Promter bağımlılığı milli güvenlik sorununa dönüşebilir

Okunma Sayısı: 5305    |    Yazı Tarihi: 12.08.2021

Nereden başlasak? Hayaller Joe Biden iken, gerçeklerin “Taliban üst düzeyi” olması ihtimalinden mi? Taliban liderinin adını yazmamışlar prompter metnine, biz söyleyelim: Mevlevi Hibatullah Akhundzada. 1961 Kandahar doğumlu. Bütün fetvalar ve ölüm fermanlarından o sorumlu. Geleceğiz birazdan.

Yoksa Erdoğan’ın Kanal-D, CNN Türk ortak yayınında Afganistan ve Suriye’den gelen sığınmacıların o kadar da sorun olmadığını, muhalefetin abarttığını söylediği, sıralarda, Ankara’da, Beştepe’ye hiç de uzak olmayan Altındağ’da bir tür göçmen karşıtı ayaklanmanın polis tarafından güçlükle bastırılabildiğinden mi? Orman yangınlarında yaşanan çöküşün aslında büyük başarı olduğunu ama milletin muhalefetin yalanlarına inandığını söylemesinden mi? Acaba neden muhalefete inanıyor yakın zamana dek kendi her söylediğine inanan millet?

Ya da aynı saatlerde Habertük’teki canlı yayınını bitiren DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın “Prompter kullanmadan soruları cevapladığım bir yayını daha geride bıraktık” diyerek acı gerçeği hiciv yoluyla yüzümüze vurmasından mı?


Babacan yine de insaflı davranıyor olabilir Erdoğan’ın güya canlı yayında dahi Erdoğan’ın “soruları prompter kullanarak yanıtladığı iddiasında. Biraz televizyonculuk yapmışlığımız vardır. Rastgele gelecek sorulara uygun yanıtları anında bulup o bölümü prompter ekranına yansıtmak öyle kolay ve anında yapılacak bir iş değildir. Erdoğan’ın propaganda ekibinin soruları, en azından soru konularını, “sorulacak” sırayla programa gazeteci sıfatıyla çağırılanlara vermiş, ya da telkin etmiş, önermiş olması ihtimali vardır. Yani bildik propaganda usulü; “cevaplara sorular” durumu.

Üstelik sadece yukarıda gördüğünüz ekran fotoğrafında, Hürriyet siyaset yazarı Abdülkadir Selvi’nin arkasında işaretlenmiş görülen promter cihazı yok. Bir de en sağda devasa boyutlarda görülen bir “hatırlatma panosu” bulunuyor.


Prompter milli güvenlik sorununa dönüşebilir

Babacan daha genç sayılır; 54 yaşındayken Erdoğan da bırakın prompter cihazını, konuşma notları dahi olmadan konuşan, hazırcevap olmasıyla tanınan iyi bir hatipti. Karşılaştırmak gibi olmasın ama 67 yaşındaki Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Erdoğan’dan beş yaş büyük olan, 72 yaşındaki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu TBMM konuşmalarından canlı yayınlara dek konuşmalarını prompter cihazına, suflelere, ayarlanmış sorulara ihtiyaç duymadan yapıyor.

Ama bu durum akla birçok şeyi getiriyor.

1- Prompter’ı kim yönetiyor? Akla ilk gelen, doğal olarak Fahrettin Altun başkanlığındaki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı. Ancak bu önemli görevi, yani Cumhurbaşkanının vatandaşlara ne söyleyeceğini, yani devlet politikasının sorumluluğunu tek başına Altun ve metin yazarları ekibine yıkmak da biraz insafsızlık olur. Öyleyse zaten artık söylenecek bir şey kalmaz çünkü. O zaman Cumhurbaşkanının hangi konuda neyi söylemesi gerektiğini önceden belirleyen perde arkası ekibi kim? Amaç Cumhurbaşkanının boş bulunup doğrudan aklından geçeni, gerçek görüş ve düşüncelerini söylemesini engellemek mi? Bu bir Milli Güvenlik sorunu sayılmaz mı?

2-Prompter ne kadar güvenli? “Deep fake” (Türkçeye “derin sahtekârlık” olarak çevirebiliriz) denilen teknolojilerle artık herkese her şeyin söyletilebildiği “Yapay zeka” çağındayız. Amerikan seçimlerine Rusya’nın bilgisayar korsanlarıyla müdahale etme iddialarının devlet başkanları düzeyinde konuşulduğu bir dönemdeyiz. Prompter cihazları neticede bir bilgisayara ve o bilgisayarın başında klavyeyi kullanana bağlı. Cumhurbaşkanının promter cihazına bu kadar bağımlı hale gelmesi Türkiye için bit milli güvenlik sorununa dönüşebilir; kötü niyetli ve becerikli bir bilgisayar korsanları ekibine bakar herhangi bir konuşma sırasında o bilgisayarı ele geçirmek. Bunu söylemek dahi bir uzmanlık gerektirmiyor; haberleri izlemek yeterli.


Gelelim Afganistan tehlikesine

ABD’nin yirmi yıllık kanlı bir fiyaskodan sonra çekildiği Afganistan’da Türk askerinin kalmaya devam etmesi talebi, son olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın sözlerinden anladığımız kadarıyla Türkiye’nin talebi haline gelmiş bulunuyor.

Neden? Bunu açıklamakta zorluk çekiyor Erdoğan da Akar da, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, doğrudan vize verip kendi ülkelerine taşımakta şu anda sakınca gördüğü işbirlikçi savaşçıları, ne yapacaklarına karar verene dek “üçüncü ülkelerde” barındırma düşüncesini söyledi, malum. Bizim Dışişleri de buna sert tepki verdi. Oysa Erdoğan’a bakacak olursak Afganistan’dan gelenlerin bir kısmını iskân etme, hatta vatandaşlık verme düşüncesi var. Bu konuda Katar ile görüşüyormuş “üst düzey yetkilileri”. Ankara’nın merkezinde, Altındağ’daki acı ve tehlikeli tablo ortadayken, bu iskanın özellikle de doğu ve güneydoğudaki nüfus (ve seçmen) yapısını değiştirecek şekilde planlanmasını yol açabileceği sorunları insan aklına dahi getirmek istemiyor.

Fazlasını söyleyeyim. ABD askeri istihbaratı, kendilerinin çekilmesi ardından Taliban’ın başkent Kabil dahil 90 gün içinde bütün Afganistan’ı ve hükümetini de ele geçirebileceği tahmininde bulundu. Taliban son bir haftada 10 vilayet merkezini daha ele geçirdi. Afganistan Maliye Bakan Vekili Halid Payenda görevini ve ülkesini terk ederek kaçtı.


O fotoğraf pahalıya mal olabilir

Türkiye Cumhurbaşkanı, Taliban lideri Akhundzada’ya “kıblemiz bir, izin verin ele geçirdiğiniz ülkenin başkentindeki hava limanını biz işletelim” mi diyecek? Ne diyecek? Daha önce “kıblemiz bir denilerek açık çek verilen yasadışı Fethullah Gülen hareketinin 15 Temmuz performansı unutuldu mu yoksa?

Erdoğan, dünyanın barbarlığın vücut bulmuş hali gördüğü Taliban “üst düzeyiyle” fotoğraf vermekten çekinmiyor mu? Propaganda ekibinin 1985’te Erdoğan 31 yaşında Refah Partisi İstanbul İl başkanıyken, özel ilişkileriyle İstanbul’a davet edip poz verdiği Gülbeddin Hikmetyar ile fotoğrafını kayırlardan sildirmek, kullanılmamasını sağlamak için ne kadar çaba sarf ettiği biliniyor. Akhundzade de o zaman 24 yaşında, Taliban saflarında yükselen mollalardan biriydi. Erdoğan, Akhundzada, ya da bir başka “Taliban üst düzeyiyle” görüşmesi görüntülerinin kendisi bir yana Türkiye’ye büyük baş ağrısına yol açacağının farkında mı? Bu görüşme gizli yapılırsa o da başka sorunlara yol açar.

Kim çekiyor Türkiye Cumhurbaşkanını bu tabloya? Prompter erbabı mı? Afganistan’ı da biz inşa edelim diyen inşaat erbabı mı?

Türkiye, Afganistan cehenneminde kalmamalı. Göçmenler sorunu insani zenimde halledilip toplumda daha derin kutuplaşmalara yol açmadan çözülmeli. MHP lideri Devlet Bahçeli’yi dahi en azından bayramlaşmak için Suriye’ye gidenlerin orada kalabileceğini söyleten bir gerilim var ortada.

Bu eleştirileri Cumhurbaşkanına yöneltince kötü kişi oluyoruz. Prompter erbabının kim olduğunu bilsek onlara söyleriz, belki o zaman işe yarar.


MURAT YETKİN İsimli Yazarın Diğer Yazıları