Gezi Direnişi büyük bir ‘dava’dır...

Okunma Sayısı: 9396    |    Yazı Tarihi: 26.02.2020


2013 yılı haziran ayına damgasını vuran Gezi Direnişi, daha o günlerde içeriğiyle, biçimiyle tarihteki yerini almıştı. 

İktidar daha ilk günden toplumun derinliklerinden gelen bu barışçıl eylemi yaftalamaya çalıştı. İktidar medyası ise önce yok saymaya girişti, olmayınca AKP’nin karalama kampanyasına dayalı haberlere öncelik verdi. 

Her şeyi bir kenara koyalım; Gezi’ye ilişkin yayımlanan kitap sayısı 50’nin üzerinde. Biz bu kadarını sayabildik... 

Gezi, özellikle gençlerin ülke sorunlarına karşı duyarsız olduğu tezini yıktı. Katılanların çok büyük bir dilimi lise, üniversite çağındaydı. Ankara’da 50’li yaşlardaki bir katılımcı, gençlerin arasında yürürken arkadaki fısıldaşmayı duymuş:

“Arkadaşlar, öndeki yaşlı teyzeyi tanıyan var mı?”

Gezi, Türkiye’nin sadece birkaç ilinde yankılanmadı. İçişleri Bakanlığı kayıtlarına göre 3.6 milyon kişi katıldı. Genel hesaplamayla 8 milyona yakın katılım vardı. 

Katılanların çok büyük bir dilimi ilk kez böyle bir ortamda yer alıyordu. 

Gezi’de üretilen mizah, halkımızın direnme ve dayanma gücünü de gösteriyordu. Olaylara biraz da mizah gücüyle bakılmasa Türkiye gündemi nasıl çekilir!

Şiddete, teröre, sağduyulu kimse evet demez, olumlamaz. “Nereden gelirse gelsin, hedefi ne olursa olsun terörün her türlüsüne hayır”, Gezi’ye katılanların hemen tümünün ortak şiarıydı. Ters yönde tavrı olan herkese “hayır” diyoruz. 

Bunun yanında şunu da vurgulamak gerek; Gezi’de yaşamını yitiren ve yaralananlar dikkatle incelendiğinde şiddetin kaynağı, nedeni de ortaya çıkacaktır.


***

İktidar Gezi’den hemen sonra harekete geçti; Türkiye’nin hemen her yerinde Gezi davaları açıldı. Bunların neredeyse tamamı beraat kararıyla sonuçlandı. O kadar çok dava açıldı ki; örneğin sadece Kırklareli’ndeki dava sayısı 1238 idi. Başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere onlarca ilde yüzlerce dava, soruşturma açıldı.

Bunlardan bir şey çıkmayınca, iktidar yöntem değiştirdi. Seçilen birkaç kişi üzerinden Gezi’yi mahkûm etmeye girişti. Bu da olmadı. 

Osman Kavala davası bu zemine oturtulmaya çalışıldı. Kavala 28 ay süren tutukluluktan sonra 18 Şubat’ta Silivri’deki yargılamada beraat etti. 

Vayyy sen misin beraat kararı veren. 

Ertesi gün, “Gezi olmadı 15 Temmuz verelim” kararıyla daha cezaevinden çıkmadan yeniden tutuklama kararı verildi. Bu karar verilirken Erdoğan da partisinin grup toplantısında kararın gerekçelerini anlatıyordu.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereği olarak aynı anda Hâkimler Savcılar Kurulu (HSK) da harekete geçip, beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında soruşturma başlattı. 

Önceki gün de Kavala ile ilgili beraat kararının gerekçeleri yayımlandı. Özeti şu:

Gezi’nin finansörü ve düzenleyicisi olduğuna dair hiçbir delil yok!

Kavala dosyasında o kadar akıldışı “deliller” var ki; sadece birini paylaşalım. Kavala, Henri Barkey’le 93 saat telefonla görüştü!

Gerçek şu; Kavala ile Barkey İstanbul’da aynı baz istasyonu çevresinde 7 yılda 93 saat başkalarıyla telefona görüşmüş. Daha yalın anlatalım, diyelim ki Taksim’desiniz, oradan annenizi aradınız. Sizin 200 metre ötenizdeki bir kişi de birisini telefonla dolandırdı. O kişi Taksim’deyken o baz istasyonu çevresinde telefon eden herkes o dolandırıcı şebekesinin üyesi sayılıyor!

Bu kadar akıldışı bir şey olmaz demeyin. Bunun onlarca örneği var. Bunları delil sayanların, gerçekmiş gibi haber yapanların başına böyle bir şey gelmesin! 


***

Gezi Direnişi ne kadar saldırılırsa saldırılsın, gücünü, ruhunu koruyor. Sosyal bilimcilerin yaptığı araştırmalardan da bu sonuç çıkıyor.

Gezi özünde “Türkiye’nin bütün renkleri bir arada barış, huzur içinde kardeşçe yaşamak istiyor” mesajıydı. 

Milyonlarca kişinin verdiği bu mesaj, büyük bir toplumsal davadır. 

İktidarı, Gezi’nin altında daha fazla ezilmemeye çağırıyoruz!


MUSTAFA BALBAY İsimli Yazarın Diğer Yazıları