar. Birkaç kez Ekrem Bey ile bir araya geldik. Böyle bir şey olduğunda kademe kademe, gün gün ne yapacağımızı konuştuk. Orada genel mutabakatımız var. Bunu şimdiden açıklamak doğru olmaz. Bu cezayı normalleştirmememiz lazım. O yüzden sanki karar normalmiş de okunması bekleniyormuş. Öyle bir kararın okunmaması, alınmaması lazım. Alındığı takdirde zaten o anda Yargıtay aşaması var. Sözüme değer veren herkese şunu söylüyorum. Bence siyasi yasak istinafta onanacak ama Yargıtay aşaması kalacak. Acaba İmamoğlu’na siyasi yasak gelecek mi, Cumhurbaşkanı adayı olabilecek mi, olamazsa kim olacak? Olursa o mu olacak tartışmasının içinde tutmaya çalışan bir akıl var. Bu oyuna gelmeyelim” diye konuştu. Özel, “İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı ilan edileceği söyleniyor” sözleri üzerine, “Böyle bir şey yok. Bunu Ekrem Bey de istemez, bu doğru olmaz. Ekrem Bey’in bana kendi ifadeleriyle söylediği şu, insanlar bana İstanbul’a beş yıl daha hizmet etmem için görev verdiler. İstanbul’a odaklıyım. İşimi en iyi şekilde yapmak istiyorum. Bu tartışmaların içinde olmak istemiyorum. Mansur Bey de benzer açıklama yaptı. Bizi tartışmaların içine çekiyorlar diyor ki Ekrem Bey bu konuda son derece somut, net şekilde. Şimdiye kadar AK Parti’nin yerel seçimden beri temel atmasını görmedim. Ekrem Bey İstanbul’da inanılmaz bir ikinci beş yıla hazırlanıyor. Bu işin sonunda, bir gün aday belirleneceğinde, en katılımcı şekilde. Ben bir kere her bir CHP üyesinin görüşünü alarak… En doğrusu. Tüzüğümüzde de var. Belki hatta halk yoklamaları yaparak en doğru adayı en doğru şekilde belirleyeceğiz. Bir tane adayımız olacak ve o adayımızın etrafında hep birlikte kenetleneceğiz. Bu net. Bu noktada kime görev düşerse tarihi sorumluluğu onur ve gururla taşıyacağım” diye konuştu. Özel, “Allah ikisinin eksikliklerini göstermesin. Ya olmasalardı? Şimdi iki isim var. İkisi sizin yaptığınız tanımlamalar, kamuoyunda öyle bir kanaat var. Ya olmasaydı, aday arıyor olsaydık? O daha kötü. Bu tartışmaları öyle uzatmayacağız, günü gelmeden başlamayacağız. Bizim içimizde tartışmamız yok. Bu partinin hedefi çok net. Biz bu ülkede bu iktidarı seçim yoluyla değiştirip, ardından bu ülkede yeniden demokrasiyi kurmak istiyoruz. Güçlü bir parlamentoyu tesis etmek istiyoruz. Bizim nihai hedefimiz zaten tarafsız bir Cumhurbaşkanı, partisiz bir Cumhurbaşkanı. Partisiz bir Cumhurbaşkanı Türkiye’de bütün tartışmaları ortadan kaldıracak. En nihayetinde, devamında güçlü parlamento, güçlü yürütme ve güçlü başbakan. Arzumuza ulaştığımızda Türkiye’de AK Parti’ye oy verenlerin çok memnun olacağı bir zenginleşme. Hedefimiz, Türkiye Cumhuriyetini Avrupa Birliği’ne sokmak. Kuvvetler ayrılığını tesis etmek, Türkiye’yi zenginleştirmek, kalkındırmak, CHP’nin birinci yüzyıldaki iktidarı bu ülkeyi uçurdu, ikinci yüzyıldaki ilk iktidarı da uçuracak. CHP, 70’lerde geldiğinde işçileri, emeklileri uçurdu. Bugün de öyle olacak. Biz bu ülkeyi zenginleştirmeye geliyoruz. Yeniden kalkındırmaya geliyoruz. Bu güçlü parlamento, kuvvetler ayrılığı, bir tek adam ile değil ortak akılla olur. Orada hepimize yer var” diye konuştu. Özel, “Üyeler, ‘Aday Özgür Özel’ derse ne olacak” sorusu üzerine, “Ben üyelerden böyle bir şey istemem. Ben seçimin kazanılmasının teminatıyım. Kendim iddia koyarsam o işin içine kendi hırslarım, kendi heveslerim, bu sefer kıskançlıklarım. Beni kıskananların kötü duyguları girer ki işte seçimi bize bu kaybettirir. Ben burada en doğru adayın, en geniş mutabakat ve en ortak akılla belirlenmesinin teminatıyım. Ben buna talibim. Dünyanın en güzel şeyi 47 yıl sonra TRT ekranlarında CHP’yi birinci parti yazdırabilmekti. Bunu ilk seçimde de yapacağım. Bu olduğunda zaten ben zaferlerin en büyüğünü kazanmış olacağım” ifadesini kullandı.

“BİZİM ZATEN BİR PROTOKOLÜMÜZ VAR”

Özel, “İki isim arasında görev paylaşımı olacağı ve protokol imzalanacağı kulisi var” yönündeki iddianın anımsatılması üzerine, “Bu bilgiyi veren kişi bunu MYK’de söylemedi. Bizim bir protokolümüz var zaten. Biz bu ülkenin geleceğini hep birlikte el birliği ile kurtarmak istiyoruz. En büyük protokol bu. Bakın İngiltere’nin Anayasası yok ama en sağlam Anayasa onlarda. Her şeyin yazılı olmasına gerek yok. Yazı bazen itimatsızlıktır. Biz birbirimize itimat edeceğiz. Biz birbirimize suçları değil sevgi bağı üzerinden bağlıyız. Bizim tertemiz geçmişlerimiz var. Bu partide bu ülkeyi yönetebilecek çok önemli kadrolar var. Artık özgüven eksikliğimiz yok. Başarıyoruz. Başarabildiğimizi gördük. Büyük özgüvenle bu işi başaracağız. Kimseyi kırmadan ve dökmeden. Tek başıma ben karar verirsem onu mu kayırdı, bunu mu kayırdı? Ayrıca sadece iki kişi değil. Ben bir ara dedim ki hep ikisini soruyorlar. Bambaşka bir isim öne çıkarsa, çok öne çıktığında Ekrem Bey bana der ki bunu aday yapalım. Bakın bu kadar eminim. Ekrem Bey diyor ki ben İstanbul’a en iyi hizmeti etmek istiyorum. Sonuçta böyle bir görev düşerse bu işi yapar, başarır ama bu tartışmalar için çok erken. Bir benzer şey Mansur Bey de. Zaten çok doğru bir tavır. Ekrem Bey de aynı tavırda. Ben de aynı tavırdayım. Sözüme değer veren ve bu partiyi seven herkese söylüyorum. Bu tartışmaların yapılmasını bizden olmayan, bizim adım adım iktidara yürüdüğümüzü görenler istiyor. Bunun için tetikliyorlar. Bu oyuna gelmeyin. Günü geldiğinde tek başıma değil bütün üyelerimizin görüşünü alma gibi bir niyetim var. En geniş mutabakatla en doğru adayı belirleyeceğiz. Gerçek bir CHP’li Cumhurbaşkanımız olacak. Ama biz belki o adayın adaylıktan sonra partiyle bağını kesmesini konuşabiliriz. Bunların hepsini oturup konuşacağız. Bu dünyanın en zengin ülkeleri güçlü parlamentolarla yönetiliyor. En yoksul ülkeleri başkanlık ve yarı başkanlıkla. ABD istisna. Dünyada gücü mutlaklaştıranlar, kendileri zenginleşip halkı fakirleştiriyorlar. Gücü dağıtanlar da demokratikleşenler, kendileri mütevazı oluyor. Halk zenginleşiyor. Benim hedefim, Türkiye’de 10 yıl sonra alım gücünü gıdada 10 kat artırmak” ifadesini kullandı.

“İLK ÖNCE SORUNLARI TESPİT ETTİK”

Özel, “Biz 4-9 Eylül arası kurultay yaptık. Adı değişim kurultayıydı. İlk günü sembolik anlamda Sivas’ta. Sonra ikinci ve üçüncü günü tüzüğümüzü değiştirdik, tam bir mutabakatla. Devamında iki gün çalıştık ve program kurultayımızın başlangıcını yaptık. Sosyalist Enternasyonal’in komitesi geldi ve katkı sağladı her ülkeden. Türkiye’den akademisyenler ve bütün delegelerimiz 30 farklı masadaydılar. 82 ayrı başlığı çalıştılar. Şimdi nereden ve nasıl başlayacağımızı biliyoruz. Bundan sonraki altı ayda CHP 81 ilde, 973 ilçede hem kendi üyeleriyle kapalı, hem de meslek kuruluşları, kanaat önderleri, sendikalarla, o ilde neyse… Mesela Kocaeli’nde sendikalar çok önemli. Trakya’ya gittiğinizde ziraat odaları çok önemli. En doğru temasları kurarak. İlk önce sorunları zaten tespit ettik. Biliyoruz, orada en mahiriz. Akademisyenlerle çalışılacak. Dünyaya bakan bir heyet kuruldu. Altı ayın sonunda artık olgunlaşan metinler kağıda dönecek. Partiyi nasıl yöneteceğimizi söylediysek, Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi, partinin mevcut programını sıfırdan yeniden yazarak, herkesin halka ne anlatacağını, hangi çerçevede anlatacağını bileceği. Hem CHP ne öneriyor sorunuza bütün cevaplarının olacağı parti programımızı sekiz ay sonra, altı ila sekiz ayda bitireceğiz. Bir kurultayda onaylayıp resmileştirerek ama sekiz ay sonra hazır hale getirerek” diye konuştu.

“SOMUT ÖNERİLERİ GÖRECEKSİNİZ”

Özel, “Somut öneriler görebilecek miyiz” sorusu üzerine, “Hepsini göreceksiniz. CHP’nin programı dahilinde politika notları, seçim vaatleri ve en sonunda 1 sene 1 ay sonraya seçim istiyoruz. Yani 1 sene 1 ay sonra seçim isteyen bir parti bu sürecin sonunda politika notlarını, seçim vaatlerini ve hükümet programını olgunlaştırmış olacak. CHP iktidarının en somut vaadi Avrupa Birliği’ne tam üyeliktir. Umudunu söndürdüler, o umudu yeşertiyoruz. Esas şu anda iktidarın öyle bir vizyonu kalmadığı için… İkincisi Avrupa Birliği’ne tam üyelik noktasında yol yürüdüğünüzde, hukuku çözdüğünüzde, kuvvetler ayrılığını çözdüğünüzde, parlamentonuzu güçlendirdiğinizde, yargıyı güçlendirdiğinizde ve şeffaflaştırdığınızda siyasi ahlak yasanız Greco kriterlerini aştığında millet peşinizde, o dünyadaki sıcak para oluk oluk akmak için gelecek. Bütün kaynaklar doğru kullanılacak. O vakitten sonra almasalar da olur da koşa koşa da alırlar. O gün belki bambaşka şeyler konuşulabilir. Sosyalist Enternasyonal’daki Yunanistan temsilcisi parti dahil CHP iktidarındaki tam üyeliği destekliyoruz diye 77 ülkeye imza attırdım. Bu önemli bir vizyon. Avrupa Birliği hayalini, bu AK Parti Türkiye’yi Avrupa ve Avrupa hayalinden kopardığı için sönmüştü ama anketlerimizde vatandaşların yüzde 65’i Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istiyor çıkıyor halen daha. O yüzden işin bu kısmı çok önemli. İkincisi siz o yola düşün de zenginleştirin vatandaşı. Varsınlar, almasınlar. 10 yıl sonra, yani iki dönem. CHP’nin içinde olduğu iktidarın sonunda alım gücü 10 kat artacak gıdada. Onu tartıştırdılar. Sordum acayip karşılığı var ankette. Bir yerde, aslında tabi oradan da bir tek şeyi cımbızladılar da. Ben orada diyorum ki şunu düşünün AK Parti paradan altı sıfır attı. Ama onlar hem etiketlerden attı, hem maaşlardan attı. Biz sadece etiketlerden atacağız. Bugünkü maaşı aldığınızı ama dana kıymanın 55 lira olduğunu, kuzu pirzolanın 80 lira olduğunu düşünün. Bugün aynı maaşı aldığınızı ve 80 lira olan taze fasulyenin 8 lira olduğunu düşünün. Aynı maaşı aldığınızı derken, anlatırken bin 400 lira olan rakının 140 lira olduğunu dedim. Sonda bunu söyledim. Alkış koptu. Adadaydık. Bir alkış koptu. Dedim ki yanlış anlarlar, ben alım gücünün 10 kat artmasını anlatmak için… Eleştirdiler ama bir şey söyleyeceğim. Bir kere buna hakları yok. Kimse kimsenin yaşam biçimine müdahale edilemez. hele hele çılgınca vergiler koyarak bir yaşam biçimi cezalandırmasına da gerçekten çok karşıyım. Ama benim dediğim paranın alım gücü 10 kat artacak. Herkese anladığı dilden anlatıyorum. O arkadaşımız gülsuyu alacaksa ki ben Isparta’yı çok destekliyorum. O da onda biri fiyatına olacak. Özellikle gıdadan, gıda enflasyonun düşmesinden bahsediyorum” diye konuştu.

“BU BİR SİYASİ ÇALIŞMA DEĞİL”

Özel, “Şimdi ben belediye başkanımın, Mansur Yavaş’ın verdiği rakama güveniyor, inanıyorum. Ama bu konuda hemen Milli Eğitim Bakanıyla birlikte, hemen o birini görevlendirsin, ben birini görevlendireyim. Gitsinler, baksınlar. ABD’ye giderken açıkladım. 81 il, 973 ilçeme yazdım. Dedim ki okulları çocuk mahremiyetine saygı göstererek, video çekmeden, fotoğraf paylaşmadan, okul müdürünü aşmadan, belli kuralları ihlal etmeden, belli heyetle ziyaret edin. Bu heyetin başkanı il eğitim sorumlusu, hepsi emekli öğretmen. Okulları ziyaret edin. Eğer hijyen sorunu, kriz varsa, belediyemizin olduğu yerlerde o belediye. Olmayan yerlerde en yakın belediyemize haber verin. Bütün hepsinin temizliğine talip değiliz. Talep edene yardım taahhüt ediyoruz diye. Ben okullara gönderiyorum. O talebe göre. Biz elde fırça, kova okullara temizlemeye gitmiyoruz. Yetişemeyiz zaten. Biz okula örgütümüzü yolluyoruz ama net olarak yazımız şu. Bu siyasi çalışma değil. Eğer okul müdürü, okul aile birliği hijyen ile ilgili sorundan, temizlikle ilgili eksiklikten söz ediyorsa giderilene kadar belediyemize haber verin. Belediyelerimiz ondan sonra gidiyor. Çağrılmadığımız yere gitmiyoruz. Milli Eğitim Bakanı, şimdi tabi ki müdürler endişe ediyorlardır. Bakanı da doğrudan şimdi yalan söylüyorsun demeyeyim de. Belki de çağırdığı halde kendileri geldi diyordur. Milli Eğitim Bakanının gazabından korktukları için. Ama Milli Eğitim Bakanı bu yükü taşıyamıyor. AK Parti’nin en başarısız olduğu alandır Milli Eğitim. En çok bakan değiştirdiği, kültürle birlikte iki bakanlıktan birisidir. Her gelen reform yapar, bir öncekini kötüler ama hepsini Tayyip Erdoğan atar. O yüzden esas bu bakanları değil de bu bakanları atayanı değiştirmeden bu iş çözülmeyecek. Ama biz o güne kadar Cumhuriyet Halk Partisi olarak, onların yetişemediği yerde onlarla işbirliği teklif ediyoruz. Koordinasyonsa, açık yüreklilikle söylesinler, biz en yakın belediyemizi yönlendirelim ama engel olmaya çalışıyorlar, bu eksik yokmuş gibi. Bu Bakan dedi ki, ‘Okullarımız beş yıldızlı otel gibi’ dedi. İki gün sonra çıktı ki berbat durumda bütün okullar. ‘Bir öğün sıcak yemek verelim’ demiştik, ‘Biz de vereceğiz’ dediler. Önce ‘okul öncesi’ deyip çevirdiler seçimden sonra. Geçen eylül onu da kaldırdılar. Şimdi ‘Hadi sıcak yemek ver’ diyoruz. Diyor ki, ‘Ne personelimiz, ne imkanlar, ne ortam müsait değil.’ Beş yıldızlı otelde bir öğün yemek verilmez mi çocuklara? Milli Eğitim Bakanının çok ciddi tutarsızlığı var. Madem siz çok hazırdınız neden Çalışma Bakanı 30 bin yeni personelden bahsediyor okullar için? Veya madem lazım niye temmuz, ağustosta alıp okulları pirüpak yapmadınız, okullar açıldıktan dört hafta sonra personel almaya kalkıyorsunuz? Ve daha almadılar. Okullarda ciddi temizlik ve hijyen sorunları var. Biz sırf çocuk mahremiyetine halel gelir diye fotoğraf çektirmiyoruz. Tuvaletleri bir görseniz tuvaletlerin halini. İlk Beyoğlu Belediyemiz başlattı, teşekkür ediyorum kendisine. Okullara sebil koyuyoruz, çocukların ücretsiz, sağlıklı su içmek hakkı. Beyoğlu başlattı ama iyi örnek her tarafa yaymak istiyoruz. Hiç olmazsa çocuklara, dünyanın parası, ateş pahası sular. Bu çeşmelerden içilebilir su akıtana kadar hiç olmazsa okullarımıza başlattık” ifadesini kullandı.

“BİR DAHA PEŞİMİZDEN SEÇİM DİYE KOŞMASINLAR”

Özel, “AK Parti seçime altı ay kala size ‘Hadi gelin, şimdi yapalım’ derse ne yapacaksınız?” sorusu üzerine, “Yok, altı ayı bekleyin diyeceğiz. AK Parti eğer beş yıllığına seçildi ya Erdoğan tam ortası olan seneye kasımda seçimden kaçarsa bir daha peşimizde koşmasınlar seçim diye” dedi. Özel, “İsrail’in Türkiye’ye saldırması ya da böyle bir hedeflemesi gibi bir tehlike görüyor musunuz?” sorusu üzerine, “Erdoğan Meclis kürsüsünden böyle bir cümle kurdu. Benim meselem şu. Şimdi ülkenin cumhurbaşkanı böyle bir şey diyorsa bu önemli bir mesele, derhal Meclis Başkanına, Grup Başkanvekillerimiz ziyarette bulunacaklar. Meclis kapalı oturumda, biliyorsunuz 10 yıl sonra tutanaklar yayınlanıyor, 10 yıl sonra karar alınırsa yayınlanmıyor. Bir gizli oturumda Erdoğan, bence kendisi ve görevlendireceği bakanları yanında, gelip onun ne demek olduğunu bütün Meclisle paylaşmak durumundalar. Nasıl bir tehdit görüyorsunuz da… Ha şunu yapıyorsanız; ‘Ekonomi kötü, işler kötüye gidiyor, yakın savaş tehdidi milleti arkamda toplar’ diyorsanız onu da görelim. Gelsinler, anlatsınlar. Öyle ‘İsrail Türkiye’ye saldıracak, birlik olalım birlik olalım’ deyip oradan kendilerine bugün milletin gönlünden düşmüşken herkesin birden sahipleneceği bir mutabakatı istismar etmelerinden de endişe ederim” ifadesini kullandı.

“SIĞINMACILARIN BİR AN ÖNCE DÖNMESİ LAZIM”

Özel, “Yeni Anayasa çağrılarına destek verecek misiniz?” sorusu üzerine, “Mevcut anayasaya uyusunlar, yeni anayasayı gelsinler konuşsunlar. Can Atalay içeride, Gezi’den arkadaşlarımız Bakırköy Kadın’da, Silivri Cezaevi’nde, içeride. AİHM kararlarına uymuyorlar, Anayasa Mahkemesini tanımıyorlar, ‘Kapatacağız’ diyorlar. Anayasa Mahkemesi kararına birinci kademe mahkemesi uymuyor, sırtını sıvazlıyorlar. Ondan sonra dönüyorlar, efendime söyleyeyim ‘Gelin, anayasa yapalım.’ Mevcuduna uy, mevcuduna. Birinin yeni bir elbise istemesi için eskisini ne yapmış bir bakarlar” dedi. Özel, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile randevu talebine ilişkin olarak, “Biz Esad’la görüşmeyle ilgili arka kapı diploması ile sorduk ve ‘Olumlu bakıyoruz’ dediler. ‘Resmi talepte bulunun, cevaplayalım’ dediler. Resmi talep yazımızı yolladık. O aşamada Erdoğan ‘Ben de görüşeceğim’ dedi. Eskiden ‘Esat’la görüş’ deyince ‘Elleri kanlı Esed‘le sen git görüş’ diye dünyanın lafını ediyordu bize. ‘Ben de görüşeceğim’ dedi. Bir bilgiye dayanarak değil, Erdoğan’ın görüşmesi olunca, Putin’in aracılık edeceği olunca, bu işin Moskova’da falan olması, orada burada olması gibi şeyler gündeme gelince herhalde Suriye tarafı bir durdu gibi geliyor bana. Bize resmi yazı isteyip ‘Gün bildireceğiz’ demişlerdi. Bu konuda kendilerinden gün bekliyoruz ama ben Esad’la görüşme noktasında, benim bu adımım, Erdoğan Esad görüşmesini başlatıyorsa ve Türkiye’deki sığınma sorununu çözecek, orada genel aftan bahsediliyor, ben bu bütün Avrupa’nın bu taşın altına elini koyması gerektiğini, Avrupa’nın liderlerinin gözünün içine baka baka söylüyorum. En sonda SPD’nin genel başkanı geldiğinde açık toplantıda da söyledim, kamuoyuna açık. Avrupa’nın elini taşının altına sokup bu sığınmacıların Suriye bir an önce dönmesi lazım. Biz bunu yapmak istiyoruz, bizim bunu yapmak istediğimiz şeyin de Erdoğan, ‘Ben de yapacaktım’ diyorsa aman yapsın, aman yapsın, destekliyorum. Hatta benim bir kolaylaştırıcılığım olacaksa ben onu yapayım” ifadesini kullandı.

“UÇUŞ ONAYI BEKLİYORUZ”

Özel, “Filistin ile ilgili Mahmud Abbas zaten açık davette bulundu, telefon görüşmemizde. İsrail’in bu saldırıları hava sahası ile ilgili şeyden İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan uçuş onayı bekliyoruz. Ayrıca ben Sosyalist Enternasyonal Başkanlar Kurulu’nun sonraki toplantısının, hatta olağanüstü bir toplantıyla hemen Ramallah’ta yapılmasını söyledim. Gittiğimde Mahmut Abbas’la onu da konuşacağım. Mahmut Abbas’tan zaten çağrı var, beklenti var. İsrail izin verecek diye uçuşumuzu yapacağız ama görüyorsunuz İsrail’e oradan oraya, şu anda oraya uçamayız” diye konuştu. Özel, “Ekrem Bey beş yıl daha İstanbul’u yönetmek istiyor’ deyince, bu dönemi mi kastediyorsunuz, bir kez daha İstanbul adaylığını mı?” sorusu üzerine, “‘Bu dönem İstanbullular bana bu görevi verdi, işimi en iyi şekilde yapacağım, günü geldiğinde Cumhurbaşkanlığı tartışmasında, adaylıkta bana bir görev düşerse onu da yaparım’ diyor. Bu çok net” dedi.

“O KADAR KÖTÜCÜL BİR AKIL VAR Kİ…”

Özel, “Eşinizle dans çok güzel görüntülere neden oldu. Hesaplı mıydı?” sorusu üzerine, “Yok, hatta zorla kaldırdılar. Biz düğünümüzde dans ettik ondan sonra böyle çok yakınlarımızın düğünlerinde falan gidiyoruz. Ama öyle çok dans etmeyi becerebilen biri değilim. Ama ‘Genel Başkanım siz de buyurmaz mısınız?’ falan gibisinden söyleyince kalktık birlikte, bir de Hüseyin’i evladımız gibi seviyoruz. Evladımızın düğününde inşallah bir gün dans edeceğiz. Dans ettik, öyle iyi oldu. Ama şöylesi iyi oldu. O kadar kötücül bir akıl var ki, o kadar kötü insanlar var ki, bundan birkaç hafta önce tutturdular ‘Özgür Özel boşanıyor.’ Ben Didem’le kavga edecek kadar onu göremiyorum, burnumda tütüyor. Ayda bir iki gün Manisa’ya gidiyorum. Bir de tutturdular boşanma. Hiç öyle bir şey yok. Didem’i de aramış gazeteciler, o da demiş. ‘Hiç niyetimiz yok.’ Biz 18 yaşından beri birlikteyiz, biz 1993’ten beri birlikteyiz, 31 yıldır. Ve 31 yıldır çok iyi arkadaşız, aramız hiç bozulmadı, bundan sonra da Allah bozmasın. İşte o dansta evladımızın düğünde dans eder gibi ettik” ifadesini kullandı. Özel, “50 yaşına girdik biz bu sene, okul arkadaşımızın eşi sürpriz yaptı, bir balık restoranında İstanbul’da gittim, çocuğu kucağıma verdiler, aldım. Dışarıdan fotoğraflar çekmiş. Şimdi ama dava ettim. Fotoğraflar çekmiş. Ne çocuk mahremiyetine saygı, kadıncağızın bacağı arkadan açılmış, ona saygısız. Böyle fotoğrafları paylaşmış, ‘Özgür Özel âlemlerde’. Yahu olacak şey mi? Hepsi 10 yaşından beri yatılı okulda büyüdüğüm arkadaşlarım. Nasıl kızdılar, nasıl üzüldüler. Hep birlikte 50 yaşa. Sonra da benim 50 yaşıma girdik hep birlikte ama onu atladı” dedi. Özel, CHP’nin kedisi Şero’nun vefatına ilişkin olarak, “Şero, son altı ayın beş buçuk ayını veteriner kliniğinde geçirdi. İki kez geldi, geldiğinde fotoğrafını paylaşmıştık. Ama 21 yaşında, bu kedi yaşıyla 105’miş, veterineri söylüyor. Veterineri şunu dedi, ‘Bu cins bir kedinin yaşayabileceği belki rekordur’ diyor. Kendinin çok emeği var veterinerimizin. Kemal Bey döneminde, Deniz Bey döneminde çok iyi bakıldı ama 21 yaş bir kedi için olacak bir yaş değil. İnşallah Allah Zafer’e öyle uzun ömür versin. O 31 Mart gecesi İzmir’de sokağı terk edilmiş, bu kadarcıktı; üç kardeşi İzmir’deki belediyelerimizde, bir tanesi bizde. Ama Zafer çok büyüdü şimdi, çok keyifli. Bir tane Mayıs’ımız var. O da aşıları tamamlandıktan sonra bahçeye inecek. Bir tane Bal’ımız var” diye konuştu.