CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: “ÜLKEYİ İLİMLE DEĞİL ZULÜMLE YÖNETİYORLAR”

Okunma Sayısı: 13261    |    Haber Tarihi: 09.10.2020

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Bir memleket ya ilimle, ya da zulümle yönetilir. Sarayın kibirlisinde de, bekçisinde de ilim maalesef yok. Bu nedenle, 83 milyonluk koca bir ülkeyi, zulümle yönetmeye çalışıyorlar. Beğenmedikleri basın-yayın organlarına cezalar yağdırıyorlar. TELE 1, Halk TV gibi milletin izlediği kanallara karartma uyguluyorlar. Oda TV’yi kapatıyorlar. Haberlerinden rahatsız oldukları gazetecileri, sözleri hoşlarına gitmeyen aydınları içeri atıyorlar. Müyesser Yıldız aylardır içeride. Osman Kavala yıllardır içeride. Saray hükümeti, milletin seçtiğini mahkeme kararı olmadan görevden alıyor. Milli iradeye kayyım atıyorlar.

BERBEROĞLU’NUN HAKKININ GASBEDİLDİĞİ TEYİT EDİLDİ

Arkadaşımız Enis Berberoğlu. Yıllarca, haksız hukuksuz yere içeride yattı. Çıktı. Yeniden milletvekili seçildi. Millet ona dokunulmazlığını verdi. Sarayın talimatıyla mahkeme milletin verdiği dokunulmazlığı tanımadı, milli iradeyi tanımadı. Yürütmenin vesayeti altındaki yargı, Anayasaya aykırı olarak, TBMM’nin yetkilerine ve Meclis üyelerinin haklarına tecavüz etti. Milletin verdiği milletvekilliğini gasbetti. Anayasa Mahkemesi dün gerekçeli kararını yayımladı. Yüksek mahkeme, arkadaşımıza milletimiz tarafından verilen, “Siyasi faaliyette bulunma görevinin engellediğini”, “Hakkının gasbedildiğini” teyit etti. Anayasa Mahkemesi’nin “oy birliğiyle” verdiği bu karar karşısında şimdi bekliyoruz yargı ne yapacak? Bir an önce harekete geçmesi lazım. Anayasaya aykırı olduğu baştan belli olan bu kararı, Meclis’te okutarak böyle bir hak gasbına, milletvekilinin hakkının gasbına göz yuman, Anayasa Profesörü Meclis Başkanı ne yapacak? Saray’ın mı milletin mi iradesine uyacaklar, göreceğiz.

MİLLETE ZULÜM

Bu arada Sarayın atama İçişleri Bakanı, Sarayın bekçisi ve Sarayın kibirli başı, ne hak biliyorlar ne de hukuk. Yüksek Mahkemeyi Anayasa Mahkemesini ve Başkanını açık açık tehdit ediyorlar. Yüksek Mahkeme’ye ayar vermeye çalışıyorlar. Neden? Çünkü baştan da söyledim ehliyetleri, ilimleri yok. Yasalara uymayı, millete hesap vermeyi sevmiyorlar, korkuyorlar. Zulümle, baskıyla, kırarak, dökerek, millet iradesini tanımayarak ülkeyi yönetebiliriz zannediyorlar. Peki, bunlar sadece ülkemizin gazetecilerine, aydınlarına, siyasetçilerine mi zulüm ediyorlar? Hayır. Milletimize de zulüm ediyorlar. Liyakatsiz, bilim tanımayan tek adam yönetiminde milletimiz, işsizlikle, yağmur gibi yağan zamlarla, cebinde durdukça pul olan parasıyla, sırtına yüklenen borçlarla, kâbus gibi artan yoksullukla, görülmemiş bir buhranın içinde yaşıyor, milletimiz yağmalanan, çalınan geleceğine ağlıyor.

“FATİH’İN İSTANBUL’U FETHETTİĞİ YAŞLARDAKİ” 5 MİLYON GENÇ EVDE OTURUYOR

Son bir yılda; işsiz vatandaşlarımızın sayısı 3 milyon kişi artarak, 11 milyona dayanmış. Gerçek işsizlik oranı yüzde 30,4’e olmuş. Bir de işi olmayıp, çalışıyormuş gibi görünenler var. Ücretli zorunlu izine çıkartılan vatandaşlarımızın sayısı 3 milyonu bulmuş. Bu vatandaşlarımız ayda 1.168 lirayla yaşama tutunmaya çalışıyorlar. İşsizlik en çok bu ülkenin umudu gençlerimizi ezip geçiyor. Lafa gelince, “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diyerek gürlemeyi biliyorlar, gaz vermeyi biliyorlar. Ama bugün Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşlarda olan 5 milyon gencimize ne iş, ne de eğitim verebiliyorlar. Taşı sıksa suyunu çıkaracak 5 milyon evladımız evde oturuyor, analarının babalarının eline bakıyor.

BU ÜLKEYİ YÖNETMEYE MUKTEDİR DEĞİLLER

Peki bunu çözme, bu işsizliği, ekonomideki sorunları çözme, bunlara çare olma makamında olanlar ne yapıyor? “Acıyı bal eyleyin, yoklukta sabreyleyin” diye, millete vaaz veriyorlar. İktidarın görevi vaaz vermek ya da sabır tavsiye etmek değil. İktidarların görevi milletin derdine derman olmaktır. Muktedir olmaktır. Ama tüm politikaları iflas etmiştir, devletin kurumlarını çökertmişlerdir. Artık bu iktidar ülkeyi yönetmeye muktedir değildir. Şimdi millet yoklukta sabredecek, Saray ise israf edecek, millete baskı yapacak, sindirmeye çalışacak, milleti yokluğa, yoksulluğa mahkûm etmek için elinden geleni ardına koymayacak.

DOLAR KURUNDA 3 YILLIK HEDEFE 10 GÜNDE ULAŞTILAR

Milletimizin alım gücü günden güne eriyor. Paramızın değeri gün görmüş kar gibi. Bu ucube rejim iki yıl önce millete “24 Haziran’da bu kardeşinize yetkiyi verin. Ondan sonra faizle, dolarla, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” diyerek iktidara gelmedi mi? Geldi. İş başına geldiğinde, Dolar 4 lira 53 kuruştu, Euro’da 5 lira 33 kuruştu. Bugün Dolar 8 liraya, Euro ise 10 liraya dayandı. Dolar ve Euro milli paramıza karşı her gün değerleniyor, her gün değerlenme rekorlarını üst üste kırıyor. Orta Vadeli Program daha 10 gün önce yayımlandı. Programda dolar; 2021’de 7 lira 68 kuruş, 2022‘de 7 lira 88 kuruş, 2023’de de 8 lira 2 kuruş olacak diye tahmin ediliyordu. Ama dolar daha bugünden 8 liraya dayandı. Saray’ın 3 yıl sonrası için verdiği dolar değerine, 10 günde ulaşıldı. Gerçi şimdi bu müflis bezirganlar, “3 yılda ulaşacağımız hedefi 10 günde yakaladık” diyerek, havai fişek bile patlatırlar. Ama ne olursa olsun, gerçek şu: Programın hedeflerinin, tahminlerinin ömrü 10 gün bile dayanamadı.

DAMAT BAKMASA DA HER ŞEYİN FİYATI DÖVİZE BAKIYOR

Bu ucube rejimin iş başı yaptığı son iki yılda, paramızın reel değeri iki kez dibe vurdu. Böyle bir beceriksizlikle, böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmamıştık. Ama bunun sorumluları başta Sarayın sosyete damadı “Döviz kuru beni ilgilendirmiyor” diyerek, olan biteni seyretmeye başladı. Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder. Emanet ehline verilmezse, döner dolaşır, bu da millete zulüm olur. Nitekim ehliyetsiz ellerde zulüm, şimdi milletin üstüne, zam yağmuru olup yağıyor. Damat dövize bakmasa da; iğneden ipliğe her şeyin fiyatı dövize bakıyor. Damadın kabinedeki arkadaşı Ticaret Bakanı bile, arkadaşımızın sorusu üzerine bebek maması fiyatlarındaki artışı, döviz kurundaki artışlara bağlıyor.

HARACA DÖNÜŞEN VERGİLERİ İNDİRECEĞİZ

Arabanın fiyatı dövize endekslenmiş, her gün artıyor. Üstüne birde son yaptıkları fahiş ÖTV zamları var. Millet şimdi bir arabayı kendine alacaksa, en az bir arabayı da devlete alıyor. ÖTV zamlarından önce siparişlerde verilmişti. Dolayısıyla bu arabaları almakta herkes zorlanıyor. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz: İktidara geldiğimizde, haraca dönüşen bu haksız vergilerin hepsini indireceğiz. Bugün arabayı almak bir dert, arabayı kullanmakta ayrı bir dert... Dolar karşısında paramızın değeri eridikçe, benzine mazota zam geliyor. Daha iki gün önce benzine 16 kuruş; mazota ise 23 kuruş zam geldi. Bu arabayı nasıl kullanacaksınız, bu arabaya benzin koymaya can mı yeter?

ARAÇ MUAYENESİNDE MİLLET ALENEN SOYULUYOR

Araban mı var; derdin var. Araç muayenesi bile milletten haraç kesmeye dönmüş. Bir araç muayenesi için vatandaştan 342 lira para alınır mı? Alıyorlar. Bir de egzoz gazı ölçümü için 80 lira veriyorsun. Ediyor 422 lira. Millet alenen soyuluyor. Anlaşılan Ulaştırma Bakanı da, “Maliye ve Hazine Bakanı dövize bakmazsa, ben de bu işlere hiç bakmam” diyor.

EVİNİ ISITMAKTA ZORLANAN 15,5 MİLYON VATANDAŞ VAR

Dolardaki artıştan elektrik fiyatları da nasibini alıyor. Bu ay başında elektriğe yüzde 5,75 zam yaptılar. Ampulü yine patlattılar. Bu zamma en çok sevinen kim? Sarayın Pravdası, Sarayın sesi TRT. Zamlı elektrik faturalarından, TRT’ye daha çok para gidecek. Böylece yandaşlar, TRT eliyle biraz daha semirecek. Önümüz kış. Pandemi var. Çoluk çocuk evlerinde daha uzun süre oturacaklar. Milletin elektrik, doğal gaz faturası da böylece biraz daha artacak. 2019’da 15,5 milyon yurttaşımız; ben “Evimi ısıtmakta zorlanıyorum” diyordu. Şimdi bu buhrandan sonra bu sayı çok daha artacak. Bu kış vatandaşın ısınma faturasını düşürecek tedbir ve destekleri derhal milletimize açıklayın.

VERİLERLE OYNAMAK, KUL HAKKI YEMEKTİR

Yine temel gıda ürünlerine de zam üstüne zam geliyor. Artık vatandaş, Ayçiçek yağının, mısır yağının, peynirin de yanına yaklaşamıyor. Ucuzcu marketlerde dahi etiketler, saat başı değişmeye başladı. Saray bu zamların, hayat pahalılığının üzerine, TÜİK şalı örterek geçiştireceğini zannediyor. Bakan Yardımcıları TÜİK anketçilerinin sahaya çıkacakları gün, talimatla marketlerde fiyat düşürtüyor. Vatandaş bu fiyatlardan mal bulamıyormuş, Ne gam... İnsan sağlığıyla, vefat eden vatandaşlarımızla ilgili verilerle oynayabilen Saray, diğer veri ve istatistiklerle de haydi haydi oynayabiliyor. Oynanmış verilerle de emekliye, memura, işçiye sonunda daha düşük maaş zammı veriyorlar. Bu da kul hakkı yemektir. Verilerle oynamakta zulümdür.

DEVLETTEN ALACAĞA “FERAGAT” ŞARTI

Borcunu zamanında ödememek de zulümdür. Bizim inancımızda; “Ödememek niyetiyle borçlanan, kıyamete hırsız olarak gelir” anlayışı vardır. Ama artık Hazine, millete rahat rahat borç takıyor. Bakın! Şimdi size bir yazı gösteriyorum bakanlığın yazısı. 7 Ekim 2020 tarihli bu yazı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yazmış olduğu resmi bir yazı. Altında kimin imzası var? Osman Dinçbaş Bakan Yardımcısı. Peki bu yazının konusu ne? Kısaca şöyle: Üniversite hastanelerine daha önce tıbbi malzeme ve ilaç satmış medikal firmalar; 2017’den bu yana birikmiş alacaklarını alamamışlar. Şimdi bu alacakları devletten tahsil etmek istiyorlarsa, alacaklarının bir kısmından feragat edecekler. Arkada da yazının ekinde de bu feragatname gidiyor. Firmalar ilaç alacaklarının yüzde 18’inden, tıbbi malzeme ve diğer alacaklarının yüzde 25’inden vazgeçecekler. Yetmez, daha önce açtıkları dava ve icra takiplerinden de şu vermiş oldukları feragatname çerçevesinde vazgeçecekler. Yoksa Hazine’den para, falan alamayacaklar. Hadi firmalar bunu kabul ettiler hemen paralarını alacaklar mı 2017’den beri birikmiş borçlarını? Onu da alamayacaklar. Hazine parayı iki taksitte ödüyor. Devlet milletinin şu sıkışık zamanında borçlarını ödememeye başlarsa bu milletin tamamını nasıl etkiler?

YANDAŞA VERDİĞİNİZ DÖVİZLE İHALELERDE DE AYNISINI YAPTINIZ MI?

Ama bir başka husus daha var. Buradan soruyorum, açıkça soruyorum. Dolarla, Euro’yla garanti verdiğiniz yandaşlarınıza da buna benzeyen bir yazı gönderdiniz mi? Döviz kurundaki olağanüstü yükselişler nedeniyle bütçeyi yiyip bitiren bu garantilerin TL’ye çevrilmesini istediniz mi?

BOL BOL YİYEN, BEL BEL BAKAR

Atalarımız ne güzel demiş: “Bol bol yiyen, bel bel bakarmış.” Yıllarca bol bol yediler, içtiler. Borç parayla yazlık, kışlık saraylar yaptılar. Kendilerine milyarlarca dolarlık uçan saraylar aldılar. Paraları betona gömdüler. Dışarıdan gelen ucuz parayla; üretimi, ihracatı, istihdamı artıracak, ekonomiyi bu kötü günlere hazırlayacak yatırımları yapmadılar, yapamadılar. 18 yıl boyunca tarım ve sanayi üvey evlat muamelesi gördü. Ülkenin en köklü sanayicileri bile bir anda yap-satçı müteahhit olmaya soyundu. Ama şimdi tulumbada su bitti. Alacaklılar teker teker kapıya dayanmaya başladı.

SOYDAŞLARIMIZA YAPILAN MEZALİME KARŞI MEKTUP İMZALANMADI

Yıllarca “Borç alan emir alır” dedik. Bunlar şimdi artık borç almak için Körfez Emirlerinin ayağına gidiyorlar. Yine bu hafta olan başka bir olay… 39 ülke Birleşmiş Milletler’e mektup yazdı; “Çin’in Uygur Türklerine yönelik baskısını sonlandırma” çağrısı yaptı. Bunlar arasında: Bosna Hersek var, Arnavutluk var ama bir ülke yok. Türkiye yok. Neden? Her konuda konuşan Saray’ın bekçisi soydaşlarımıza karşı yapılan bu mezalim karşısında neden sessiz? Hani, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan”dı. Ama açık söyleyeyim bunlar Çin’den üç beş kuruş para gelecek, swap hattı açılacak diye, dillerini de yuttular.

BARIŞ PINARI HAREKATI’NIN YIL DÖNÜMÜ

Yine bugün Barış Pınarı Harekâtı’nın yıl dönümü… Şehit olan askerlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyoruz. Ama şunu da sormak istiyoruz… Bugün Milli Savunma Bakanlığı’nın sosyal medya hesaplarında kutlanan bu harekatı, hedeflerine ulaşmadan bu iktidar, bu hükümet neden yarıda kesti? ABD Senatosu’nun “Mal varlığını araştırırım” tehdidi veya Beyaz Saray’dan gelen telefonlar neden ellerini kollarını bağladı? Atalarımız çok güzel demiş: Borçlunun yalımı alçak olur. Şimdi “denize düştüler, yılana sarılıyorlar.”

TEFECİ FAİZİYLE BORÇLANIYORLAR

Baktılar olmuyor. Önce vatandaştan altınla, dolarla borç istediler. Bu ilk günahtı. Şimdi de yurtdışından yüzde 6,4 faizle borçlanıyorlar. Bu hafta, 5 yıllık bir vadede, bu tefeci faiziyle, 2,5 milyar dolarlık dış borçlanma yaptılar. Almanya’da 10 yıllık tahvil faizi eksiye düşmüş, ABD’de 10 yıllık tahvil faizi binde 7, hatta daha birkaç yıl önce ekonomisi iflas etmiş Yunanistan’ın, neredeyse sıfır faizle, hem de 10 yıllık borçlandığı bir dönemde, biz, 5 yıllık borçlanmaya yüzde 6,4 faiz verdik. Tefeci faizi verdik. Ama ne gam! Bu tefeci faizlerini, ülkeyi bu noktaya getiren, batıran Saray sosyetesi ödemeyecek ki. Milletimiz ödeyecek.

TÜRKİYE’NİN RİSK ALGISI, AFRİKA ÜLKELERİ SEVİYESİNDE

Sadece faizlerle değil, risk primlerinde de artık tüm dünyadan ayrıştık. Gelişen ve yükselen ekonomiler içinde borç temerrüt risk primi 500’ün üzerinde olan tek ülke biziz. Bizim risk primi Brezilya’nın iki katı, Meksika’nın üç katı, Rusya’nın dört katı. Hatta bundan bile yüksek. Maalesef ekonomimizin risk algısını, Afrika ekonomilerinin seviyelerine getirdiler.

SARAY “İLMİ DEĞİL, ZULMÜ” MARİFET SAYIYOR

Peki iki yıl önce; “Verin kardeşinize yetkiyi, faizle, dövizle nasıl uğraşılır görün” diyerek milletten oy isteyen kimdi? Erdoğan’dı. Kerameti kendinden menkul faiz teorisi nedeniyle, bu milletin 120 milyar dolarlık döviz rezervini peşkeş çeken kimdi? Erdoğan’dı. Beceriksizliği saklamak için “Faiz lobisi, dış güçler” edebiyatı yapan kimdi? Erdoğan’dı. İlmi değil, zulmü marifet sayan Sarayın kibirli adamı şimdi çıkıp bu milletten bir özür dilemelidir. Ve de Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’ndeki; “Çekildik izzet-i ikbal ile bâb-ı hükümetten” dizesinin gereğini yerine getirmelidir.

FAZLADAN 70 MİLYAR TL’LİK BORÇ NEDEN

Borç ve borçlanma deyince… TBMM’ye getirdikleri yeni bir düzenlemeyle, Saray 2020 için aldığı borçlanma yetkisini, iki katına çıkarmaya hazırlanıyor. Bu yılın bütçe kanunuyla, Saray, Meclis’ten toplam 154 milyar liralık borçlanma yetkisini almıştı. Daha 2020’nin ilk sekiz ayında, bu sınırı aştı. 249 milyar liralık net borçlanma yaptı. Ama öyle gözüküyor ki bu da yetmedi. Şimdi borçlanma limitini iki kat arttırmak suretiyle 309 milyar liraya kadar net borçlanmak istiyor. 10 gün önce getirdikleri OVP’de, bu yılsonu için hedefledikleri bütçe açığı 239 milyardı. Şimdi bunun üzerine ilave 70 milyarlık borçlanma limitini niçin istiyor, bu nerede kullanılacak? Yoksa, OVP’nin bütçe açığı hedefi de 10 günde kadük mü oldu?

BORÇ TSUNAMİSİ HIZLA YAKLAŞIYOR

Diğer taraftan, TBMM’nin bütçe hakkı falan hak getire. Ek bütçe getirmeden borçlanma limitini artırmak nasıl bir maskaralıktır? Daralan ekonomi, rekorlar kıran döviz kurlarıyla, korkarız ekonomimize bir “borç tsunamisi” hızla yaklaşıyor. Türkiye’nin anlı şanlı holdingleri daha önce yapılandırdıkları borçlarını, şimdi bir kez daha yapılandırmak için, bankalarla masaya oturmaya hazırlanıyor. Buna şaşırdık mı? Hayır. Damat “dolara bakmıyor” olabilir. Ama reel sektörün net döviz borcu 162 milyar dolar. Sadece son iki ayda dolar kurundaki 66 kuruşluk artış nedeniyle, şirketler 107 milyar liralık kur farkı zararı yazdılar. Geçtiğimiz yıl, Türkiye’nin en büyük 1000 sanayi şirketinin toplam karı ne kadardı? 109 milyar lira. İşte bu kurdaki 66 kuruşluk artış tüm kârı silip süpürdü. Ama maşallah, ekonominin direksiyonundaki Damat Bey, bundan hiç endişelenmiyor. Aslında tabi kafalarını kuma gömünce endişeye de mahal kalmıyor.

AĞACI DEĞİL, DİKENİ SULUYORLAR

Hz. Mevlana’ya sormuşlar; “Adalet nedir?” diye… “Ağaca su vermektir” demiş. “Peki, zulüm nedir?” diye sormuşlar, “Dikeni sulamaktır” demiş. İşte bunlar da, milletimizin “ağacı sulasın” diye verdiği yetkiyi, bugün “dikeni sulamak” için kullanıyorlar. Sorunlara çözüm bulacaklarına, sorunların üstünü örtmeye çalışıyorlar. Sayıştay denetçileri kurumlar hakkında denetim raporlarını yazıyor. Bu raporların haber olmasına kim karşı çıkıyor? RTÜK ve tabi onun çift maaşlı başkanı. Sayıştay raporlarını haber yapan medya kuruluşlarına, kendince gözdağı veriyor. Neden? RTÜK’teki yurtdışı gezilerini, alınan harcırahları millet görmesin diye herhalde. Bu memlekette yaklaşık 3 milyon çalışan, ayda 1.168 lirayla hayata tutunmaya çalışırken, Ticaret Bakanlığı’nda, ayda 140 bin lira maaş alanların olduğunu millet duymasın istiyorlar. RTÜK ve RTÜK’ün başındakiler; hele bir kendinize gelin. Sayıştay TBMM adına, yani millet adına sizleri denetliyor. Milletin kör kuruşu, yetimin hakkı zayi olmasın diye bu raporları yazıyor. Sayıştay denetçilerinin raporlara yazdığı her usulsüzlük mutlaka haber değeri taşır. Demokrasilerde medyayı tehdit ederek, bu haberleri karartmak, milletin gerçekleri öğrenme hakkını gasbetmek mümkün değildir.

PROGRAM BÜTÇE KARARTMASI

Bu hafta, milletin gerçekleri görmesini engellemek için bir başka düzenleme daha TBMM’ye geldi. Saray, “Program bütçeye geçiyoruz” diyor, bütçedeki fonksiyonel sınıflandırmayı ortadan kaldırıyor. Böylece, proje bazında izlenebilen pek çok harcama kalemi, artık izlenemez hale geliyor. Mesela Kamu-Özel İşbirliği diyerek, yollara, köprülere, şehir hastanelerine ne kadar ödeme yapılacak? Bunları bütçe kanununda ve bunlara bağlı tablolarda göremeyeceğiz. Bu mali aslında mali saydamlığın bitirilmesi anlamına geliyor. Bir başka anlamı daha var. Bu aynı zamanda TBMM’nin bütçe yapma hakkının gasbı oluyor. “Program bütçe yapacağız” diyorsanız buyurun yapın. Ama şu bilgileri de kamuoyuna açıklamaya devam edin. Unutmayın, milletin gerçekleri öğrenmesini engellemek de zulümdür.

AKILLA, İSTİŞAREYLE, LİYAKATLE YÖNETECEĞİZ

Yunus Emre ne güzel diyor: “Zulümle abat olanın, akıbeti berbat olur.” Ve bugün zulümle abat oluruz sananlar, şunu da unutmasın: Mazlumun ahı, indirir şahı. Biz saray rejiminin aksine zulümle değil, bilimle ve istişareyle devleti yönetmeye talibiz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, devletimiz akılla, istişareyle, liyakatle yönetilecek.

“Yepyeni ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden” bunun ilk adımı.

Bu topraklarda herkes; malından, mülkünden, canından emin olarak, huzur içinde yaşayacak.

Devletin çökertilen adalet direğini yeniden ayağa kaldıracağız.

Hukuku üstün kılacağız.

Millete hesap vermekten korkmayacağız. Sayıştay’ı gerçek işlevine kavuşturacağız. Meclis’te bir Kesin Hesap Komisyonu kuracağız ve bu Komisyonun başına da ana muhalefet partisinden birini getireceğiz.

Elbette siyasetin itibarını yükseltmek için “Siyasi Ahlak Yasası”nı çıkaracağız.

Kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını sağlayacak kurumsal altyapıyı oluşturacağız. Bunun için güçlü bir “Stratejik Planlama Teşkilatı”nı kuracağız.

Küresel gelişme dinamiklerini yakından takip ederek, yeni bir “kalkınmacı devlet” anlayışını benimseyeceğiz.

Tarım, gıda güvenliği, sağlık, yeşil ve dijital ekonomi gibi stratejik gördüğümüz alanlarda devletin gücünden, potansiyelinden sonuna kadar yararlanacağız.

Ülkemizin rekabet gücünü artırmak için değersiz paradan medet ummayacağız. Verimlilik artışına odaklanmış politikaları uygulayacağız.

Büyümenin sürekli olabilmesi için, büyümenin nimetlerini adil ve dengeli paylaşacağız. Güçlü sosyal devletin ilk adımı olarak, “Aile Destekleri Sigortası Kurumu’nu” kuracağız. Hiçbir yavrumuzun yatağa aç girmemesi, hiçbir gencimizin hayallerinin kararmaması için fırsat eşitliğine, kaliteli eğitime ve sağlığa özel bir önem vereceğiz.

Ve elbette çevresel sürdürülebilirlik… Para ve maliye politikalarının sürdürülebilirliği icraatımızda belirleyici olacak.

Ekonomi politikalarımız hem kurallı, hem de akılcı olacak. Devlet, piyasaların sistemik hata yapmasını engellemek için ekonomide düzenleyici bir rol oynayacak.

CHP İLE BU VERİMLİ TOPRAKLARA HUZUR VE SÜKUNET GELECEK

Ve her şeyden önemlisi; bu verimli topraklara artık huzur ve sükûnet gelecek. Türkiye, bölgesinde güvenilir ve öngörülebilir bir ülke olacak. Dış politikamız “yurtta sulh, cihanda sulh” esasına göre yürütülecek. Doğu Akdeniz başta olmak üzere, ülkemizin uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatlerini sonuna kadar koruyacağız. Bir yandan da bulunduğumuz coğrafyada, barışın ve huzurun merkezine ekonomik işbirliklerini koymak için gayret sarf edeceğiz. Türkiye bölgesinde barışın ve kalkınmanın lokomotifi olacak.

ÜLKEMİZİN GELECEĞİNE VE MİLLETİMİZE İNANIYORUZ

Biz ülkemizin geleceğine de, milletimizin vicdanına da sonuna kadar güveniyoruz. Zalimin zulmü varsa, milletimizin de feraseti var. Milletimiz bunların ne yaptığını görüyor, notlarını veriyor, o ferasetiyle sandıkta gereğini yapacak, bunlara yerlerini gösterecek ve evlerine gönderecek.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi soruları alalım.

Soru- Enis Berberoğlu’yla ilgili ihlal kararının gerekçesi yayınlandı. Tekrar seçilen milletvekilinin yeniden dokunulmazlık kazanacağı kuralı esastır dendi. Bundan sonra nasıl bir adım atılmalı, sizin bu konuya ilişkin yorumunuz ve görüşünüz nedir?

Faiz ÖZTRAK- Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu’nun hakkının gasbedildiğine dair kararının gerekçesi de dün gece yarısı Resmi Gazete’de yayımlandı. Şimdi burada bir an önce yapılması gereken alt mahkemenin bu kararın gereğini yapması ve milletvekilinin hakkının gaspının önüne geçilmesi için de Millet Meclisi Başkanı’nın gerekli adımları atmasıdır. Bunda yaşanacak her gecikme biraz önce söyledim Hz. Mevlana’nın söylediği gibi “dikeni sulamaktan” yani zulmetmekten başka bir şey değildir.

Soru- İktidarın birçok tartışmalı projeyi gizlemeyi ve iddiaya göre saraya yeni kadro açmayı ve cezalı baz istasyonlarına af getirmeyi amaçladığı düzenleme TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti. Muhalefet hafta sonuna kadar şerh hazırlayacak. Siz nasıl şerh koymayı düşünüyorsunuz? Bu teklifin komisyondan geçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faiz ÖZTRAK- Şimdi tabi bu durum son derece ilginç. Yani bütün dünya bu salgın sürecinde iş yapamayan, dolayısıyla batma noktasına giden esnafını korumak için hangi tedbirleri alacağına, yine KOBİ’lere hangi destekleri vereceğini, çiftçiye gıda güvenliğini sağlayabilmek, tarımda arz güvenliğini sağlayabilmek için çiftçiye hangi desteklerini vereceğini tartışırken bizde saray hükümeti, Meclis’e gönderdiği bir yasayla baz istasyonlarına af getirmeyi amaçlayan düzenlemelerin peşinde koşuyor.

Sen önce çiftçinin, esnafın, KOBİ’lerin borcunu, harcını affet, vatandaşın borcuna destek ol. Böyle bir şey yok. Niye baz istasyonlarına af getirmeye çalışıyor? Çünkü bu cezaların bir kısmı belediyelere gidecek. Aman belediyelerin eline para geçmesin bütün mesele bu. Şimdi çok açık söyleyeyim, buraya tabi ki Plan Bütçe Komisyonu’ndaki arkadaşlarımız şerhi koyacak. Ama Türkiye’de bu millete yapılan zulmü, bu millete yapılan haksızlığı açık, seçik ortaya koyacak bir şerh olacaktır bu.

Soru- Sayıştay raporlarında liyakatin hiçe sayıldığı, çok sayıda adrese teslim ilanlar çıktı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faiz ÖZTRAK- Bugün baktığımızda ülkemiz her alanda savruluyor. Bunun arkasındaki temel neden de liyakatsizlik. Memleket açık söyleyeyim, liyakate, tecrübeye, uzak görüşlülüğe göre yönetilmiyor. Tamamen bu ülke tek kişinin keyfine göre yönetiliyor. Ne demiştim konuşmamda? Bunlar ülkeyi ilimle değil zulümle yönetiyorlar.

Soru- Sayın Kılıçdaroğlu dün Sayın Erdoğan’ı Katar Emiri önünde eğilmekle eleştirmişti. Sayın Erdoğan’da videolu bir cevap verdi. “Hiçbir gücün önünde eğilmeyiz sadece rükuda eğiliriz” cevabı geldi. Sayın Cumhurbaşkanının Katar ziyareti çerçevesinde siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faiz ÖZTRAK- Şimdi tabi Dolar ne zaman Türk lirası karşısında rekorlar kırmaya başlasa Erdoğan apar topar soluğu Katar’da alıyor. İşler böyle gidince de tabi bize borç veren Emir her seferinde biraz daha böyle tepeden bakar halde duruyor. Milletimizde bu manzarayı, bu resimleri, bu fotoğrafları görüyor. Şimdi ben açık söyleyeyim, sadece Emir mi? Yani Erdoğan bu can bu tende kaldıkça alamazsınız dediği Rahip Brunson’u bir gecede Trump istedi diye, seçim malzemesi yapsın diye Beyaz Saray’a gönderdi mi, göndermedi mi? Gönderdi. Kendisine aptal olma diye Trump’ın yazdığı mektubu götürüp Washington’da Beyaz Saray’da Trump’ın suratına çarpabildi mi? Çarpamadı. Biraz önce anlattım, Barış Pınarı Harekatı tam hedeflerine ulaşmadan neden ordumuzu durdurdu? Peki, 36 askerimiz şehit olduktan sonra bunun hesabını sormaya gidiyor diye biz düşünürken Kremlin’de Putin’in kapısında ayakta bekledi mi, beklemedi mi? Bunlar bizim içimizi acıtıyor. Evet, borç alan emir alıyor, bu manzarayı da büyük bir hüzünle, büyük bir acıyla, büyük bir sıkıntıyla izlemek zorunda kalıyoruz.

Soru- Genelgeyle baroların, meslek örgütlerinin genel kurul yapması yasaklandı. Ama AKP’nin il kongreleri başlıyor. Pandemi sadece barolara mı geçerli, AKP kongrelerinde pandemi değerlendirmesi gerçekleşir mi?

Faiz ÖZTRAK- Pazartesi günü yaptığım basın toplantısında söylemiştim şimdi bir kere daha tekrarlayım. Tabi çok ilginç bir durum var. Avukatlık kanunu açık, baroların seçimlerinin ne zaman yapılacağını ay itibariyle tadat etmiş, şu ayda yapılır diyor. Şimdi siz bu genel hükmü, yasada yer alan hükmü bir takım genelgelerle, bir takım dolambaçlı yollarla İçişleri Bakanlığı’nın genelgesiyle ertelemeye çalışıyorsunuz. Bu olmaz. Bu açıkçası hukuksuzluktur. Kaldı ki, pandemiyi gerekçe gösteriyorsunuz baro seçimlerinin ertelenmesine ama kendi partinizin il kongrelerini ara vermeden yapıyorsunuz.

Yani Erdoğan milletin kafasına miting meydanlarında çay atarken, il kongrelerini yaparken bulaşmayan bu Covid hastalığı barolar kongrelerini yaparken bulaşıyor. Bu açıkçası çifte standarttır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Şimdi avukatlık yasasını değiştirdiler, paralel barolar kurmak suretiyle iktidar, bu sefer yargının savunma kanadını da ele geçirmek istedi. Ama baktılar ki kazın ayağı öyle değil, şimdi oyun devam ederken oyun kurallarını değiştirerek bu işe müdahale etmeye kalkıyorlar. İstanbul’da bunu denediler ama öyle görünüyor ki başlarına gelenden hala daha ders almamışlar.

Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün Türkiye’de seçime gidiş konuşulmalı dedi. Bunu muhalefetin erken seçim çağrısı olarak değerlendirebilir miyiz?

Faiz ÖZTRAK- Bu ülkenin yönetilemediği, bu ülkenin savrulduğu her gün biraz daha fazla ortaya çıkıyor. Bizim de bir iddiamız var. Biz de diyoruz ki bir siyasi parti olarak, biz bu ülkeyi çok daha iyi yönetiriz. Biz iddia sahibiyiz. Ama mevcut sisteme dönüp baktığınız zaman da bu erken seçimi ben bu işi yönetemiyorum diyerek sarayın ve sarayın bekçisinin mensubu olduğu partilerin istemesi gerekiyor. Erken seçimi isteyecekler gerekçesi de biz bu işi beceremiyoruz siz gelin bu işi düzeltin olacak.

Soru- KKTC’de Pazar günü yapılacak seçim öncesinde Maraş’ın açılmasıyla ilgili KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın seçime müdahale tepkisi var. Ayrıca Akıncı’nın çözüm için Rumlara bir miktar toprak verilmeli sözleri sosyal medyada tartışılıyor. Siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faiz ÖZTRAK- Şimdi tam da seçim öncesine kadar beklenerek Maraş’ın açılması tabi oldukça ilginç... Bize göre Maraş’ın açılmasında geç kalınmıştır. BM kararları da dikkate alınarak Maraş çok daha önce açılabilirdi. Ama bunun bu tarihte yapılmasının seçimlerle bir ilişkisi olduğu da kesindir. Zaten Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Başbakanı da bu işi ben yaptım başka kimse yapmadı diyor. Türkiye’de de saray hükümeti bu işin kredisini toplamaya çalışıyor. Ama tekrar söylüyorum, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması meselesinde geç kalınmıştır. Borç istemek için kapı kapı dolaşmak yerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin biran önce dostumuz dedikleri devletler tarafından tanınması için dolaşmaları gerekirdi. Tekrar ediyorum, Maraş’ın açılmasında geç kalınmıştır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması için de gerekli adımlar biran önce bu hükümet tarafından atılmalıdır. Orada da çok geç kalınmıştır.



Bu Kategorideki Diğer Haberler

Cumhuriyet Halk Partisi 100 Yaşında
Haber Tarihi: 09.09.2023
CHP Parti Meclisi Açıklaması
Haber Tarihi: 06.06.2023